Kamuya karşı devlet!

xxx65
"Sosyal psikoloji" uzmanı da azmanı da olmaya gerek yok.
Kabaca siz de bir sonuca varırsınız.
Belli ki, memlekette mesela Aleviler mutsuz.
Belli ki, memlekette mesela üniversite (çok yerde iş ve hayat) hakkı bulamayan türbanlı kızlar, aileleri mutsuz.
Belli ki, Kürtler mutsuz.
Belli ki, iktidarı "biraz demokratik nefes" adına desteklemiş olanlar mutsuz.
Belli ki, zaten kendini "cumhuriyetçi" tanımlayan mutsuz.
Belli ki, zaten kendi krizleri içinde çırpınan dargelirli, yoksul köylü, borca batmış ücretli veya işsiz, kredisini ödeyemeyen esnaf, bankanın sıkıştırdığı iş sahibi, kart borcuna gömülmüş aile babası krizle daha da mutsuz.
Belli ki, en sert görevlere sürülürken insanlıkları ihmal edilen onbinlerce asker, polis mutsuz.
Belli ki, işyerinde, okulda, orduda, devlette, karakolda, köyünde, mahallesinde baskı gören yüzbinlerce insan mutsuz.
Belli ki, aile, toplum, aşiret, cemaat, cemiyet, eziyet, koca, abi, mahalle, geçim, geçimsizlik, itilmişlik, kakılmışlık baskıları arasında milyonlarca kadın, genç kadın, genç kız mutsuz.
Belli ki, elinde diplomasıyla atama beklemekten tükenmiş onbinlerce öğretmen, iş aramaktan tükenmiş onbinlerce genç, üç paraya çalıştığı işyerinden her an atılma korkusu içindeki onbinlerce "okumuş çocuk" mutsuz.
Belli ki, yoklukla boğuşan, ruhu kırılan yahut sertleşen yüzbinlerce çocuk mutsuz.

Yine de
Mutsuzu bol tablodan elbette AKP yine yüzde bilmemkaç ile kendine mutluluk çıkartabilir.
Çünkü, belli ki, milyonlarca mutsuz dahi, azıcık umut adına, başka ampul, başka mum, başka meşale, başka ışık pek görmemekte.
Çünkü yine belli ki, hayatın tüm mutsuzluklarına rağmen, belediyelerin yapabildikleri, kentte ve köyde milyonlarca insana daha önce yakıştırılmamış, yanaştırılmamış da şimdi ulaşmış kimi kamu hizmeti, kimilerinin hiç aç, hiç çıplak ve dona kalmadıkları için "sade rüşvet" saydığı gıda, yakacak, giyecek yardımları "her şeye rağmen insani" olacak, oyla karşılık bulacak.

Benzemek
Ama yine de, bunca kasvet ve mutsuz insan karşısında, "Anayasa değişikliği" soran vatandaşa hala, "Meyve hamken yenilmez" diyebiliyor Başbakan.
Meyvenin çürümekte olduğunu kendine yediremiyor.
Önce devlet, diyor.
Ne Bush, ne Obama'ya benzetilsin istiyor ama, 12 Eylül'e benzemek istiyor, 27 Nisan'a benzemek istiyor, YÖK'e, Anayasa Mahkemesi'ne, Başsavcı'ya benzemek, CHP'nin, MHP'nin en milliyetçi ve devlet hallerine benzemek istiyor, benzeten herkesi benzetmek istiyor.
"Pompalı" için "öyle demedim" diyor; "sev ya da terk et" için de "öyle demedim" diyor.
Öyle dememiş olsa dahi, öyle diyebilmenin kıyısında dolaşmayı, o kıyıda karaya vurmuş olmayı yadırgamıyor.

Devlet olmak
Demokrat olmak, hadi ben oldum demekle olmuyor.
Kitleler için de geçerli, liderler için de.
Kiminin sandığı gibi Başbakan "kendi dışındaki devlet"le mutabakat yapmıyor...
Esasta...
"Kendi içindeki devlet" le yeniden mutabık kalıyor.
Bu zihniyet bu siyasi, sosyal kültüre hiç yabancı değil, "içkin"...
Güçlü, doyurgan da olabilir ama buyurgan, tartışılmayan, eleştiri kaldırmayan, bazen sizin ayağınıza bassa da esasta ötekilerin ayağını kırmak üzere örgütlü, özgürlükleri tehlike gören, hakim ordulu, fetvacı Diyanetli, resmi ezberli, tabulara zincirli, eğitime hükmeden, rant dağıtan, ceket ilikleten, boyun eğdiren, sivil laci, kahve, gri takımları dahi üniformalaşmış, boyunbağlı, boynu bağlılarla itaat cemaati kılınmış, astlar ve altlar karşısında bürokratik, siyasi, askeri komuta heyetleri birlik ve beraberlik içinde % 100 bir Devlet.
Tek başına iktidarla yüzde yüz iktidar olamasan dahi, ille devlet olmak, devlet adamı, devletin adamı olmak!
O yüzden...
Dipsiz Kuyu'da dememiz hep o ki...
Demokratlığın omurgası, tüm buyruklara, buyuranlara, buyurganlara karşı dik durup durmadığına dairdir.
Arada bir bağımsızlık, özgürlük, hak derken dönüp dolaşıp tahakküme yaslanmamaya dairdir.
Tarih belki de, "Obama gibi başlayıp Bush'a benzemek" şeklinde değil de...
"Bush ile başlayıp Obama ile bitirmek" diye de yazılabilir.