KAHPE

Av. Mehmet YALÇINKAYA

Bu sütunu takip edenler genelde güncel olaylardan uzak durduğumu iyi bilirler. Geçtiğimiz hafta kamuoyunda hizmet grubundan oldukları bilinen bazı kişilere yapılan operasyon sonrası da bu konu ile ilgili yazı yazmayı istemiyordum. Önce, Pazartesi (15.12.2014) Ahmet Turan Alkan’ın yazısı esaslı bir cevabı hak ediyor diye düşündüm sonra değmez diye vazgeçtim. Fakat Pazartesi ve Salı günleri İstanbul Çağlayan Adliyesi önünde bekleyen insanları görünce kayıtsız kalamadım. Çünkü toplanan kalabalık, en başından beri "sokakta hak aranmaz" diyerek, Türkiye'de sağduyu sahibi Müslümanların yaptığı hiçbir eyleme katılmayan, dahası bu eylemleri yapanları küçük gören bir anlayışın temsilcileriydiler. Onları sokağa döken kuvvet, daha önce yapılmış binlerce protesto gösterisini görmezden gelmemiş miydi?

Ahmet Turan Alkan; Pazar günü başlayan gelişmeler üzerine sıcağı sıcağına Zaman’da şunları yazdı: “Bu ‘neşeli’ haberi, sabahın ilk saatlerinden itibaren arka planda belirgin kastanyet şıkırtısı ve dümbelek ritimleri eşliğinde duyurmak inceliğini gösteren bilumum havuz ashabına yönelik olarak, buradan dalga dalga yükselen şükran duygularına tercüman olmak isterim.  An itibariyle daha evvel terbiyem gereği “Köy yanar deli taranır” şeklinde tornistan buyurduğum atasözünün noktalarını yerine koyma zamanı da gelmiştir. Bu sözün aslı ‘Köy yanar kahpe taranır’ şeklinde olup, ‘Ne yani, bize şimdi şey mi diyor bu adam?’ tarzında alınganlık göstermesi muhtemel arkadaşların tam da burada hayal güçlerini coşkun rüzgârlarla doldurmak için birer enerji drinki almaları tavsiye olunur.”

Kahpe kelimesinin bilmediğim başka anlamları olabilir mi diye TDK sözlüğüne bir kere daha baktım. O… ve ahlaksız kadın anlamlarının yanında Dönek anlamını da içeren bir sözcük Kahpe.

Demek ki, Alkan ve o cenahtaki insanlar yıllardır kendi grubunun dışındaki Müslümanların üzüntülerini böyle karşılamışlar. Herkesi de öyle zannediyorlar. Yazıklar olsun demekten başka elimden bir şey gelmiyor. Yazık ki, ne yazık…

Bu sıfat, yıllardır, ülkemizdeki veya dünyanın başka yerlerindeki Müslümanların üzüntüsünü dert etmeyen, cemaatine zarar vermeyen hiçbir şeyi umursamayan, kendi grubunun menfaatleri için haksız ve hukuksuz yapılmış her şeyi mubah gören insanlara yakışır.

Bu sıfat, var olduğu günden beri, “Siyasetin dışındayız” diyerek, bütün muktedir siyasilerle kol kola yürüyen, iktidardan daha düşmeden, düşmesi muhtemel iktidarları ilk terk eden ve bunu yaptıkları hizmetlerin gereği gibi sunan insanlara yakışır.  

Bu sıfat, 1991 yılındaki Körfez Savaşı’nda Irak’taki binlerce çocuğun bombalar altında can verdiği günlerde, inim inim inleyen Iraklı Müslümanlar için ağzını açmayıp, Saddam’ın gönderdiği kıytırık Scud füzeleri ile öldüğü söylenen Yahudiler için “Ben Tel-Aviv’de öldürülen çocuklara ağlıyorum” diyenlere yakışır.

Bu sıfat, İmam-Hatip’ler kapansın diye kesintisiz ilköğretimi kanunlaştıranların karşısında, ne yapsalar istedikleri gibi öğrenci devşiremedikleri tek okul olan İmam-Hatipler kapansın diye, “İmam-Hatip’ler miadını doldurmuştur. Alternatif olacak okullarımız var, ilköğretimin kesintisiz olmasını destekliyoruz” diyenlere yakışır.

Bu sıfat, 28 Şubat’ın o çetin günlerinde dönemin kudretli paşalarına mektup yazarak, Müslümanlığın izzetini ayaklar altına almaktan çekinmeyenlere yakışır.

Bu sıfat, yurt dışındaki eğitim faaliyetlerini göstererek, her türlü gizli kapaklı iş çevirmekten imtina etmeyen ve bu uğurda temiz, saf öğretmen ve öğrencileri kullanmaktan çekinmeyenlere yakışır.

Bu sıfat, “One minute” olayından sonra, dışarıdan aldığı emirleri harfiyen uygulayan, ABD ve İsrail’in ekmeğine yağ süren ve bu alçaklığı sözde yolsuzlukla mücadele kisvesi altında utanmadan işleyenlere yakışır.

Bu sıfat, Türkiye Cumhuriyeti’nin meşru hükümetini ve halkın en az yarısının canı gibi aziz bildiği Başbakanını dünya kamuoyunda zor durumda bırakmak için Bayır Bucak Türkmenlerine giden MİT tırlarını durduranlara yakışır.

Yazıyı uzatabiliriz. Şairin “Ey benim sarı tamburam/Sen ne için inilersin/İçim oyuk derdim büyük/Ben onun için inilerim” dediği gibi derdimiz büyük ama şimdilik bu kadar yeter.

Kendilerinden başka herkesi ve her grubu küçük gören tavırları duvara tosladı. Haklarında iyi düşünen, her şeye rağmen “bu insanlar büyük hizmet yapıyorlar” diye safça peşleri sıra giden insanları bile küstürdüler. Artık iyi niyetli olmadıklarını öğrendik, ama asıl soru şu: Bu kötü niyete ne zaman sahip oldular? MANKURT olmadan önce mi sonra mı? 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.