''Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı Simurg Anka, bilgi ağacının dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş...Kuşlar Simurga inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında işler ters gittikçe onlar da Simurg'u bekler dururlarmış. Ne var ki Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler..
Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg'un var olduğunu anlayan bütün kuşlar toplanıp Simurg'un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler. Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekmiş.
Kuşlar hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar.. Yorulanlar ve düşenler olmuş. Önce Bülbül geri dönmüş, Güle olan aşkını hatırlayıp, Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş. Kartal krallığını bırakamamış, Baykuş yıkıntılarını özlemiş, Balıkçıl kuşu bataklığını...Sayıları gittikçe azalmış.
Ve nihayet beş vadi geçtikten sonra altıncı vadi ''Şaşkınlık'' ve sonuncusu yedinci vadi ''Yokoluş''ta, bütün kuşlar ümidini yitirmiş...Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış. Simurg'un yuvasını bulduklarında öğrenmişler ki; Simurg Anka, otuz kuş demekmiş. Onların hepsi simurgmuş.
Simurg Anka'yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yokoluşu da yaşadıktan sonra uçmayı sürdürerek, 'Kendi yokoluşumuz üzerinden yeniden doğmak için kendimizi feda etmedikçe her birimiz simurg olmayı göze almadıkça, bataklığımızda, tüneklerimizde, kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız. Şimdi uçma vakti! ' demişler.''
(Feridüttin Attar- Kuşların Bilge Sessizliği)
Bu çok güzel bir hikaye. Feridüttin Attar'a Allah rahmet eylesin. Kur'an'da Kaf suresi var. Kaf Arap alfabesinde bir harftir aynı zamanda. Kaf harfini bir dağa da benzetirler. Her neyse de Feridüddin Attar bu hikayeyi anlatırken Allah'ın rızası yolunda çekilen meşakketleri, azim ve çabaları kinaye etmiş olmalı
.
Allah'a giden yol meşakkatliymiş. Yani rızasını kazanmak öyle kolay iş değilmiş. Mehmet Zahit Kotku hocaefendi de bu hikayeyi bir sohbetinde böyle yoruyor diye hatırlıyorum. Ve diyor ki hocaefendi rahmetullahi aleyh: ''Bütün mesele insanın kendisini Allah'ın sevdiği bir kul haline getirmesidir.''
Bu güzel ve tatlı hikayeciği çok seviyorum. Bülbül gibi gülün özleminden dolayı yoldan geri dönmemeli. Baykuşlar gibi viraneleri özlememeli. Balıkçıl kuşlarının suyun derinliklerinden av çıkarması misali bataklıklarda oyalanmamalı. Allah ümmet-i Muhammed'e akıl fikir versin. Azim ve irade versin. Versin ki hepimiz birer simurg olabilelim ve Kaf Dağı'nın arkası misali cennette buluşabilelim...
Hoşça kalın!
Esselamün aleyküm!