İstasyondayız…
Az sonra tren kalkacak.
Bir aydan beri evlerimizin ve gönüllerimizin her türlü esrarına vakıf olmuş misafirimizi bizden alıp götürecek.
Gözler nemli, gönüller buruk…
Hediye paketlerimiz ellerimizde…
Herkes farklı bir hediye almış, götürmesi için en sevgiliye…
Hangi pakette neler var, bir Allah bilir.
Tren yaklaşıyor…
Hediyeler teslim ediliyor bir bir…
Bir telaş bir telaş…
Fısıltı şeklinde dile getirilen dilekler, gönderilen selamlar uğultu halini alıyor.
İçi su dolu kovalar hazır: “Uğurla git, sağlıcakla ulaş.” Anlamında yolcuların arkasından dökülür.
Sevenleri çok, uğurlayanlar kalabalık…
Her biriyle tek tek kucaklaşsa veda babında, gidemez.
Oysa tekrar gelmesi için gitmesi gerekiyor.
Elini kaldırıyor havaya, muazzam bir sükût…
Herkes ona bakıyor.
Son olarak ne söyleyecek, diye sükût bir bıçak olmuş.
Yürekler küt küt atmada…
Gönülden soruluyor sorular:
Acaba benden/bizden memnun mu ayrılıyor?
Acaba sevgiliye benim selamımı iletecek mi?
Acaba gönderdiğim hediyeleri sevgili kabul edecek mi?
Acaba bu kutlu misafir tekrar gelecek mi aramıza?
Dönerse eğer ben ona kavuşabilecek miyim, yoksa o gelmeden “dönüşü mümkün olmayan yolculuk”a mı çıkacağım…
Sukutu bozuyor…
Şahadet parmağını havaya kaldırıyor…
Belli ki bir şeyler söyleyecek…
Ve söylüyor son sözlerini:
Sizi sevdim…
Bunun bir nişanesi olarak da size söz veriyorum on gün evvel geleceğim.
Lakin sizden bazı ricalarım olacak:
* Ne olur, lütfen benimle beraberliğin hatırına elde ettiğiniz iyi huyları terk etmeyin.
* Camiye gitmeye, cemaatle hemhal olmaya devam edin.
* Şevvali, pazartesi – perşembeyi, eyyam-ı biz’i unutmayın ve onların bereketinden istifade edin.
* Bayram’ı, beni uğurladığınız gibi karşılayın.
* Son olarak kul olduğunuzu ve Müslümanlar olarak birbirinizin kardeşi olduğunuzu, cennete ancak bu yolla girebileceğinizi aklınızdan çıkarmayın!
Allah’ ısmarladık.
Esen kalın!