İskilipli Atıf Hoca’nın mezarında…

Ünal SADE

 

İskilipli Atıf Hoca’nın mezarında…

 

Necip Fazıl Kısakürek 'Son devrin din Mazlumları' isimli kitabında İstiklal Mahkemesinde yargılanan İskilipli Atıf Hoca ile İstiklal mahkemesi hâkimi Kılıç Ali ile arasında şöyle bir konuşma cereyan ettiğini anlatır:

 

"Kel Ali bir ara büyük bir hışımla Hoca'ya dönerek:

 

-"Sen şapka aleyhinde bulunmuşsun!..."dedi

 

Hoca sakin ve vakur bir tavırla:

 

-"Evet efendim, Şapka Kanunu çıkmadan "2" sene evvel şapkanın bir Müslüman kisvesi olmadığına dair bir risale yazmıştım." dedi.

 

Kel Ali:

 

-"Şimdi ne yapıyorsun?" diye sordu.

 

Hoca:

 

-"Kanunlara itaat ediyorum" diye cevap verdi. Bunun üzerine Kel Ali yine hiddetle bağırarak:

 

-"Sen bilmiyor musun ki; şapka da bezdir, fes de bezdir, sarık da bezdir?" deyince Hoca yine aynı sükûnetle:

 

"Evet biliyorum." dedi." Ancak Heyeti Hâkiminin arkasındaki bayrak da bezdir. Lütfen o bayrağı kaldırınız da yerine İngiliz bayrağı asınız." karşılığını verdi.

 

Kel Ali pek hiddetlenmişti:

 

-"Ne diyorsun?" diye bağırdı. Hoca:

 

"Efendim şapka bir alamettir. Oysaki benim de sizin de giydiğiniz ceket, pantolon ve palto bir adettir. Adet ile alamet arasındaki farkı göstermek için o risaleyi yazmıştım." dedi."

 

Şapka devriminden 2 yıl evvel “Frenk Mukallitliği (taklitçiliği) ve Şapka” isimli bir kitap yazan İskilipli Atıf Hoca’nın hazin hikâyesini sanırım hepiniz bilirsiniz. Pek çok kitabı olan Atıf Efendi tüm kitapları gibi bu kitabını da Maarif Vekâletine (Milli Eğitim Bakanlığı) göndermiş ve izin de almıştı.

 

1 Kasım1925’de kabul edilen Şapka Kanunu Anadolu’da yer yer protesto edilince hükümetin demir yumruğu olan İstiklal Mahkemeleri gezici olarak gözdağı ve bastırma faaliyetlerine başladı. Sadece Erzurum’da 30 kişi asıldı.

 

Bu arada olaylarda etkisi olduğu gerekçesiyle Atıf Hoca’nın önce bahsi geçen kitabı toplandı arkasından hakkında inceleme başlatıldı. Kanunların geçmişe yürümeyeceği genel ilkesine rağmen Hoca Şapka Kanunundan 2 yıl önce yazdığı kitap sebebiyle 7 Aralık 1925’de tutuklandı. Bu yazıda yargılamanın ayrıntısına girmeyeceğim. Atıf Hoca’nı hayat hikâyesini ve hazin yargılamayı farklı kaynaklardan okumanızı tavsiye ederim.

 

Genel olarak savcıların yüksek cezalar isteği ve muhakeme sonrasında sanık lehine daha düşük cezaların çıktığı yargılamaların aksine savcının talebi olmamasına rağmen Atıf Hoca İstiklal Mahkemesince idama mahkûm edildi. Necip Fazıl Kısakürek “Son Devrin Din Mazlumları”nda son müdafaasını hazırlayan Atıf Hoca’nın rüyasında gördüğü Hz. Peygamber’in (s.a.v) “Yanıma gelmek dururken ne diye müdafaa karalamakla meşgul oluyorsun?”  sözleri üzerine müdafaasını yırtıp attığını yazar.

 

Atıf Hoca 4 Şubat 1926 Perşembe günü sabahın ilk saatlerinde Eski Meclis Binası yakınlarında asıldı.

 

Aksiyon Dergisine de konu olan hikâyeye göre: Atıf Hoca’nın cenazesi ne yıkandı ne de namazı kılındı. Mamak mezarlığının kimsesizler bölümüne kimsenin bilmediği bir yere defnedildi.

 

Bu mezarlık 1954 yılında Gülveren ile Çinçin arasındaki asri mezarlığa taşındı. Atıf Hoca’nın mezarına korkudan kimse sahip çıkamadığından olduğu yerde kaldı. Mezarlık Şafaktepe parkına dönüşürken Hoca’nın mezarı da taşınmayan diğer mezarlarla birlikte kayboldu.

