Önceki yazımda 'işsizlik sorunu' üzerinde durdum ve bu sorunun 'işçilik sistemi' ile başladığını; işçilik sistemi tamamen çökünceye kadar da bu sorunun hep süreceğini yazdım. Bizim temel anlayışımıza göre; sadece 'teşhis' yapmak yetmez, bu müzmin sosyo-ekonomik hastalığın 'tedavi' reçetelerini de sunmamız gerekir. Nitekim yazımın sonunda dedim ki; bu önemli sorunun çözümleri gelecek yazıda. Bize göre; özellikle birilerinin veya kahir çoğunluğun yaptığı gibi 'sorunları sadece gündeme getirmek' yetmez, ayrıca 'çare ve çözümleri' de önermek ve arz etmek gerekir. Bir hatırlatma daha: Biz çare ve çözümleri hep sunuyoruz ama âh bir de kör, sağır ve dilsiz 'siyaset sultanları' bir duyabilse, bir görebilse! Her neyse, biz yine de işsizlik sorunu ile ilgili radikal ve reel çözümlerimizi sunalım. Hak ve hakikat adına hakkı söyleyip/yazıp gerçekler deryasına atalım; balık hafızalı birileri duyup görmese bile, Hak ve halk biliyor, görüyor ve duyuyor ya; bize O yeter!
1. Ekonomide tekelleşme olmamalıdır. İşveren ve işçi sendikaları ortadan kaldırılmalı, her türlü sendika ağalıkları sona erdirilmelidir.
2. İşverenler çoğaltılmalıdır. İşçiler çok işyeri alternatifleri arasında kendilerine uygun iş bulabilmelidir. İşçiler de 'çağdaş köle' olmamalı ve serbest kalmalıdır ki, işverenler kendilerine uygun işçi bulabilsinler.
3. İşyerleri tanımlanmalıdır. Yapılacak işin mahiyeti bilinmelidir. Her işe bir numara verilmelidir. O iş literatürlerde bilinmelidir.
4. Kişiler hangi numaralı işi yapabiliyorlarsa imtihanla tesbit edilmelidir. İşçilere 'şu şu numaralı işleri yapabilir' diye 'sertifika' verilmelidir. O işi kaçıncı derecede yapabildiği tesbit edilmelidir. İşçilerin bu sertifikalı ehliyeti 'teminatlı' olmalıdır. İşçi bu işi yapmazsa o teminat veren kurum zararı ödemelidir.
5. Bundan sonra işverenler işleri internette yayınlayarak işçi aramalıdır. Bu ilanda işin numarası yazılmalı, ayrıca hangi tarihler içinde yapılabileceği belirtilmelidir. Ücreti de işveren tesbit edip ilan etmelidir. İşçi de boş zamanlarını ve yapabileceği işleri, ücret miktarını belirleyip işveren gibi ilan edebilir.
6. Sonra işçi veya işveren internete gidip tuşa basarak anlaşma tamamlanmalıdır. Bu en az bir günden önce yapılmalı ve ertesi gün o anlaşma yerine getirilmelidir.
7. İş yapılmaz veya bozuk yapılırsa, hemen 'hakemlere' (hakimli mahkemelere değil) gidilmeli ve zarara sebebiyet veren mahkum edilmelidir.
8. Zarar dayanışma ortaklığı tarafından giderilmektedir. Zarar verene yapılacak yaptırım dayanışma ortaklığı tarafından uygulanmalıdır.
9. İşçilerin sigortasını firma yapmayacak, işçilerin kuracakları kooperatifler sosyal güvence ile ilgili yapılması gerekenleri yapacaklardır. İşverene bu kooperatifler işçilik faturası keseceklerdir.
Bu sistemin çalışması için 'çalışma/emek kredisi' işçilere verilecektir. İşverenler işçi bulurlarsa bunların kredilerinden yararlanacaklardır. Yani işçi ücretini alacak, işveren borçlanacaktır. İşçilere 'emek kredisi' verildiği gibi 'ham madde kredisi' de verilecek, bu kredilerini kendilerini çalıştıran işverenlere kullandıracaklardır. Böylece işçi ile işveren arasında 'adil bir denge' kurulmuş olacaktır. İşçi bulan ve işi bilen kimseye 'faizsiz ve icrasız kredi' verilecek, mamul maddeyi ne zaman satarsa, o zaman kredisini kapatacaktır.
Demek ki bu sistemde 'sermaye ekonomisi' değil 'emek ekonomisi' hakim olacaktır.
Marx ve sosyalistler bunları yapmak istemişler ama başaramamışlardı. İslâmiyet, İslâm ekonomisi ise 1400 sene evvel bu sistemi insanlığa sunmuştur. Müslümanlar nerede?