Aslında sağır değilim, işitme ile ilgili bir problemim de yok ama geçen gün ne hikmetse duyabiliyor, işitebiliyor olduğumun farkına vardım. Koltukta oturuyordum. Telefonum çaldı. Telefonu kulağıma dayadığımda karşıdaki konuşanı duyabiliyor olduğumun farkına vardım. Aslında hep duyuyordum ama o zaman
duyuyor olalbildiğimin farkına vardım.
Bir an acaba sağır olsaydım nasıl olurdu diye
aklıma geldi. Telefonda karşıda konuşan nasıl duyacaktım. Ondan önce cebimdeki telefonun çaldığını nasıl işitecektim. Eşimi, çocuklarımı, televizyonu, hergün Saad Al Ghamdi'den dinledigim Kurân'i nasıl duyacaktım. Ağaçların hışıltısını, rüzgarın sesini, yağmurun yağışını, kuşları nasıl duyacaktım.
Universitede öğrencilerim, galerimde müşterilerim, her şey karmakarışık olacaktı eğer duymuyor olsaydım. Subhanallah Elhamdulillah duyuyorum dedim kendi kendime.
Bana iç kulağı, orta kulağı dışardaki kepöesiyle birlikte veren Erhamurrahimimime şükürler ettim.
Sonra birden acaba daha başka böyle farkında olmadığım özelliklerim var mı diye aklıma geldi. Evet ben hem de yürüyebiliyordum. Tekerlekli sandalyesiz, hem deyneksiz ve bastonsuz yürüyebiliyordum. Eğer ayaklarım olmasaydı nasıl dolaşacaktım aksama kadar
üniversiteden eve, evden oraya buraya. Oturduğum koltuktan mutfağa çayımı almaya giderken yürüyebildiğim için Rabbime şükürler ettim. Hem görebiliyordum. Hazreti Vakkas gibi körlükle imtihan etmemişti beni Rabbim görebiliyordum.
Insanın görebilmesi, duyabilmesi, yürüyebilmesi ve daha neleri, paha bicilmez nimetler insana verilen. Kalbi için, kanı için, alyuvarları için, bagırsakları
için, hasılı tepeden tırnağa bütün organları için zerrelerine kadar sükür etmeli insan Rabbine. Eskiler ülfet demişler, insanin alişageldiği, alişageldiği
icin de farkinda olmadiği şeylere. Insani dalalate atan sebeplerden birisi ülfeti, alişageldiği şeyleri kendi kendine oluyor zannetmesidir. Hatta, ülfet,
alışkanlık dolayısıyla ehemmiyet vermez. Bir annenin bir bebeği doğurması ile bir kayanın Yusuf için deveyi doğurması arasındaki fark ülfetten baska nedir ki?
Halbuki, ülfetlerinden dolayı malum zannettikleri o adi şeyler birer harika mucizeyi kudrettirler kayanın deveyi doğurması gibi. Ülfet saikasıyla onları dikkata almadıklarından onlardan şükre açılan kapıyı göremiyor insan.
Hani insan her zaman kendini birilerine beğendirmeye çalışır ya.
Allah'a beğendirmeye çalısmalı. Acaba beni beğeniyor mu? Acaba beni seviyor mu?
Acaba ben güzelmiyim O'nun gözünde diye her zaman endiselenmeli insan.
Ağzından çıkan iki kelimeyi, klavyesinden çıkan yazıları hep kenedisini O'na beğendirmek için harcamalı insan. Namaz kılarken, şimdi namazımı kılacağım,
huşu ile kılacağım, tane tane Subhanarabbiyal ala diyeceğim ki beni beğensin diye ızdıraplanmalı gün boyunca insan. Hangi kuytularda hangi karaltılarda hangi perdelerin ardında gizlisin Sen benim Erhamurrahimim. Seni dünya gözüyle bir
kerecik göremezmiyim diye meraklanmalı insanoglu.
Alıştığımız bir şey mi yaşamak? Yoksa ondan öte bir şey mi yaşamak. Ondan öte bir şey mi yaşamak. Ondan öte bir şey mi yaşamak.