 

Ancak mezar yerini bilen bir kişi vardı. Mahkemede zabıt kâtipliği yapan kişi, idamda ve definde de görev almıştı. Bu sebeple mezarın yerini, defnedilenin kim olduğunu biliyordu. Ve suçsuz olduğuna inanıyordu. Bu zabıt kâtibi, Atıf Hoca`yı sık sık ziyaret edip dua etmeyi ihmal etmedi. Vefatından önce Atıf Hoca`nın mezarının yerini oğluna da göstererek `Oğlum, bak şurada büyük bir âlim yatıyor. Atıf Hoca haksız yere idam edildi. Onun ruhuna Yasin, Fatiha oku.` vasiyetinde bulundu. Vasiyeti alan genç, ömrü boyunca hep mezarı ziyaret etti; parka dönüştükten sonra da kabir ziyaretini unutmadı.

Bu definden yaklaşık 74 yıl sonra, Ankara`da yaşayan Hatay eski milletvekili Mehmet Sılay`ın başını çektiği 15 kişilik ekip, 2000 yılında Atıf Hoca`nın mezarını bulmak için harekete geçti. Birkaç yıl önce de mezarın yerini bilen tek kişiye ulaştı. Sılay zabıt kâtibinin ve oğlunun ismini şu anda açıklamak istemiyor, vakti geldiğinde açıklayacaklarını anlatıyor.

Atıf Hoca`nın mezarını ortaya çıkarmak için yola çıkan bu ekibe, saçlarına ak düşen bu kişi tarafından mezarın yeri gösterildi. 2 yıl önce, yağmurlu bir günde Şafaktepe Parkı`ndaki mezar gizlice açıldı; toprağın içine su dolmasına rağmen kemikler ortaya çıkmaya başladı.

Sılay, bu kemiklerden bir numuneyi 6 ay kadar arabasının bagajında taşır; maksadı kemiklerin İskilipli Hoca`ya ait olup olmadığını kesin olarak tespit etmektir. Hoca`nın Çorum`un İskilip ilçesi Toyhane köyünde yaşayan yeğenlerinden (Mehmet, Satı, Hamza, Süleyman İmal) saç, kan ve tırnak örnekleri alır. Ardından toprağın altından çıkan kemikler ile Atıf Hoca`nın yeğenlerinden aldığı örneklerin karşılaştırılması için bir Adli Tıp Kurumu`na müracaat eder. Hatay`da başhekimlik geçmişi de olan Sılay, ikili ilişkilerle bu testi tamamlar. Üç doktorun vardığı sonuç, kemiklerin yüzde yüz Atıf Hoca`ya ait olduğunu gösterir.

İskilipli Atıf Hoca`nın, çimlerin altından, çıkarılan kabrinde önce kafatası bulundu; ardından vücuda ait uzun kemiklere rastlandı. İki köprücük kemiğinin bulunmasına karşın el ve ayak parmakları toprağın altından çıkmadı. Kemiklerin Atıf Hoca`ya ait olduğu kesinlik kazanınca yaklaşık 81 yıl sonra cenaze namazı kılındı. Atıf Hoca babasının, eşinin ve kızının bulunduğu Toyhane köyü mezarlığına değil, İskilip ilçe mezarlığına defnedildi.

Geçtiğimiz günlerde yolum Çorum’a düştüğünde ismini her duyduğumda derin bir hüzne kapıldığım “İskilpli Atıf Hoca” nın hikâyesi tekrar gündeme geldi. Şu ana kadar yukarıda anlattığım “mezar bulunma” hikâyesinden habersiz olan biri olarak büyük bir heyecan duydum. Sınırlı zamanıma rağmen gece yarısı da olsa Atıf Hoca’nın mezarını ziyaret için İskilip’e hareket ettim.

 

Atıf Hocanın mezarında hüzünlenmemek mümkün değil

Gecenin karanlığında ruhuna “Fatiha” okuduğum İskilipli Atıf Hoca’nın mezarının başında Nazım Hikmet’e iade-i İtibar yapan, Ahmet Kaya’yı kucaklamaya hazır olan devletimizin tıpkı Adnan Menderes ve mazlum arkadaşları için yaptığı İade-i İtibarı “Son Devrin Din Mazlumu” Atıf Hoca’dan da esirgememesi gerektiğini düşündüm.

Hayırseverlerin mezarı bir anıt mezara dönüştürme niyeti olduğunu biliyorum ve gereken parayı bulmak konusunda yarış edeceklerinden hiç şüphem yok. Ancak bu iş en çok Devletimize yakışır diye düşünüyorum.

unalsade@mynet.com

 

 

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (17)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.