TELEFONDAKİ deneyimli ses, "AKP Çankaya Belediye Başkan aday adayı Osman Gökçek sizinle tanışıp görüşmek istiyor" dediğinde...
Ne yalan söyleyeyim: Biraz şaşırdım...
Çünkü Osman Gökçek, benim bazen endazesi kaçan "sarkastik" üslubuma hedef olmuşlardandır...
Sanırım şöyle şeyler karalamıştım hakkında:
"Biz Melih Gökçek'le baş edemiyorduk, bir de oğul Gökçek çıktı..."
Ama gelin görün ki...
Osman Gökçek, hakkında bu türden şeyler karalayan bir adamla oturup muhabbet etmekte sakınca görmeyecek denli Amerikanvari bir propagandaya vurmuş kendisini... Meydan okumayı seviyor yani...
Peki... Kabul... O razıysa, ben neden razı olmayayım?
* * *
İstanbul'da bir akşamüzeri... Yağmur yok...
Salomanje'nin kuytu köşelerinden birinde Osman Gökçek'le karşı karşıyayız...
Bendeki ilk intiba ve ilk tepki: "Bu Osman pek küçükmüş yahu!"
O kadar küçük ki, "Merhaba Osman Bey", "Nasılsınız?" falan türünden saygı dolu ilk tanışma cümlelerinin hemen ardından, pervasızca "Osman" demeye başlıyor, "siz"den "sen"e geçiyorum...
Yanında o kadar yaşlı duruyorum ki, buna hakkım varmış gibi geliyor...
Ama Allah'ı var: Bu durumu hiç ama hiç yadırgamıyor Osman...
Gelelim genel görünüme: Osman'da kılık kıyafet yerinde... Hani ancak "Adnan Hocacılar" dediğimiz ekipte görülebilecek bir kıyafet taşıma tarzı, saç stili ve parlaklık vardır ya... Osman'ın hali pür melali de öyle...
* * *
Soruyorum: Osman, baban Büyükşehir Belediye Başkanı, sen Çankaya Belediye Başkanı... Nasıl olacak bu iş?
Cevap veriyor: Olur... Neden olmasın? Babalar ve oğullar aynı anda politika yapabilir... Bunun sayısız örnekleri var...
Soruyorum: Peki Tayyip Bey ne diyor bu işe? Partiden sana "Vazgeç bu sevdadan Osman" mesajı gelmiyor mu?
Cevap veriyor: Gelmiyor... Ben AKP'nin iddialı olmadığı bir yere adayım... Anket yapılsın... Beni geçecek bir aday varsa partide, vazgeçmeye hazırım...
Soruyorum: Bu yaşta, bu işler için parayı nereden buluyorsun?
Cevap veriyor: Çankaya'yı sokak sokak, ev ev dolaşıyorum... Bunun için paraya ihtiyacım yok...
Soruyorum: Ankara'nın dört bir yanına afişler yapıştırıyormuşsun... Bunun parası?
Cevap veriyor: Ankara'da üç adet araba yıkama şirketim var...
Soruyorum: Belediye'den destek alıyor musun?
Cevap veriyor: Asla... Benim belediyeye girişim yasak...
Soruyorum: Abinle birlikte Ankara'da kılıçlı, satırlı bir kavgaya karışmıştın... "Vakayı adiye" deyip geçecek miyiz?
Cevap veriyor: Olay mahkemede... Yorum yapmak istemiyorum... Biz haklıyız o olayda... Ancak yüzde yüz biz haklı olsak da, bizim böyle bir olaya bu şekilde karışmamamız gerekirdi... İşin bu kısmı yanlış oldu...
Soruyorum: Gençlik Federasyonu kurmuşsun... Çankaya Gönüllüleri Derneği kurmuşsun... Nasıl yapıyorsun bu işleri?
Cevap veriyor: Çok basit... Ben bu işlere meraklıyım... Kendimi ancak bu türden işlerin içinde iyi hissediyorum... Çok çalışıyorum...
"Sorular" ve "cevaplar" bu minval üzere uzayıp gidiyor...
* * *
Bizim meslekte "Matbaa mürekkebine bulaşanlar bir daha iflah olmaz" diye bir söz vardır... Osman'ın da kanına politika mikrobu girmiş, iflah olması imkansız...
Zaten o da bunun farkında...
"Bu seçimde olmazsa, bir dahaki seçimde... Bir dahaki seçimde olmazsa bir sonrakinde... Ben bu işe baş koydum..." diyor...
Babası da oğlundaki cevheri fark etmiş, "Bu çocuk beni geçecek" diye yorum yapıyormuş...
Şöyle bir bakıyorum Osman'a... Ne de çok benziyor babasına...
Hınzır bir gülümsemeyle rakiplerine laf çakma tarzı babasınınkiyle aynı... El kol hareketleri falan aynı babası... Polemiğin kralını yaparken kullandığı mantık aynı babasının mantığı...
Karşımda adıyla sanıyla "Küçük Melih Gökçek" var...
Babasındaki iddialı duruşla, babasındaki özgüvenle, babasındaki "taraftarlarını daha taraftar, düşmanlarını daha düşman" yapan tarzla yola çıkmış, geliyor...
Eğer ben bu işlerden biraz olsun çakıyorsam...
Şunları rahatlıkla söyleyebilirim:
Melih Gökçek düşmanları! Biraz daha kıl olabilirsiniz... Melih Gökçek fanları! Biraz daha sevinebilirsiniz...
Çünkü bir gün Melih Gökçek, politika alanından çekip giderse, bayrağı devralacak başka bir Gökçek var...
Ve bu Gökçek de tıpkı baba Gökçek gibi... Ne eksiği var, ne fazlası...
Geçmiş olsun
HAKKI DEVRİM
Epey eskilerde kalmış duyarlılıkları, acayip modern ve dinamik bir tarzla tedavüle sokan Hakkı Bey'e ne kadar da alışmışız... İşte bakın: Son günlerde ne zaman Radikal'i açsam, içimi bir eksiklik duygusu kaplıyor... Açıyorum Radikal'i, sonuna kadar okuyorum, hatta Nedret Bey'in hazırladığı bulmacayı bile çözüyorum ama yine de eksiklik hissiyle dopdolu oluyorum... Hakkı Bey birkaç haftadır yazamıyor... Çünkü bir ameliyat geçirdi... Umarım bir an önce eline kalemi alır... Çünkü hakkaniyetli hakem ihtiyacıyla dopdoluyuz...
ÖMER LÜTFİ METE
Medya alanındaki ilk ustamdır kendileri... Tıfıllık dönemimde "Yankı" adlı bir haber programda çalışırdım, o da programa ağabeylik yapardı... İyi metin yazardı... İyi dalga geçerdi... Gürül gürül bir adamdı... Yanında her şeyi konuşabileceğiniz türden bir adam... Sağcıydı ama sağcılara benzemezdi... Tarikatçıydı ama tarikatçılara benzemezdi... Görüşemiyorduk, kopmuştuk... Sağlık haberlerini endişeyle takip ettim... Hamdolsun, atlattı... Bugünlerde kalemi eline alacağı günü iple çekiyormuş... Dilerim o günler tez elden gelir...