İslam hak dindir, ideoloji değildir. İslam'ı bir ideoloji gibi öğretenler, algılayanlar, uygulamaya çalışanlar yanılgı içindedir.
İslam'ı Marksizm, Nasyonal-Sosyalizm, Faşizm, Maoizm, Kemalizm gibi bir ideoloji seviyesine indirenler onu tahkir ettiklerinin farkında değiller.
İslam hak dindir. İnsanlığı ve dünyayı ıslah için gönderilmiştir. İslam'ın kaynaklarının birincisi Kur'andır, Kur'an kul sözü değil, Allah'ın kelamıdır. İslam'ın ikinci kaynağı Resulullah'ın Sünneti ve sahih hadisleridir. Peygamber ne söyledi ise nefs ve hevası ile söylememiştir. Sünnet de bir tür vahiydir. Üçüncü kaynak icma-i ümmettir, yani İslam'ı, Kur'anı, Sünneti iyi anlamış, Resulullah'a kopuksuz bir silsile ile bağlı icazetli din alimlerinin, icazetli fakihlerin, icazetli meşayihin üzerinde ittifak ettikleri mesele ve hükümlerdir.
İslam tarihinde bir yığın fırka ve alt-fırka zuhur etmiştir. Bunlar gerçek İslam'ı temsil etmez ve sergilemez.
Vehhabilik hareketi siyasi bir harekettir, bir tür ideolojidir.
İslam dininde din ve dünya, ruhani ve dünyevi (sprituel et temporel) ayırımı yoktur. İslam, insanı ve insan faaliyetlerini bir bütün olarak ele alır. Bunda şüphe yoktur ama İslam'ı ideolojik fırka ve hareketlerle özdeşleştirmek büyük bir çarpıklık ve sapıklıktır.
Arap dünyasında ve Hindistan-Pakistan'da çıkan ideolojik İslami hareketler başarısızlığa uğramaya mahkumdur.
Bir tek İslam vardır ama onun düzinelerce yorumu bulunmaktadır.
1400 yıllık İslam tarihinde dini en iyi, aslına en uygun, yüzde yüz yorumlayan Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) olmuştur.
Ondan sonra onun Raşid Halifeleri ve Ashab-ı Güzini (radiyallahü anhüm ecmain).
Selef-i Salihin denilen ilk üç kuşak...
1400 yıllık İslam tarihinde çeşitli İslami uygulamalar görülmüş ve yaşanmıştır.
Hulefa-i Raşidin devrinden sonra Kitab'a ve Sünnet'e en fazla yaklaşabilen sistem Osmanlı sistemidir.
Vehhabilik hareketi Osmanlı İslam devletine bir isyandır, bir bağy hareketidir.
İnsanlık tarihinde (Hulefa-i Raşidin devrinden sonra) Osmanlı devletinin kuruluş ve yükseliş devrinde görüldüğü kadar adalet, güvenlik, insaf, tolerans; din, kimlik ve kültür hürriyeti, zimmilerin güven içinde yaşaması başka hiçbir devirde ve devlette görülmemiştir.
Abbasi Hilafeti de büyük bir devletti, övülecek tarafları vardı ama Başta İmam Azam Ebu Hanife ve Ahmed bin Hanbel hazretleri olmak üzere nice din önderine Abbasiler zamanında zulm edilmiştir. Osmanlılar ise bütün Ehl-i Sünnet ve cemaat ulemasına, fukahasına, meşayihine hürmet ve onları baş tacı etmişlerdir.
Kimse mugalata yapmaya kalkmasın, biz Osmanlı derken, yukarıda beyan ettiğimiz gibi onun kuruluş ve yükseliş devirlerindeki İslami uygulamayı kasd etmekteyiz.
Osmanlının İslam uygulaması elbette yüzde yüz olmamıştır. Çünkü realitede bu mümkün değildi.
Müslümanlar daha üçüncü halife Hz. Osman, dördüncü halife Hz. Ali (radiyallahu anhüma) zamanlarında, Ashab-ı Kiramın büyük kısmı sağ iken siyaset yüzünden savaşmışlar ve büyük sayıda mü'min can vermiştir.
İslam'ı ideolojilerin, siyasi ihtirasların üzerinde tutmalıyız.
Siyaset ve ideoloji yüzünden, Allah'ın birbirlerine kardeş kılmış olduğu mü'minlerin birbirine düşman olmaları ve birbirleriyle çarpışmaları çok büyük bir fitnedir.
Müslümanlar yeterli sayıda vasıflı, güçlü, üstün mü'minler yetiştirdikleri takdirde aziz ve hür olabilirler.
Vasıflı bir mü'min kesinlikle mü'min kardeşine düşman olmaz, fitne ve fesat çıkartmaz, siyasi ihtiraslarına zebun olmaz.
Futbol kulübü holiganları gibi siyaset yapanlar hem İslam'a, hem Ümmet'e zarar verirler.
Bütün Müslümanlar, bütün olumlu çeşitliliklerine rağmen sarsılmaz bir bütün oluştururlar.
Siyasetin kategorileri vardır:
Resulullah Efendimizin siyaseti.
Diğer Nebilerin siyaseti.
Raşid halifelerin siyaseti.
Adil İslam sultanlarının siyaseti.
Salihlerin siyaseti.
Zalimlerin, fasık ve facirlerin siyaseti.
Münafıkların siyaseti.
