Tunus’ta başlayıp, Mısır’a sıçrayan, oradan birçok Ortadoğu ülkesinde hissedilen, son olarak da Libya’yı etkisi altına alan halkın özgürlük talebi, hiç ara vermeden devam edecek gibi görünüyor.
Libya, diktatörlükle yönetilen bir ülke, Tunus’ta başlayan isyan ateşinin son basamaklarının hızla tırmanıldığı bir yer. İdari şekli İslam Cumhuriyeti olarak gözükse de, bütün güç ihtilal konseyi ve o konseyin lideri Muammer Kaddafi’nin elinde. Arap ve Müslüman dünyasının lideri olmak için çırpınan, Müslüman potansiyelini kullanarak bu arzusuna kavuşmak isteyen Kaddafi’de artık yolun sonuna gelmiş bulunmakta.
Libya’da korku iktidarı o kadar hâkim ki; 40. Yılını dolduran Kaddafi’nin adını telaffuz etmeniz bile yasak. Adının ‘reis’olarak telaffuz edilmesi gerekli. Bayrağında ayyıldız olan ülkeler, hilalin nezdinde İslami kimliklerini yansıtıyorlar. İşte bu yüzden Kaddafi, devrimin sonrasında Libya bayrağındaki ayyıldızı kaldırmıştı (Kral'ın bayrağı diye...) 42 yıl boyunca kendisi her türlü imkâna sahip olduğu halde, halkının perişan olmasına göz yumdu. Bir gün dediğiyle bir diğer gün dediği asla bir birini tutmadı. Darbeyle işbaşına geldiği zaman “Yeşil Sosyalizmi” hayata geçireceğini söylediğinde bazı saflar “İslam” lafzına takılarak bir sevinç duymuşlardı. Sevinç duyan bir diğer kesim ise “Sosyalistler”di. Bu nedenle Kaddafi’nin siyasi çizgisini açıklamak çok kolay değil. Bazen İslam’a yakın, bazen sosyalizme, bazen Türkiye ile çok iyi olabilen, bazen Türkiye’nin en büyük düşmanı. Görevde olmasını Amerika’nın kendisini tanımasına borçlu bir 'lider'. Tutarsız, dengesiz, ilkesiz bir siyasi çizgisinin yanında şefkat ve merhametten uzak, zalimce bir yönetimle diktatörlüğün tüm verilerini elinde bulunduran bir isim.
Libya’da yaşananlara iki cepheden bakabiliriz. İsyancılar cephesi ve isyanı bastırmak isteyenler aynı zamanda kendisini rejimin yeni yüzü olarak tanıtan bir isim var ikinci cephede. İsyancılar cephesinde Mısır ve Tunus’takinden çok farklı bir durum yok aslında. Yıllardır bir diktatör tarafından ezilen, susturulan, insan olma hakkı tanınmayan kitleler yanı başlarındaki özgürlük dalgasından etkilenerek başkaldırıyorlar. Gerçi Libya kurumların bile olmadığı, insanlarına hiçbir politik hak tanınmayan, sistem yoksunu, devlet mi kabileler topluluğu mu olduğu bile tartışma konusu yapılan bir garip “diktatör toprağı”. Ama yine de Libyalıları sokaklara döken dürtü Mısır ve Tunus’takilerle aynı diyebiliriz. İkinci cephede ise daha çok Seyfülislam Kaddafi gözler önünde. Seyfülislam konuşmalarında kendisini, ".. Rejimin yeni ve temiz yüzü" olarak gösteriyor. Seyfülislam Kaddafi’nin "Bu, Libya'nın bütünlüğünü tehdit eden muhalif, bölücü bir harekettir. Silahlarımıza sarılacağız. Son mermiye kadar savaşacağız. Ayaklanmayı kışkırtan unsurları yok edeceğiz. Eğer herkes silahlanırsa, bu iç savaştır ve birbirimizi öldüreceğiz." sözleri şimdi sadece bu cephenin feryatları. Yeni bir anayasa ve liberal kanunlar çıkarılacağı sözü veren Seyfülislam Kaddafi, halkın "yeni bir Libya" ile iç savaş arasında seçim yapması gerektiğini ifade ediyor. Oğul Kaddafi'nin "Yeni Libya, Liberal reformlar" temelli sözleri kendi cephesini ifade etmeye yetmiyor.
Bunca diktatörlüğün ve sürülen saltanatında bedeli ağır olacaktı tabi. 42 yıldır yaptıklarının sonucunda, akıbeti belli olmayan bir Libya bırakmak ve halkını yüzlerce ölüyle selamlamak Kaddafi'ye kalan ömründe belli ki ‘huzur’ (!) verecek. Ve yaşananlar açıkça gösteriyor ki; istikrarsızlığa adım adım yaklaşılıyor. Yaşanan iç karışıklığa rağmen liderliğini bırakmamakta direnen Kaddafi’ye karşı, ezilen halk nihayetinde harekete geçmiştir. Diktatör ülkeye halk savaş açmıştır ve Libya’da yaşananlar zalimce bir katliamdan başka hiçbir şey değildir.