On gün sürecek olan yıllık iznimi kullanmak için İzmir’deyim. Kısa görünse de benim için yeterli olan bu süreyi İstanbul dışında geçirmeye karar verdiğimde ilk durağımız burası olsun istedim. Öncelikli niyetimiz tabiî ki büyükleri, eşi-dostu ziyaret etmekti. Bu kararı almamda birkaç yıldır bu şehre gidememenin bende meydana getirdiği merak duygusu da etkili oldu diyebilirim.
Merak ettiğim en önemli konu ise genel anlamda “büyük değişimler içersinde olan Türkiye’de İzmir’in payı nedir veya acaba değişim rüzgarları burada da kendini hissettirmiş olabilir miydi?” düşüncesiydi.
Çünkü, sahip olduğu kıyı ve limanlarıyla sosyo-ekonomik açıdan mühim bir altyapıya sahip olmakla birlikte, hem eski dönem dünya tarihi, hem de Türk tarihi birikimiyle de kültürel açıdan egenin Avrupa’ya açılan kapısı olan bu güzel şehir, yatırım ve hizmet yarışında son on beş yirmi yılın en düşük trendini yaşamış ve sürekli gerileme içerisindeydi.
Geçmiş dönemlerde ülkemizin en önemli şehirleri arasında ilk üçte yerini alan İzmir, şimdilerde Anadolu’nun diğer bölgelerinde atağa kalkan birkaç şehrin gerisinde kalmış gibi duruyordu.
İzmir, 12 Haziran 2011’de gerçekleştirilen seçim öncesi son haliyle alakalı olarak hakkında en çok konuşulan ve yorum yapılan şehrimiz oldu. Yapılan yorumlarda yaklaşımlar, onun gerek altyapı ve şehircilik anlamında gerekse ekonomik alanda bir “durağanlık” yaşadığı, bunun ise modern standartlara uygun bir hayat tarzının daha hızlı bir şekilde halkla bir türlü buluşamaması sonucunu doğurduğu şeklindeydi.
Bendeniz bu tablo karşısında üzülenler arasındayım. Onlarca yıldır İstanbul’dan İzmir’e her gidişimde içimde bir burukluk ve şaşkınlıkla geriye dönerim. Şimdilerde bile çok şeyin değişmediğine şahit olmaktayım.
Gerçekleştirilemeyen atılımın asıl sebebi nedir?
Doğal kaynakları mı yetersiz?
Siyasi mi, yoksa kendi iç dinamikleriyle mi alakalı mı ?
Kafaları kurcalayan bu soruların cevabı bence üçüncüsünde saklı.
İdeoloji bataklığından kurtulamamış “siyasi taassup”…
Çoğu insanın hayatında başaramadığı veya az başarılı olduğu ifrat ve tefritin –dengesiz düşünce ve davranışlar- İzmir halkı eliyle uzun yıllar siyasi alanda kendini hissettirmesi, tabir-i diğer partizanlık veya tarafgirlik bu taassubun kaynağı olmuştur.
Ne yazık ki, zaman içerisinde tercih edilen siyasi kurumun;
İdeolojiden öteye çıkamayıp, ayrım yapmaksızın “ileri demokrasi” pratiğini tercih etmemesi,
Kendi değerlerini kabullenmeyen kesimleri “ötekiler” yaftasıyla dışa itip içe dönük politikalarla kendilerini dış dünyaya kapamaları,
Bunun neticesi, farklı dönemlerde yaşanan değişimleri öngöremeyip fikir ve projeler üretememeleri gibi kendilerini eritip bitirecek iç dinamiklerin farkında olmadan ortaya konan gayretler bu şehri modern olmaktan ziyade “mega bir köy” haline getirmiştir. ( Yeni dönemde gerçekleştirilmesi planlanan projelerden biri de "kentsel dönüşüm" projesi. Nerden girerseniz girin şehrin ilk görüntüsü son derece dağınık ,düzensiz ve çok çirkin. )
Ayrıca son dönemlerde sürekli öne çıkan iç çekişmeler de (milletvekili- belediye başkanı çekişmeleri) kurum içi usulsüzlük ve mevzuatı kötüye kullanmalar sonucu açılan soruşturmalar da yapılacak icraatların hep önüne geçmiştir.
Yukarıdaki değerlendirmelerin pratiği en bariz şekilde kendini şehrin belediye hizmetlerinde göstermektedir. Başta büyükşehir olmak üzere birçok ilçe belediyeleri –belli semtler hariç- maalesef hizmetlerde son derece yetersiz.
Örneğin Menemen ilçesinde belediye hizmetlerinde yirmi yıldır hiçbir yeniliğin olmadığını görmek oldukça düşündürücü. İnsanın mevcut durumu kabullenmesi mümkün değil. Hizmetler son derece düzensiz ve yetersiz.
Tüm bunlardan öte bu ilçede göze çarpan ve gelecek adına ümitleri yeşerten hizmetler de yok değil. Ama yapan iktidardaki siyasi kurum. Balıkesir’den itibaren dikkatimizi çeken yol yapım çalışmalarının buraya kadar uzantısını görmek, Aliağa ve Menemen’den kalkan İZBAN / İzmir Banliyo metro ulaşım hizmetlerinin havaalanına kadar talepleri karşılaması son derece keyif verici. Ayrıca cadde ve sokaklarda doğal gaz alt yapı çalışmaları da bitme noktasına gelmiş.
İnsanlar son derece memnun. Bu hizmetlerin seçim sandıklarına yansıması hiç gecikmemiş. İlk defa iktidara verilen oylar önde çıkmış.
Kanaatimce; yıllarca kendi içinde dahi idari yapının işletilemediği, disiplinsizlikler ve gruplaşmaların yaşandığı ve bence en önemlisi “yeterli birikime sahip,tecrübeli, işi bilen idari kadroların bir türlü oluşturulamadığı herkesce malum siyasi kurumla bu iş olmayacağa benziyor.
Her şeye rağmen Türkiye’de siyaseti tartışma ve ideoloji mantığından çıkarıp hizmet odaklı “siyaset değil, hizmet” felsefesini kabullenmiş bir iktidar meseleye el atmış durumda.
Birkaçı seçim öncesinde başlatılmış ve halen hızla devam eden “ 35 İzmir 35 Proje” çalışmaları şehri 2023 büyük Türkiye projesinin bir parçası haline getirmiş. Bu tarihe kadar kişi başına düşen milli gelirin 32 bin dolara çıkartılması, projelerin inşası sırasında 165 bin İzmirlinin doğrudan iş sahibi olmasını sağlamak ve cumhuriyetin 100.yılında Türkiye’yi sırtlayacak ikinci şehrin İzmir olması en önemli hedeflerden.
Yeni yat limanları, kruvaziyer limanı, dijital tarih kütüphanesi, agora ve şehir merkezi yenilemesi, EXPO 2020, Egeray ve İzban metro, İzmir-Çeşme Deniz Otoyolu projesi kapsamında Karaburun'a 6 kilometrelik bir kanal ve diğer tüm projelerin hayata geçmesiyle de şehre yıllık katkının 11,4 milyon TL olması bekleniyor.
Geçmiş yıllarda hayal bile edilemeyen projelerin artık gerçekleştirildiğini gördüğümüz şu dönemde İzmir’in de gelecekte modern standartlara uygun, daha önceleri yeterli hizmetlerle karşılaşmamış diğer semtlerdeki insanların da müreffeh hayatlar yaşayacağı bir şehir haline gelmesi hiç de uzak olmayacaktır.
Yine de her şey bu şehrin halkının tercihine bağlı…
ulvi_sevecen@hotmail.com