SÜLEYMAN PAŞA (ŞAH) MEDRESESİ
İznik’i süsleyen İslami eserlerden biri de ve 1332’de Rumeli fatihi olarak bilinen Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Şah tarafından yaptırılan Süleyman Paşa medresesidir. Yüksek okul veya fakülte diyebileceğimiz bu eğitim kurumu, günümüze kadar ayakta kalmış en eski Osmanlı eseri olarak kabul edilmektedir. Avlulu medreselerin de ilk örneğidir. Bina da 11 hücre(oda) bir dershane ve bunları örten 19 kubbe bulunmaktadır.
Medresenin ilk müderrisliğine (profesör) Davud Kayserî atanır. Davud Kayserî öğrenim hayatına Kayseri’de başlamış, daha sonraları Mısır’a giderek tahsilini orada tamamlamıştır. Süleyman Paşa medresesinde hadis, fıkıh gibi dini ilimler yanında felsefe ve mantık gibi akli ilimlerde dersler ve eserler vermiştir.
Düşünce sistemi ve görüşleri açısından dönemine ve döneminden sonraki düşünürlere öncülük etmiştir. Türbesi İznik’te İznik müzesinin güneyinde kalan Davud Kayseri sokağında bulunmaktadır.
Konya'da Mevlânâ Siraceddin Konevî'nin öğrencisi olan Taceddin el-Kürdî, bu medresede, Davud Kayserî' ye halef olmuştur. Taceddin el-Kürdi'nin ölümünden sonra da Alaeddin Esved, daha çok yaygın olan adı ile Kara Hoca o göreve atanmıştır.
KIRGIZLAR TÜRBESİ
Gezimiz sırasında en dikkat çeken eserlerden biri de Kırgızlar Türbesi oldu. Bursa yolu üzerine Yenişehir Kapı dışında sularlar biter bitmez yolun sağında bulunan bu eser İznik’in Osmanlılar tarafından fethi sırasında yararlılıklar gösteren Kırgız Türkleri’nin anısına, Orhan Gazi tarafından 1331 tarihinde inşa ettirilmiş. Türbenin dışında o dönem askeri giysisi ile bir Kırgız askerinin heykeli, içerisinde de yedi büyük ve bir çocuk mezarı bulunmakta. Ayrıca türbe mimari yönüyle de oldukça değerli bir yapı görünümündedir.
Kırgız Türbesi’nin hemen karşı tarafında bahçe içinde kalıntı halinde Orhan Gazi Camii bulunmaktadır. Orhan Gazi’nin 1334-1335 tarihleri arasında yaptırıp bizzat eliyle ilk aşı dağıttığı imaretin* 1963’te Prof. Dr. Oktay Aslanapa başkanlığında bir bilimsel heyet tarafından yapılan kazı çalışmaları neticesinde caminin temelleri ve kitabenin parçaları ile ortaya çıkarılmış. Camiye ait kitabenin İznik müzesinde sergilenmektedir. Hamam ise camii ile surlar arasında harabe bir şekilde durmaktadır.
EŞREF-İ RUMİ CAMİ VE TÜRBESİ
Eşref-i Rumi veya Eşrefzade Rumi olarak bilinen cami, Kadiriyye Tarikatini’nin Eşrefiyye kolunun kurucusu olan ünlü mutasavvıf adına yaptırılmış bir camii. 16. Yüzyılda 2. Beyazıt Han’ın oğlu Şehinşah’ın eşi Mukrime Hatun tarafından yaptırılmış. Kurtuluş savaşı sırasında Yunanlılar tarafından tamamen yıkılan cami 1954 yılında cami derneği tarafından salına yakın boyutlarda yeniden inşa edilmiş. Eski camiye ait sadece minaresi ayakta kalmış cami orijinal şekli günümüze kadar ulaşmayan tek camiidir. Caminin hemen bitişiğinde bulunan Şeyh hazretlerinin türbesi yanındaki açık hazire de ise yakınlarına ait bazı kabirler var.
Eşrefoğlu Rumi, Türk-İslam dünyasının mutasavvıf şairlerinin en büyüklerindendir. Menâkıp kitaplarına göre soyu Hz. Ali’ye kadar uzanır. Asıl adı Abdullah olan Eşrefoğlu babasının adına izafeten Eşrefoğlu, İbn’ül Eşref, Eşrefzade, doğduğu yere izafeten İzniki, şöhretine izafeten de Eşref-i Rumi diye anılmaktadır.
Babası gençliğinde Mısır’dan Anadolu’ya göç etmiş, daha sonra da İznik’e yerleşmiş bir zat. Babasının adı “Seyyid Ahmed ül Mısri” veya “Seyyid Ahmed Eşref bin Seyyid Muhammed Süyufi” dir. Buradaki Seyyid kelimeleri bu sülalenin Hz.Peygamberin (S.A.V) sülalesine kadar dayandığına işaret etmektedir.
