Ölüm olmasaydı ne olurdu halimiz acaba?
İyi ki ölüm var yoksa her şey daha kötü olurdu. İnsanlar iyice azar ve herkes nasıl kötülük yapsam diye düşünürdü.
Ölüm olmasaydı; ne mezarlıklar olurdu, ne cinayetler, ne hapishanede cinayetten yatanlar.
Düşünün, ölmeyecek olsaydık neler değişirdi? “Şu üç günlük dünya da…” lafı olmazdı bir kere… Böyle başlayan cümleler de… Davranışlar da haliyle ona göre olurdu.
Kimse kimseyi ölümle tehdit edemezdi. Öldürücü aletler işe yaramayacağı için üretilmezdi.
Bu bizim Allah korkusuyla yaşadığımız halimiz;
Vallahi bu ahlaksızlıkları televizyondan öğreniyorlar.
Bu bizim kul hakkından korktuğumuz halimiz;
Nasıl kandırdım değil mi onu... Enayi!
Bu bizim gıybetten çekindiğimiz halimiz;
Şu kadın var ya şu kilolu giden kadın, duydun mu neler olmuş?
Bu bizim en merhametli halimiz;
Bize ne zor durumda iseler.
Bu bizim ne zaman öleceğini bilmediğimiz sevdiklerimize karşı davranışlarımız;
Küsüm ben ona, konuşmam artık.(Ölüm olsa ölene dek diye eklerdi.)
Azrail Temel’in canını almaya gelmiş. Temel, karşısındakinin Azrail olduğunu öğrenince bebek taklidi yapmağa ve ağlamaya başlamış.
“Ingaaaa,ıngaaaa…”
Azrail bu, kim karşındaki!
“Hadi addaaaa,adddaaaa…”demiş.
İyi ki ölümün ne zaman geleceği de belli değil, hep deriz; "sabaha çıkacağımız belli mi?" diye dediğimize kendimiz bile inanmayız. Ölüm herkesin başına gelir de bir bizim başımıza gelmez sanırız. Biz yaşlanınca yatağımızda uzanarak öleceğiz zannederiz.
Siz nasıl bir ölüm tercih ederdiniz? Lütfen şu seçeneklerden birini seçin;
a)Vurularak.
b)Trafik kazasında.
c)Boğularak.
d)Yanarak.
e)İntihar ederek.
f)Uyurken.
g)Ameliyat esnasında.
I)Başınıza inşaat malzemesi düşerek.
i)Asansör kapısında sıkışarak.
j)Diğerleri. (Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz.)
Bazı insanlar ölemeyip çok acı çekenleri anlatırken “Ölümün gözünü seveyim,” derler, inşallah hiç birimiz o duruma düşmeyiz. Kötü insanlar için “Ölmesin sürünsün,” bedduası yaparlar. Bu cümleden bile ölümün güzel bir şey olduğunu anlayabiliriz. Zaten korkunun ecele –gerçekten- faydası yok.
Ölüm olmasa bu kadar da düşünmeden hareket ederdik, yanılıyor muyum?
Bir ölüm haberi aldığımızda tüylerimiz ürperir. “Yazık,” deriz ölen genç ise. Yaşlı ve beklenen bir ölümse “Allah kurtarmış,” der geçeriz. Başkasının ölümüne bile hazır olamayan biz kendi ölümümüze hazır mıyız?
Babaannem iki yıl önce hakkın rahmetine kavuştu, aynı ay eski ev sahibemin oğlu da.
Babaannem atamızdı, varlığına alışkındık, onun masallarıyla büyümüş, onun yemekleriyle serpilmiştik. Artık yok. Yaşlıydı, kendisi de biz de bekliyorduk bunu. Şaşırmadık ama içimiz acıdı.
Ev sahibemin oğlu, daha yeni askere gitmişti. Kalp krizinde ölüvermiş oracıkta. Annesi perişan, “Teskere böyle mi alınır oğul!”diye mahalleyi inletiyormuş. Bir tek Allah sabır versin diyebiliyoruz; içimiz gerçekten yanıyor, gençlerin beklenmedik ölümü bizi daha çok yıpratıyor sanırım.
İnsan olarak hepimiz hırslıyız; şunu yapalım, bunu alalım. Hepimizin hayalleri var; şunu yapacağım, bunu yapacağım. Şuna inanın ki ölenlerinde daha çok işleri vardı yapılacak, yetmedi zaman… Mal da yalan mülk de yalan, gel biraz da sen oyalan meselesi.
Ölümden bahsetmeyi genellikle kimse sevmez, bunun sebebi dünyanın onlara çok güzel gelmesindendir ki aslında bu dünyaya niçin geldiğini unutanların düşünceleridir.
İyi ki ölüm var, yoksa bu dünyada “Ben onu Allah’a havale ettim” dediğimiz meseleleri nerde halledecektik?
Size bir müjdem var, ölüm var, iyi ki var ve gerçekten bizim için.
Bakın şair Tuba Çetiner ne güzel mısralarla anlatmış ölümün güzelliğini;
Doğruluktan ayrılma hiçbir zaman,
Dünyada hep helal ye, helal kazan,
Yüksünmesin mezarda toprağını kazan,
Kurulacaktır elbet o isli kazan