Hükümet ile BDP arasında, geçen hafta yapılması düşünülen ancak Hakkari'de 9 sivilin ölümüyle sonuçlanan saldırı sonrası ertelenen görüşme dün gerçekleşti. Bu ilk görüşmenin nerelere uzanacağını, Türkiye için çözüme kapı aralayıp aralamayacağını kestirmek şu an için zor. Abdullah Öcalan'la da diyaloğun sürdüğü, bugüne kadar özel kuvvetlerin, askeri birimlerin yürüttüğü görüşmelerden sonra sivillerin de Öcalan'la görüşmeye başladığı iddialar arasında. İçeriği, hedefi ne olursa olsun süreç, "yeni şeyler"e tanık olacağımızın ipuçlarını veriyor.
Ancak daha farklı şeylere, ayrıntılara dikkat çekmek istiyorum.
Güneydoğu illerinde sivil toplum kuruluşlarının ortak açıklamalarını hatırlıyoruz. İlk kez sivil oluşumlar soruna müdahil oluyor, silah bırakma çağrısı yapıyordu. Bu, çok önemli bir gelişmeydi. Hemen sonrasında PKK ateşkes ilan etti. Tam bu sırada Murat Karayılan'dan "Devlet ile Öcalan arasında sağlanan temaslar sonucu ateşkes ilan ettik" gibi şok bir açıklama geldi: Söz konusu açıklama, bugünkü gelişmelerle örtüşüyor gibi görünüyor. Ancak söylendiği zaman sanki bir hesabı bozma azmi öne çıkıyordu. Sanki bir yerlere çağrı yapılıyordu. Nitekim Karayılan'ın daha sonraki açıklamaları da bunu doğruladı.
BDP ile görüşme öncesinde bu hesap bozucu çıkışını tekrarladı Karayılan. İsrail devlet televizyonu Kanal 2'ye üzerinde çokça düşünülmesi gereken açıklamalar yaptı. "Türkiye'nin İsrail karşıtı bir dış politika izlediğini" söyleyerek "Onların sizin dostunuz olduğuna emin misiniz? Bizim düşmanımız İsrail'in de düşmanı" dedi ve Türkiye'ye karşı ortak mücadele çağrısı yaptı.
Karayılan'ın 1960 ve 70'lerde İsrail'le dostluktan söz ettiği döneme iyi bakılmalı. Arap-İsrail savaşlarının devam ettiği bu dönemlerde İsrail ve İran, Kuzey Irak üzerinden Bağdat'ı sıkıştırıyor ve Arap ordularını zor durumda bırakıyordu. Bu strateji İsrail'in Kürtlere desteği olarak tarihe geçiyordu. Oysa hesap bambaşkaydı.
Karayılan'ın sözleri İsrail'e açık bir çağrıydı. Bir ihale talebiydi. Peki İsrail böyle bir ihale açmış mıdır? On yıldır Türkiye bunu tartışıyor ve böyle bir ihaleyi gösteren çok güçlü işaretler var. Türkiye-İsrail ilişkilerindeki soğumayla orantılı biçimde ihale daha da belirginleşiyor.
Son aylarda Lübnan'da olanları hatırlayalım. İran'ın PJAK'a operasyonuna tepki olarak Lübnan'da gösteri yapan PKK'lılarla Hizbullah mensupları arasında sık sık çatışmalar yaşanıyor. Son çatışmada iki PKK'lı öldü, sekizi yaralandı. Bir ay önce benzer bir çatışma daha yaşandı. Ama son bir gelişme, Karayılan'ın ihale talebinin işe yaradığını gösterdi.
Lübnan güvenlik birimleri, bir süredir ülkede İsrail istihbaratına çalışanlara karşı kapsamlı operasyonlar yürütüyor. Askeri istihbarat birimlerinin bir operasyonunda, Beyrut'a yakın bir bölgede üç PKK'lı İsrail istihbaratına çalıştıkları gerekçesiyle gözaltına alındı. Sorgulamaları sırasında bu bağlantılar ortaya çıktı ve üç kişi casusluktan tutuklandı.
Devam edelim:
Türkiye-İsrail ilişkilerindeki gerilimleri, Mavi Marmara olayından sonraki durumu biliyoruz. Bütün dünya bunu tartışıyor. Krizle bağlantılı biçimde Türkiye'ye karşı oldukça sert bir kampanya yürütülüyor. Bir kara propaganda kampanyası bu. "İran Ak Parti'ye 25 milyon dolar verdi", "Türkiye-İran'a yaklaştı", "Türkiye'nin terbiye edilmesi gerekir" türünde bir çok girişime tanık olduk. Son olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'le görüşmeyi reddetmesi üzerine Jarussalem Post bir baş yazı yayınladı.
"Türkiye'ye İsrail'e tavır almanın bedeli ödetilmeli" düşüncesi üzerine kurgulanan yazıda; "Türkiye sonuçlara katlanmaya zorlanmalı. ABD, Avrupa Birliği, İsrail ve diğerleri Türkiye ile askeri işbirliğini keserek ekonomik yaptırımlar düşünmeli. Gül çok iyi bir şekilde ülkesinin nereye bağlı olduğunu gösterdi. Şimdi sıra ABD ve AB'nin aynı şeyi yapmasında" ifadeleri kullanıldı.
Rusya'nın Suriye'ye hava savunma sistemleri vermesini engellemeyi başaramayan İsrail'in; "Biz de Rusya'nın düşmanlarına silah veririz" yaklaşımını belki en fazla dikkate alması gerekin ülke Türkiye. Terörün bir kart olarak kullanılmasının örneklerini çokça gördük son on yılda. Özellikle Irak işgalinden sonra. İşgalin hemen sonrasında Kuzey Irak'taki İsrail faaliyetleriyle ilgili sert tartışmaları hatırlıyoruz. Güvenlik şirketleri üzerinden PKK'ya nasıl silah sağlandığını biliyoruz.
İsrail'den Kuzey Irak'a oradan Anadolu içlerine yapılan silah sevkiyatlarını biliyoruz. Bu sevkiyatlarda rol üslenenlerin, o patlayıcıları bu ülkenin şehirlerine neden getirdiklerini ve kimlerle işbirliği içinde olduklarını bu ülkenin güvenlik birimleri biliyor olmalı. Birkaç gün önce, Uşak'ta meydana gelen kazada ortaya çıkan patlayıcıların K. Irak bağlantılı olduğunu duyunca hemen bu trafik geldi aklıma. O trafikte de bir şekilde Afyon bağlantısı oluyordu. Neyse...