Eskiden Anadolu’ya Diyar-ı Rum denildiği için Rumi, Anadolu’ lu veya Anadolu’da yetişmiş anlamına gelmektedir. Nasıl ki Mevlana Hazretlerine Mevlana Celaleddin-i Rumi denildiği gibi, Eşrefoğlu’nun Mısır’da bulunan ve bir mutasavvıf olduğu tahmin edilen büyük babası ile Mısır’dan kalkarak önce Suriye’nin Hama şehrine, oradan da Manisa’ya giden, daha sonra da İznik’e yerleşen babası hakkında fazla bir bilgi bulunmamaktadır.
Eşrefoğlu’nun iki kardeşinden birinin Hama’da, diğerinin de Manisa’da medfun bulunduğunu Asaf Halet Çelebi “Eşrefoğlu Divanı” nda kaydetmektedir.
Bu iki kardeş ya babaları orada bulunduğu sırada vefat etmişler veya daha sonra oralara giderek oralarda kalmışlardır. Eşrefoğlu’nun dedesinin ve babasının mutasavvıf olması, o çağlarda tasavvufun en yaygın yerlerinden biri olan Anadolu’ya göç etmeleri için bir sebeb teşkil edeceği tahmin edilebilir. Çünkü o sıralarda Anadolu’dan Mısır’a; Taşkent, Semerkand ve Buhara gibi Orta Asya şehirlerine tahsil için gidenler bulunduğu gibi, o taraflardan da Anadolu’ya kendilerini irşad edecek, tasavvufun aşkını ve zevkini aşılayacak olgun mürşidler, şeyhler aramak için gelenler de bulunuyordu. Eşrefoğlu’nun babası olan zat da bunlardan biri olabilir. Babasının Anadolu’ya geliş ve İznik’e yerleşiş tarihi hakkında malumat sahibi olmamakla beraber bunun Miladi 14. Asrın sonlarına doğru olduğunu tahmin etmek mümkündür. Babası hakkında çok az da olsa bir bilgi sahibi olmamıza mukabil annesi hakkında hiçbir şey bilinmemektedir. Eşrefoğlu’nun babasının İznik’te evlendiği ve annesinin de İznikli olabileceği tahmin edilmektedir. Şurasını önemle belirtmek lazımdır ki, Eşrefoğlu, millet olarak Türk olmamış olsa bile, tamamen Türk yaşam kültürünü benimsemiş, en güzel Türkçesiyle eserler yazmış bir şahsiyettir.
Alıntı (http://dervisinfikri.com/tasavvuf-yazilari/169-ejureforlu-rumi-hazretlerinin-ks-hayatje-ve.html)
Türkçeyi, bulunduğu zamana göre en saf bir şekilde ifade eden bu zat, tamamen Türk cemiyetine tesir etmiş ve Türk Tasavvuf Edebiyatı’nın en kuvvetli mümessilleri arasına girerek daha sonraki mutasavvıf şairlere tesir etmiştir.
Bu Dünyaya Verme Gönül
Bu dünyaya verme gönül
Dünya sana kalır değil
Dünya seven dost katına
Yüz ağiyle varır değil
Bu dünyanın muhabbeti
Şol ağulu bal gibidir
Ağusun bilen ol bala
Parmağını banar değil
Bu dünyanın zehri katı
Cana erer mazarratı
Zehrini bilmeyen bunun
Kendüyü sakınır değil
Bu dünyayı derip yığma
Ahir koyup gitsen gerek
Koyup gideceğin sanan
Dünyayı devşirir değil
Aşıkların gönül kuşu
Düşmez dünya tuzağına
Gerçek eren bu dünyayı
Hiç muhale alır değil
Eşrefoğlu Rumi sen de
Eğer şaha mahrem isen
Himmetin gözüne kevneyn
Zerre denlü gelir değil
Eşref Rumi Hazretleri bir vaazında şöyle buyurur: “ Ey Müslümanlar! Dünya dedikleri bir hiçten ibarettir. Hiç olduğu şuradan anlaşılıyor ki, sonucu hiçtir. Hiç olan dünyaya gönül veren yolunda ömrünü çürüten ve hiç olan isteyenler de bir hiçten ibaret kalacaklardır. Ama hiçi hiç sayan Arif’tir.”
YEŞİL CAMİİ
İznik’in en kıymetli ve muhteşem tarihi varlıklarından biri olan cami, adını yeşil çinili ve tuğlalı minaresinden almış. 1378’de Çandarlı Halil Hayrettin Paşa tarafından yapımına başlanmış, ölümüyle birlikte oğlu Ali Paşa 1391’de tamamlatmış. Erken Osmanlı mimari döneminin tek kubbeli camiler arasında en görkemli olanı. Eşsiz güzellikteki minaresi caminin sağ köşesinde yer alır. Gövdesi mavi ve yeşil renkli çinilerle zikzaklı mozaik tekniğiyle bezen olan camiinin mihrabı mermerlerden yapılmış,mihrabındaki taş işçilik görülmeye değer.
devam edecek...