Rütbesi, şanı, şöhreti, ictimai mevkii... ne olursa olsun bir beşerin Müslüman değil iken İslam'a girmesi, hidayete ermesi İslam'ın değil, o kişinin şeref kazanmasını sağlar (İslam onunla değil, o İslam ile müşreddef olur).
Sıkça okuruz, duyarız, "filan meşhur Müslüman olmuş".
Buna seviniriz, ama "bir insan daha dünya ve ahirette mutlu olmanın yoluna girdi" diye seviniriz.
Dün (Çarşamba) gazetesinde bir ihtida, bir de uzay çağında İslam'ın yaşanmasına dair iki haber okudum; küçük yorumlarla paylaşacağım.
Türkiye Müslümanlarını dolayısıyla ümmeti üzen bir filim yapılmıştı: Gece Yarısı Ekspresi. Filmin senaristi Oliver Stone Yahudi. Eşi de Hristiyan. Hz. Peygamber zamanından beri Yahudilerin, İslam'a ve onun Peygamber'ine (s.a.) karşı olduklarını ve her türlü kötülüğü yapmak için ellerinden geleni arkalarına koymadıklarını biliyoruz (her toplulukta istisnalar vardır ve onların alınmaması gerekir). Bu O.S. da yapacağını yapmış, Müslümanların imajını kirli göstermek için sanatını kullanmıştı. Allah bu zulmün cezasının tamamnını ahirete bırakmamış ve Stone'nun oğlu Sean, İran'da belgesel çekerken Müslüman olmuş.
Şurada burada yazarlar, sanatçılar İslam ve Müslümanlar aleyhine faaliyette bulunuyor, bu maksatla köşelerini ve sanatlarını kullanıyorlar. Bu çirkin saldırılar Müslümanları üzüyor, bazen cana mal olan sert reaksiyonlar da ortaya çıkıyor. Ama öyle anlaşılıyor ki, fazla üzülmek de, taşkınlık yapmak da gerekmiyor; Müslümanlara düşen dinlerini doğru anlamak ve tam yaşamaya çalışmak; din kendini koruyor ve her şeye rağmen yaşıyor ve yayılıyor.
"Dünyanın ilk Müslüman astronotu" olarak takdim edilen Dr. Sheikhe Muszaphar Shukor (Her halde bizim tekaffumuzla isim Muzaffer Şükür olacak) "uzayda nasıl ibadet yapılacağını göstermek için" bu seyahate katıldığını ifade diyor ve ekliyor:
"Malezya'da din alimleri bir fetva hazırlamışlar. Buna göre uzaya çıkacak olan Müslüman astronot, mekik Kazakistan'dan fırlatıldığı için buranın takvimini uygulayarak beş vakit namazını kılacak, "kıble için dünyaya yönelecek, abdest yerine de teyemmüm edecek."
Astronot mekik içinde ezanı duyduğunu ve kıbleden sapmamak için de ayağını bağladığını söylüyor.
İslam'ın insan hayatına hiçbir zorluk getirmediğini, kamil insan olmak için gerekli eğitimin "ham nefislere ağır gelebilecek" uygulamaları dışında, kulluğun eziyet değil, mutluluk vesilesi olduğunu biliyor ve yaşıyoruz. Bu astronotun yaptıkları da fıkıh ölçülerine uygundur. Allah kullarını, güçlerinin yetmediği veya normal insana zor gelen şeylerle yükümlü kılmıyor. Nerede zorluk çıksa orada ruhsat (ikincil hüküm, kolalaştırıcı uygulama, ruhsat) imdada yetişiyor.
Komümist Çin'in Uygur Türkü Müslümanlara uyguladığı zulmün tipik bir örneğini, askerde namaz kıldığı tespit edildiği için 18 yıl hücre hapsinde yatan bir Müslüman, kurtulduktan sonra kaçarak hacca gimek üzere yolculuk yaparken uğradığı İstanbul'da anlatmıştı. Seksen santim eni, birbuçuk metre boyu olan bir hücre, tamamen karanlık, yatak olarak onbeş günde bir değiştirilen pirinç sapları, kapıda, atıkları boşaltmak ve gıdasını almak için günde bir defa açılan bir küçük bölüm, atık olacak her şeyini içine koyduğu bir teneke... Bu Müslüman bu hücrede 18 yıl beş vakit namazını kılmış ve bir gün çıkıp Mekke ve Medine'ye gitme hayali ona yaşama gücü vermiş.
Bir yanda uzayda ve zindanda abeş vakit namaz kılanlar, bir yanda refah içinde yaşayıp namaz kılmayanlar; her ikisi de Müslüman!
Ne diyelim, Allah hidayet nasip eylesin!