“İslâm’ ı Kur’ an’ dan değil de Müslümanlardan öğrenseydim asla Müslüman olmazdım.” (Yusuf İslâm)
Bir nevî “Hira Yolculuğu” na çıkarak zihin ve yürek teri döküp hayatı sorgulayan, “nereden geldim ve nereye gidiyorum” sorusunun cevabını arayarak hidayet kapılarını aralayan ve Allah’ ın da bu arayışları ödüllendirerek hidayet kapılarını ardına kadar açtığı, İslam’ la şereflenip “fabrika ayarlarına” geri dönen nice Müslüman kardeşimizin ortak görüşü ne yazık ki bu cümle olmuştur.
Bu cümle aslında Müslümanlık iddiasında bulunan bizler için korkunç bir uyarı ifadesidir.
“Kendinize gelin ey Müslümanlık iddiasındakiler! Sizin Kur’ an ve sünnetten uzak halinize bakanlar ancak İslâm’ dan soğur” cümlesinin kibarcasıdır.
Peki, “…Öyleyse ne yılgınlığa kapılın ne de üzülün: Eğer gerçekten inanıyorsanız, insanların en üstünü mutlaka siz olursunuz.” (Âli İmran,139) ilâhi buyruğuna rağmen ümmetin bu rezil durumunu nasıl izah edeceğiz?
Bizler nasıl bir hayat yaşıyoruz, ayette bahsedilen “gerçek islâm inancının” neresindeyiz, İslâm’ ı nasıl bu kadar kötü temsil ediyoruz ki bu kardeşlerimiz bizler hakkında böyle cümleler kurabilmektedir?
Aslında sorunun cevabı çok açıktır:
Ne zaman ki; Müslümanlık iddiasında bulunanlar İslam’ ın o çağlar üstü mesajını ruhlarında sindirip salih amellerle taçlandırdılar, sorumluluk bilinci içerisinde Kur’ an ve sünnete sımsıkı sarılıp yeryüzünü ve yürekleri imar etmek için sabırla mücadele ettiler; korku ve ümit içerisinde Âlemlerin Rabbi’ ne secde ettiler; işte o zaman insanlığın önünde “rol model” olarak, nice yüreklerin fethini gerçekleştirdiler.
Ve yine ne zaman ki; Allah’ ın ipine sarılmayı bıraktılar, fırkalara ayrıldılar, parça parça oldular, insanları Allah’ a kulluk etmek yerine kendilerine, cemaatlerine, mezheplerine, liderlerine, partilerine, kavimlerine, vs. kul olmaya çağıran sahte kurtarıcıların peşinde oyuncak oldular; işte o zaman günümüz müslümanlarının (!) durumu gibi; İslâm’ a aç ve muhtaç yürekleri İslâm’ dan soğuttular; bunu sözümona “din adına” yaptılar ve rezil bir zillet içerisinde bocalayıp durdular.
Bugün ümmetin hali; define dolu sandık üzerinde oturup dilenen, hastalıklı, cahil ve laftan anlamaz bir dilencinin haline benzemektedir.
Ellerinde, insanlığı iki cihan kurtuluşuna götürecek yolun (İslâm) yol haritası (Kur’ an-ı Kerim) ve kılavuzu (Hz Muhammed sav) olmasına rağmen, yanlış pusula ve kılavuzların ardında istikamet üzerinde yürüyemeyen, yanlış yollara sapan, fırkalara ayrılıp birbirini boğazlayan yolcular, “yolculuk yöntemlerini” sorgulamalıdır!
"...Hiç kuşkusuz bir toplumun bireyleri kendi iç dünyalarını değiştirmedikçe Allah da o toplumun gidişatını değiştirmez." (Ra'd, 11)
...
Yazımızın sonunda, sizlerle bir video paylaşmak istiyorum. Videodaki kahramanımız, Amerikalı matematik profesörü "Jeffrey Lang". Kardeşimiz, ateist iken İslam’ la nasıl şereflendiğinin hikayesini anlatmakta. Ölü bir kalbin, Kur' an' la nasıl hayat bulduğuna ve diğer ölü kalpler için nasıl hidayet vesilesi olduğuna şahid olacaksınız.
Kendi adıma her saniyesinden faydalandığımı belirtmek istediğim bu hidayet yolculuğunun tamamını seyretmenizi tavsiye ederim.
https://www.youtube.com/watch?v=wM0ZnH0W8cI
Vesselâm…