Kafirlerin siyaseti.
Şeytanların siyaseti.
Müslüman bir toplum için en büyük felaket, hayasız din sömürücülerinin, rezil mukaddesat bezirganlarının dine hizmet perdesi altında dini ve ümmeti tahrip etmeleridir.
Müslümanların kurtuluşu İslam'ı, Kur'anı, Sünneti, Şeriatı aslına uygun şekilde iyi anlamaları, iyi yorumlamaları ve iyi uygulamaları ile mümkündür.
İslam'ı bir ideoloji gibi algılayanlar kaybedilmiş bir davanın avukatlığını yapıyorlar. Az veya çok avukatlık ücreti alabilirler ama bu ücret onlar için ateş olur.
*(İkinci yazı)
Cicilerin Anayasa Taslağı
CİCİ hanımlar, cici beyler bir anayasa taslağı yapmışlar, türban konusunda lütfen ve merhameten Müslüman çoğunluğa bazı haklar vermişler. Başörtüsü Üniversitelerde ve Millet Meclisinde serbest olabilirmiş ama okullarda olamazmış.
Beş on sene önce bir anayasa taslağı yapmış olsalardı Müslümanlara bu kadar da hürriyet vermeyeceklerdi.
Türkiye'de yaşayan Müslüman kadınların başörtüsü takma hakkı sınırlanamaz. Evde de takar, sokakta caddede, öğretmen ise okulda, avukat ise adliyede, memur ise dairede. Müslüman ana babalar velisi oldukları kız çocuklarına, isterlerse başörtüsü taktırabilirler. Evrensel insan haklarının, din ve vicdan hürriyetinin gereği budur.
19 yaşındaki üniversiteli kız başörtüsü takabilirmiş de, 16 veya 17 yaşındaki liseli kız takamazmış. Bu bir ayırım değil midir? Böyle bir ayırımı hangi hakla, hangi mantıkla yapıyorlar?
Demokrasinin, insan haklarının, hukukun üstünlüğü prensibinin vatanı olan İngiltere'ye bakalım: Orada yaşayan Müslümanlar, ilkokula giden çocuklarının bile isterlerse başlarını örtebiliyorlar. Geçenlerde bir İngiliz yüksek hakimi hanım Müslüman oldu ve başını örttü. (Hakim peruğunu başörtüsünün üzerine koymak zor bir iş midir?)
Bizim yerli sömürgecilerimiz Müslümanlara din, vicdan, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetini gıdım gıdım veriyor.
Muhalefette iken başörtüsü hürriyeti diye bağırıp yeri göğü inleten İslamcılarımızın şu anda böyle bir dertleri yok.
Hindistan İngiliz işgalinde iken 1920'lerin başlarında Hilafet kongreleri toplanmış, Türkiye ve İslam Hilafeti konusunda sömürgeci devlete baskı yapılmıştı. Yine Hint Müslümanları Milli Mücadele için Ankara rejimine 30 bin çil altın yollamışlardı. (Bunlar ne oldu?) Bugün Türkiye Müslümanlarında, o eski Hint Müslümanlarındaki şuur ve irade yok.
Yeni bir anayasa yapılacaksa, Türkiye'de çoğunluğu oluşturan Müslümanlara tam, eksiksiz, İngiltere'de olduğu gibi bir din, inanç, fikir, vicdan, inandığı gibi yaşamak hürriyeti sağlaması gerekir. Ben şahsen bir Müslüman olarak kısıtlı bir din hürriyetini kabul etmem.
İslam'a göre erginlik yaşı 18 değildir, bir kız büluğa erince Şeriata göre ergin sayılır ve tesettüre girmesi gerekir.
18 yaşındaki Müslüman kız öğrenci başını örtebilirmiş ama 17 yaşındaki Müslüman kız okulda başını örtemezmiş... Bu ne saçma, bu ne temelsiz ve kof bir ayırımdır. Selanik mantığı!..
Din hürriyeti, eşitlik, insan hakları neymiş İngiltere'ye, Norveç'e, İsveç'e bakalım.
Türkiye Müslümanları hallerinden utanmalıdır.
Hürriyetler verilmez, alınır.
Biz, Sabataycıların, Kriptoların, Gizli Yahudilerin verdiği kadarıyla yetinirsek daha çok sürünür ve eziliriz.
En az bin Müslüman kanaat önderi, fikir adamı, entelektüel, din ve tasavvuf büyüğü, yazar bir araya gelip, bir icra komitesi marifetiyle Müslümanların temel hak ve hürriyetlerini tespit eden bir manifesto hazırlamalıdır. Bu manifesto gazetelerde tam sayfalık ilanlar halinde halka ve dünyaya duyurulmalıdır.
Muhalefette iken başörtüsü hürriyeti diye bağıran, iktidar olunca bu konuyu rafa kaldıran zihniyeti protesto ediyorum.
Tesettür hürriyeti konusunda vazifelerini yerine getirmeyen bütün İslamcıları ve Müslümanları kınıyorum.
Beş vakit namaz kılan, hanımları ve kızları tesettürlü olan Müslüman politikacıları da kınıyorum. Neymiş efendim parti disiplini varmış, bu konuda ses çıkartamazlarmış... Partileri taş olsun başlarına düşsün!..
Yirmi senedir sık sık yazıyorum:
Bu memlekette İslam'ın önündeki en büyük ve en son engel Müslümanlardır...