KADERİM YOKMUŞ BENİM KADERSİZ DOĞMUŞUM

Meltem KAVAK

Bulaşık yıkıyordu, her halinden belliydi sinirli olduğu. Arada bulaşıkları evyenin köşesine değdiriyor. Birden irkiliyordu sonra başlıyordu hayıflanma “Kaderim yokmuş benim, annemin karnından kadersiz doğmuşum.

Bu sözleri birkaç kez söyleyince kızı Elif, içerden koşarak geldi.

“Anneciğim neden böyle şeyler söylüyorsun, insan anne karnında mı kaderi belirlenir? Hem sen bunu nereden öğrendin? Neden kadersizim dedin? Peki benim kaderim var mı? Ben nasıl öğrenebilirim?” Deyince anne birden sustu.

Söylediklerinin yanlış olduğunu bir anlık sinirle ağzından bu şekilde kelimelerin çıktığını söylese de Elif’in kafasında milyon tane soru kol geziyordu?

Kader?

Doğum?

İnsan?

Yaratılış?

Yaşayış?

Evren? Gibi bir çok soruya cevap aramak için annesine iyice ilişti.

Annesi elindeki bulaşıkları kenara bıraktı, kızı ile konuşmanın doğru olacağını düşündü.

Kızı henüz 7 yaşındaydı daha önce aile içinde tasavvufi bilgileri biraz olsun konuşmuşlardı.

Biz büyükler kusursuz varlıklar değiliz, elbette ki hatalarımız var. Önemli olan hatalarımızın farkına varmak. Kendimizi hatalarımızdan uzaklaştırmadan önce hatalarımızın doğru olanını kabul etmek veya doğru olanını yapmakla mükellefiz.

Sen de bana yaptığım hatayı fark etmeme vesile oldun. Bunun için sana çok teşekkür ediyorum güzel kızım dedi.

Elif annesine bir soru ile yaklaşmıştı annesi soru ile irkildi. Aslına bakacak olursak sorular ufuk açacağı gibi sorulara verilecek cevaplar doğru vuku bulmazsa o zaman buhram sinyalleri evde ışık verecekti.

En doğru olanı yaptı Aysel Hanım, kızının elini tuttu gel dedi. Salonda pencerenin önünde saksıda duran çiçeklerini gösterdi, daha sonra bahçeye çıktılar. Bahçede ceviz ağaçları, elma ağaçları vardı. Mevsim sonbahar, aylardan Kasım ayıydı. İşaret parmağı ile ağaçları gösterdi.

Bak dedi bu ağaçlar şu an kurumuş değil mi? Çünkü sonbahar ayındayız ağar ağar yapraklar dökülüyor aslında kurumuyor bir sonraki yıla kendini hazırlamak için uykuya dalıyor, diyebiliriz.

Yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’de diyor ki:

Yunus Suresi/24. Ayette:

”Bir yağmur, onu gökten indiririz. İnsanların ve hayvanların yiyip istifade ettikleri yeryüzü bitkileri o yağmuru emerek boy atıp gürleşir, sarmaş dolaş olur. Derken yeryüzü bütün takılarını takınıp, regârenk süslenerek olanca güzelliğiyle göz kamaştırır hâle gelir. Orayı ekip biçenler bütün bunların kendi güçlerinin eseri olduğuna ve artık onun ürünlerini toplama zamanı geldiğine inandıkları sırada, bir gece vakti veya gündüz oraya azap emrimiz gelir; sanki dün orada hiçbir şey yokmuş gibi, her şeyi kökünden biçiveririz. İşte, sistemlice düşünüp ibret alacak kimseler için”

En'am Suresi/2. Ayette:

“O, sizi çamurdan yarattı, sonra ömrünüze belirli bir süre tâyin etti. O'nun katında belirlenmiş bir ecel daha vardır. Siz ise hâlâ şüphe edip duruyorsunuz.”

Araf Suresi'nin 34. Ayette:

“Her ümmet için takdir edilmiş belli bir süre vardır. Bu sürenin sonu geldiğinde artık onu ne bir an geciktirebilirler, ne de bir an öne alabilirler.”

İşte bizleri yoktan var eden Rabbimizin emrinde olduğumuzu elimizden geleni yapmamız gerektiğini bu ayeti kerimelerden çıkarmalıyız. Hiç bir kimse kadersiz elbette doğmamıştır. Her insanın yaşayacağı ömür vardır. Herkesin rızkı herkesin kaderinde gizlidir. O kadere ulaşmak için de tevekküllü şekilde yaşamak. Boş durmamak azmetmek gerekir.

Eldeki imkanları yapmadan kaderimmiş diye sitem etmek, doğru değildir.

Sana Sevgili Peygamberimizin çok sevdiğim bir hadisi şerifini söylemek istiyorum.

“Önce deveni bağla, Allah’a öyle tevekkül et” bu çok güzel bir sözdür.

Önce üzerine düşeni yapman gerek güzel kızım. Kaderimizde ne var, neyi yaşayacağımızı sadece Rabbimiz bilir. Biz bunlardan mükellef değiliz. Sorumlu olduğumuz tek şey bizim yönettiğimiz beden ve ruhu en güzel şekilde sahibine emanet edeceğimiz günü beklemek. Durmadan ona layık şekilde yaşamaktır, dedi.

Elif, bir yarım saat önce annesinin hal ve hareketlerini düşündü. Şimdi ki durumu arasında adete uçurumlar vardı. Kendi kendine içten bir gülümse gönderdi annesine, sımsıkı sarıldırlar.

İyi ki bana sorularınla geldin, güzel kızım dedi. Sorular hayatımızın bir parçasıdır. Sorular beynimizi geliştirir, ufkumuzu açar dedi. Her şeyi kabul etmeden önce araştırmalı, araştırmalar sonucu doğruları kabul etmeliyiz, dedi.

Ben yarım kalan bulaşıkları yıkarken, sende “Kaç Çileden Çıkar Bir Hayat” adlı kitabı yüksek sesle bana okur musun, bakalım kaç çileli ömürden kaç hayat çıkacak, dedi.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (5)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.