Kantarın topuzu!

xxx65
Belki de "imtiyazsız bir kitle" böyle oluşuyor.
Öyle ya...
Anayasa Mahkemesi Başkanı "protokol"de oturması gereken oturtulmayınca afallıyor...
Ana Muhalefet Lideri "resepsiyon"a geç kaldı diye nöbetçi tarafından içeri alınmıyor.
Belki de hayal değil bu!
Belki Başbakan için yollar öyle cart diye kesilmeyecek...
Belki patron asansör önünde herkes gibi bekleyecek...
Belki servet kimseyi esir, rehin alma hakkını göremeyecek...
Belki rütbece büyük diye kimse altındakine oda hapsi veremeyecek...
Belki komutan olundu diye hükümetten ahaliye kadar kimse azarlanamayacak...
Belki çocukların oyun yerleri ayrılmayacak...
Belki valilik, belediye filan önce vitrindeki okullardan başlamayacak, dev gibi afişlerle, 9 yıl sonra "depreme karşı güçlendirme yapıyoruz" diye...
Belki sırf iktidarda güçlü konumu var diye kimseye maddi, manevi kıyak gerekmeyecek...
Belki "yargı karşısında eşitlik", pahalı avukatların da gözlere batırdığı "eşitsizlikler"e maruz kalmayacak...
"Mahalle baskısı"ndan ürkenler daniskası ile, buna kızanlar patiskası ile boğmayacak bir başkasını...
Vesaire, vesaire.
Düşünürseniz, belki hayat böyle insani kılınabilir; böyle adil, esastan demokratik, böyle ahlaki, böyle harbiden cumhuriyet bir şey olabilir, olunabilir.
Öncelikle şu hayati alanlarda "imtiyazsızlık" sağlanacak. "Cumhuriyet" ile "Demokrasi"nin çeşitli vesilelerle dediklerine bakarsak, olmayacak şey değil; tam tersine olması gereken şeyler!
1. Genel eğitim; eğitimde temel fırsat ve imkan eşitliği.
2. Genel sağlık; temel teşhis, tedavi, imkan eşitliği.
3. Yargı; temel haklardan hakikaten eşit yararlanabilme. Paranın, gücün, kudretin geçmemesi. Bağımsızlığın lafta kalmaması.
4. Askerlik; görev dağılımında adalet. Zorunlu hiyerarşiye rağmen, temel insani, mesleki haklara riayet.
5. Siyaset; siyasete girebilme, parti kurabilme, parti yaşatabilme, partide ses verebilme, aday olabilme koşullarında demokratikleşme.
6. Köken ve aidiyet; etnik, dini, mezhep kökeni, cemaati, cemiyeti, aidiyeti yüzünden kayırmaya mazhar olmamak, ayırmaya maruz kalmamak. Baskı yapmamak, baskı görmemek.
7. Kamu görevi; çalışanların seçiminde, tayininde hakkaniyet. Ayrımcılık, kayırma, ayırma olmaması. Kamu hizmetinin kamuya adil götürülmesi.
8. İfade özgürlüğü; sadece ifade kanallarına sahip olanları (bizim gibiler) sınırlayan kanunların demokratikleşmesi değil; milyonlarca insanın, ailede, okulda, sivil veya askeri, özel veya kamu işyerinde, toplumda kendini, haksızlıkları, ekonomik, sosyal, insani talepleri ifade edebilmesi. Ceza almaması, baskı görmemesi, işinden olmaması. Hiçbir kurumun eleştiriden muaf kalmaması; eleştiriye karşı baskıya, tehdide sığınmaması.
9. Basın özgürlüğü; basma, yayma, dağıtma işinde tekelci imtiyaz olmaması. "Serbest piyasa" diye övüp durduklarına önce kendilerinin uyması. Çalışanların mesleki özgürlük ve haklarının, kamusal sorumluluklarının örgütlü ve yasal güvencelerle korunması, güçsüz kalmamaları.
10. Çalışma ortamı; yaygın işsizlik ve geçim endişelerinin istismarının önlenmesi. Geleneksel ya da çok modern, işletmelerde köleci uygulamaların, fiili angaryanın sona ermesi. "Sermaye imtiyazı" karşısında çalışanın güçsüz kalmaması. Bu yaygın iken, sözde demokrat medyada ikide bir "sendika imtiyazı"nın topa tutulmaması. Ayrıca, elbette, "imtiyazlı sendikacı"dan da kurtulunması, ama hak ile imtiyazın kasten karıştırılmaması!
Başka maddeler de ekleyin.
Alın size...
Hem "imtiyazsız, zümre egemenliği yasaklamış" bir cumhuriyet...
Hem hak ve özgürlüklerle donanmış bir demokrasi!
Daha iyisi de olur tabii.
Ama memleket imtiyazlısı onca cumhuriyet ve demokrasi nutku atıyor; "imtiyazsızlık" meselesinde nutku tutuluyor.
Çünkü bunlar zurnanın zırt delikleri.
Çünkü bunlar mumların yatsısı.
Çünkü bunlar kimyaların turnusolü.
Çünkü bunlar iki yüzün esas sureti.
Çünkü bunlar onların... neyse, susayım!
Ama aklınız keser, vaktiniz olursa, masalları bu kantara vurun.