Bundan 8-9 yıl önce Stockholm’de ‘’Folk Hög Skolan’’ halk okulu adı altında verilen İsveççe kurslara katıldım. Aldığım kurslardan biri İsveççe, diğer ise İsveççenin gramatik yapısı ile ilgiliydi. Bu derslere hayatı kadın haklarını savunmakla geçmiş kendi değimleri ile ‘’Hızlı Femisnist’’ 60 yaşlarında iki bayan öğretmen giriyordu.
Johan August Strindberg, isimli İsveç’in gelmiş- geçmiş en büyük yazar ve ressamının eserlerini ve hayatını konu alan dersleri hafta boyunca işleme kararı aldık. Johan August Strindberg, 1849 yılında doğmuş ve 1912’de hayata veda etmiş, İsveç’in dünyaca tanınan en önemli yazarıdır. Hayatı boyunca ürettiği eserler birçok dile çevrilmiş, eserlerinin birçoğu da tiyatro da sahnelenmiş ve sahnelenmeye devam ediyor.
Dersin birinde yazarın hayatını diğerinde de eserlerini işliyoruz. Her iki öğretmen de yazarı öyle bir övgü ile anlatıyorlar ki sanki karşımız da insanüstü biri var. Hayatı anlatılırken benim dikkatimi çeken en önemli konu Johan August Strindberg’in kadınlardan nefret ettiği bölüm oldu. Strindberg, hayatı boyunca 3 kez evlenmiş. Evlendikleri kadınlara her gün döver, söver hatta işkenceye varıncaya kadar muamele yaparmış. Kadınlardan nefret ettiğini ima eden birde roman yazmış. Ben bunları öğrenince çok şaşırdım.
Yazarı öve öve göklere çıkaran öğretmenler, hayatını kadın haklarına adamış hızlı feminist! Diğer taraftan kadın düşmanı bir yazar! Doğal olarak bu tezat gibi görünen bu durumu ikisine de ayrı ayrı sorma gereği duydum.
İkisinden de aldığım cevap ise, ‘’Sayın Johan August Strindberg, çok büyük bir yazar ve ressamdı. Ölümsüz eserler bıraktı. Birçok batılı yazar- çizer ve düşünür ondan feyiz alıyor. Böyle insanlar dünyaya bir daha gelmeyecek. Böyle dâhileri kötü yönüyle ön plana çıkarmak yerine eserleri ile ön plana çıkarmak bize çok şey kazandırıyor’’ mealinde cevap vermişlerdi.
Aklıma o gün vatan haini ilan edilen Nazım Hikmet ile hayatı boyunca çile içinde yüzen ve hala birileri tarafından nefretle anılan Üstad Necip Fazıl Kısakürek geldi.
Vikingler tarihte barbar bir topluluk geçer ve girdikleri bölgeleri yakıp-yıkıp yağmalayan deniz savaşçıları olarak anılır. Buna rağmen ben bu zamana kadar hiçbir İsveçliden en ufak ataları Vikingleri kötü sözle anıldıklarına şahit olmadım. ‘’Tarihine sahip çıkmayan geleceğine sahip çıkmaz’’ sözünü kendilerine yol gösterir gibi algılayan İsveçliler tarihine sahip çıkıyor.
Hâlbuki ‘’Tarihine geçmişine milli değerlerine sahip çıkmayan milletler yok olmaya mahkûmdur.’’ Değiminin yanı sıra herkesin bildiği gibi ‘’Türkler köklü bir millettirler.’’ Gerçeğini unutarak, Cumhuriyet kurulduktan sonra Osmanlı ile kavga etmeye başladık. Yeniyi muhkemleştirmek için eskiyle kavga ettirmek istediler. Halbuki Cumhuriyet ne kadar bizimse Selçuklu ’da Osmanlı’da o kadar bizimdir. Selçuklu, Osmanlı ne kadar bizimse Cumhuriyet’te o kadar bizimdir.