Yazın gelmeye başlaması ile birlikte, Dünya'nın çeşitli yerlerinde yaşayan gurbetçiler gibi, benim de İsveç'de yaşayan bir gurbetçi olarak, anavatanın tozunun toprağının kokusu burnuma gelmeye başladı. Şimdiden birçok kişi bavulları hazırladı bile, ama ben gider miyim gitmez miyim bilmiyorum.
Türkiye'ye gitiğim zaman, özellikle büyükşehirlerde, alışveriş yaparken, ya da yeni tanıştığım insanlar, sohbet esnasında gurbetçi olduğumu öğrendiklerinde, ilk soruları "Sen Almancı mısın?" olur. Ben de İsveç'de yaşadığımı belirtirim, Onlar da "Ha! öyle mi? İsviçre'de mi yaşıyorsun?" "Hayır, İsveç!" Tekrar "İsviçre mi?" diye devam eder gider. Yani Türkiye'de yaşayan birçok kişi İsveç'i, İsviçre olarak biliyor.
İsveç Avrupa'nın kuzeyinde, Baltık Denizi kıyısında, Finlandiya, Norveç, Danimarka arasında kalan İskandinav ülkesidir. Yaklaşık 9 milyonluk bir nüfusa sahip olmakla beraber para birimi krondur. Karı soğuğu meşhurdur, ama o da iklim değişiminden nasibini aldı.
Birleşmiş Milletlerin her yıl sonu yaptığı istatistiklerde, demokrasideki birinciliğini hiçbir zaman başka bir ülkeye kaptırmaz. En refah ve yaşam standartları en iyi ülke sıralamasında her yıl ilk üçe girer. Kadın erkek eşitliğinde, kadınlar erkeklerin çok daha önündedir. Burda yaşayan Türklere göre en büyük hak, çocukların, sonra özürlülerin, sonra kadınların, sonra hayvanların en sonunda da erkeklerin, tabi ne kadar hak kalırsa.
Hak ve özgürlükler bakımından bireyi ön plana çıkartan bir sisteme sahiptir. Özellikle ülkede yaşayan dünyanın değişik yerlerinden gelmiş, 1 milyona yakın yabancı, kendi kültürünü, dinini yaşamakta hiçbir sorunla karşılaşmaz. Ülkede yaşayan yabancıların 60 bine yakınını Türkler oluşturup, aşağı yukarı 30 binini de Konya'nın Kulu ilçesınden gelen gurbetçiler oluşturmaktadır.
İsveç esas itibariyle piyasa ekonomisinin geçerli olduğu bir ülkedir. İsveç, ileri teknoloji sayesinde ürettiği malların büyük bir bölümünü zengin ülkelere satabilen birkaç ülkeden biridir. Dünyada birçok tanınmış markaya sahiptirler; bunlardan bazıları, Volvo, Saab, Sony Ericsson'dur.
Ülkede çok ağır vergi sisteminin uygulanması, sosyal haklar konusunda, toplumun çevresinde büyük bir güvenlik ağı oluşturuyor. Dünyada milyarlarca insan, gelecek korkusu, çocukların okul masrafları, ailemden biri hastalanırsa hastane parası, odun parası, kömür parası gibi onlarca yaşamsal sorunla gece gündüz savaşırken, İsveçli için bunlar sorun degildir. İsveçli çalışsa da çalışmasa da ülkedeki sosyal haklar sayesinde bu sıkıntıları çekmez.
Halkın hemen hepsinın alım gücüne sahip olması sebebiyle, insanlar arasında sınıf farkı yok denecek kadar azdır. Mesela sinema ya da alışveriş sırasında beklerken, halkının arkasında sıraya geçmiş bekleyen başbakan veya bakanlardan biri olabilir, bu da hiç kimseyi şaşırtmaz! Kimse de aşırı ilgi göstermez.
Bu ülkede siyaset yapmak da hayli zordur. Bir kere çok dürüst olmalısınız, en ufak bir hatanız bile sizin yıllarca uğraşıp yakaladığınız kariyeri bir anda sıfırlar. Bir örnek verecek olursak, üç sene önceki seçimleri Halk Partisi önderliğinde, sağ koalisyon kazandı. Başbakan mazbatasını aldıktan sonra, kabinedeki görev yapacak bakanları açıkladı. Aradan bir hafta gibi kısa bir süre geçmeden, kabinedeki iki bakanın önceden yaptıkları ufak çaplı yolsuzluk basına yansıdı. Bir tanesi, üç aylığı 80 Euro olan televizyon vergisini ödememiş, diğeri de evinde temizlikçi olarak çalışan kişiyi vergisiz çalıştırmış.
Bu iki olay iki bakanın da bir haftayı doldurmadan istifalarına sebep oldu. Şartların siyasetçi için bu kadar ağır olması, insanların politikacı olma hevesini kırıp başka alanlara sevk ediyor. Bundan en çok da siyasi partiler zarar görüp, yeni politikacılar çıkartmakta zorlanıyorlar.
Sonuç olarak İsveç, kimine göre rüyalar ülkesi, kimine göre soğuk, yaşanmaz bir ülke, kimine göre Dünya'da model alınacak tek ülke, kimine göre de ağır vergileri olan, halkını soyan komünist bir ülke, kimine göre de özgürlüklerin sınırsız yaşandıgı bir ülke..
Saygılarımla.