Genelkurmay Askeri Savcılığı “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” hakkındaki soruşturmasını tamamladı; “Elektronik ortamda ve yazılı kayıtlarda böyle bir bilgi, belge, emir veya emareye rastlanmadı” dedi.
Askeri savcılık, dosyayı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na göndererek konuyu “sivil yargı”ya havale etmiş oldu.
“Sivil yargıya havale” beklenen bir durumdu; dahası olması gereken de buydu.
“İhanet Belgesi”nin mutlaka Ergenekon kapsamında soruşturulması gerektiğini vurguladığımızı hatırlayınız.
Askeri savcılığın topu “sivil yargı”ya atmış olması, hadisenin asıl mecrasına yönlendirilmesi anlamına geliyor.
Askeri savcılık görevsizlik kararı verdi. Dosyayı havale ederken İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan talep ettiği hususlar var. Sivil yargının hadiseyi ancak bu sınırlar dahilinde ele alabileceği yönündeki yorumlar ise geçerli değildir.
Soruşturma artık sivil savcılara geçtiğine göre, askeri savcılığın kararının sivil savcıları herhangi bir biçimde bağlaması söz konusu olamaz.
'Görevli ve yetkili' İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı kendi soruşturmasını dilediği gibi yürütmekte serbesttir.
Bir başka deyişle, şimdi söz sırası Ergenekon savcılarındadır.
Milliyet'in dünkü haberine göre, Ergenekon soruşturmasını yürüten dört savcı ile İstanbul Emniyet İstihbarat Şube Müdür yardımcısı bir araya gelmişler.
Haberde, toplantıda savcıların “ellerinde yeni deliller olduğunu” söyledikleri ve “Adli Tıp'ın bir de bu delillere göre inceleme yapması kararını aldıkları” ifade ediliyordu.
*
Askeri savcılığın söz konusu kararı, kimilerinin iddia ettiği gibi “belgenin var olmadığının veya sahte olduğunun anlaşıldığı” anlamına gelmiyor.
Böyle bir çıkarsama “optik çarpıtma” demektir.
Belgenin 'emir komuta zinciri içinde hazırlanmadığı' gerçeği askeri savcılık tarafından da dile getiriliyor.
Bu durum, “TSK bünyesindeki kimi Ergenekon kalıntılarının böyle bir kirli belge hazırlamadığı” şeklinde değerlendirilemez.
Kirli belgenin sızdırılması/deşifre edilmesi sürecini, bütünüyle TSK içindeki Ergenekonculara karşı yürütülen “operasyon”un önemli bir parçası olarak görmek gerekiyor.
Böyle bir “operasyon” askeri savcılığın malum dosyayı sivil yargıya havalesiyle 'Ergenekon Davası' çerçevesine yönelmiş bulunuyor.
*
Askeri savcılığın görevsizlik kararını “Dosya kapanıyor veya olay örtbas ediliyor” diye okumak yanıltıcı olacaktır.
'İhanet Belgesi' hadisesine hangi noktadan baktığınız çok önemli:
Böyle bir belgenin ortaya çıkmasını başından beri darbeci Ergenekon örgütünün TSK'da veya devlette hala hakim olduğu biçiminde yorumlayarak tamamen yanlış bir değerlendirme yapanların; belge olayında askeri savcılığın görevsizlik kararı vererek konuyu sivil yargıya havale etmesini “Dosyanın üzeri örtülüyor” diye okuması şaşırtıcı değildir.
Bu tür yorumlar 'zincirleme bir yanılgı'yı işaretliyor.
*
“Kirli Belge”yi hazırlayanların saptanmamış olması imkansızdır.
Belgenin kısa sürede deşifre edilmesi bile tek başına bu gerçeği teyit ediyor.
Bu durum, hakim gücün 'Ergenekon yapılanmasının üzerine kararlılıkla ve seri biçimde giden irade' olduğunu gösteriyor.
Son belge hadisesini, TSK'da son dönemde muvazzaf subaylara yönelik Ergenekon kapsamındaki tutuklamaları göz önünde bulundurarak değerlendirmek daha sağlıklı olacaktır.
Genelkurmay Başkanı'nın “Ergenekon'u tasfiye eden hakim irade” ile aynı çizgide olduğu hususunu bir kez daha hatırlatalım.
*
Kirli Belge'yi hazırlayanların Org. İlker Başbuğ'u da hedef aldıkları aşikardır.
Başbuğ'un TSK'daki Ergenekon kalıntılarının üzerine gitmesi, hükümetle uyum içinde olması, demokrat bir çizgi takip etmesi ve sivilleşme adımlarını genişletmesi darbe yanlısı cepheyi rahatsız ediyor.
Belge olayını “Başbuğ görevden alınmalı” yollu bir taleple yorumlayanların “dolmuşa bindiğini” görmek zor değildir!
Ağustos'taki YAŞ Kararları öncesinde bu tür taleplerin Ergenekon cephesinin ekmeğine yağ sürmek manasına geleceği aşikardır.
*
Ergenekon Kalıntıları; bütün çabalarına, tuzaklarına, kirli hazırlıklarına, güdülemelerine rağmen hızla tasfiye ediliyorlar.
Geriye dönüş yok.