İşgal Altında Yaralı İstanbul

Demliyazılar

İşgal Altında Yaralı İstanbul

 

Çoğu okurum bilir benim İstanbul aşığı olduğumu.

İstanbul’un dününü, bugününü merak etmişimdir. Hatta yarınını da.

Mekke, Medine ve Kudüs kutsal şehirlerimizdir. İstanbul da, fethedileceği Hz. Peygamber s.a.s tarafından müjdelenmiş mübarek bir şehirdir.

Her karış toprağı da, havası da mübarektir bu şehrin.

Bin bir türlü tarihi birikimi ile günümüze kadar gelmiştir bu şehir.

Nice çileler çekerek, nice kültürler görerek ve en önemlisi tüm büyük dinlere ev sahipliği yaparak ulaşmıştır bu günlere.

Oluk oluk kanlar aksa da güzelliğini hep muhafaza etmiştir.

Dünyanı gözü üstündedir bu şehrin.

Biz onu ruhumuzla, yüreğimizle, bileğimizle fethettik ama hâlâ onun hayaliyle yaşayanlar var.

90 yıl önce olduğu gibi…

1918 – 1922 yılları arasında düşmanlar sarmıştı her bir yanını İstanbul’un.

O dönemler Osmanlı yorgun ve güçsüzdü.

Büyük savaşların içinden çıkmıştı.

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi ile İstanbul için işgal başlamıştı.

Tarihçi Dostum Mümin Yıldıztaş, “Yaralı Payitaht İstanbul’un İşgali” adlı çalışmasında “İşgal Başlıyor” başlığı altında şöyle anlatıyor İstanbul’un işgalini;

Galata Rıhtımına yanaşan Adrian Gemisi’nden çıkan iki Fransız subayı İstanbul’a ilk ayak bastığında takvimler 8 Kasım 1918’i gösteriyordu. Bunu 13 Kasım’daki 22’si İngilizler’e, 12’si Fransızlar’a, 17’si İtalyanlar’a ve 4’ü de Yunanlılar’a ait toplam 60 parçalardan oluşan Müttefik donanmasında bulunan askerlerin İstanbul’a çıkışları izledi.

Yazar Yıldıztaş kitabında, işgal devletlerinin yaptığı küstahlıklara da dikkat çekmiş;

“İşgal devletleri sadece İstanbul’u işgal etmekle kalmayıp tüm küstahlıklarını da göstermekten geri kalmadılar. Fransız işgal kumandanının kendisini karşılamak üzere selam duran Osmanlı bandosunu hiç yoktan kırbaçlamasının yanı sıra Dolmabahçe Sarayı’nda da kendisinin oturacağını söyleyerek Osmanlı padişahının derhal boşaltmasını istemesi, Fransız küstahlığının hangi boyutlara ulaştığını göstermesi açısından oldukça ilginçtir.

Yazar, mütareke döneminde İstanbul’da büyük bir yönetim boşluğu meydana geldiğini de şu şekilde ifade etmiş;

İşgal altındaki İstanbul, kontrol, denetim ve sorumluluk olarak üç bölgeye ayrılmıştı. Galata ve Beyoğlu bölgesinde İngilizler, İstanbul yakasında (Suriçi) Fransızlar, Kadıköy bölgesinde ise İtalyanlar ayrı ayrı denetim mekanizması oluşturmuşlardı. Her işgal komutanlığı kendi karargâhı bünyesinde bir de askeri mahkeme ve hapishane kurmuştu.

Yaralı Payitaht İstanbul’un İşgali” hakikaten derin bir acıyla ve sanki yaşayarak okuduğum ilginç bir kitap. Büyük bir özveriyle hazırlanmış.

Kitap, işgal edilen İstanbul’un o zamanki iş hayatını, İstanbul’daki yaşayanların sağlık durumlarını, eğitim durumlarını, o zamanki halka yardım eden kuruluşları, İstanbul’da yaşanan yangınları, kurulan çeteleri ve çetecileri, İstanbul’da yaşayan kadın ve çocukların mağduriyetlerini ve işgal devletlerinin kurmuş oldukları mahkemeler ile o mahkemelerde yapılan haksızlıkları tüm detaylarıyla gözler önüne seriyor.

Aramızda kadim bir dostluk da bulunan “Yaralı Payitaht İstanbul’un İşgali” kitabının yazarı Sayın Mümin Yıldıztaş’tan kitabın hazırlanma sürecini de dinledim:

Tam on yıl sürmüş bu çalışma. Benzerlerinden farkı, bakılmadık Osmanlı Arşivi belgesi ve taranmadık dönem gazetesi bırakılmamış olmasıymış. Konuyla ilgili hatıratlar da titizlikle süzgeçten geçirilmiş. Kitabın bir özelliği de, bilimsellikten kopmadan rahat bir üslup ile kaleme alınmış olması. Yazar, çalışmasının her seviyede insana hitap etmesi gerektiğini düşündüğünden bu üslubu benimsediğinisöylüyor.

Kitaptan edindiğim bilgilere göre; nasıl zamanımızda Bağdat işgal edildiyse İstanbul da öyle işgal edilmiş ama bazı farklılıklarla.

İstanbulbir değil tam üç devlet ve onların peşinde koşan Yunanlıların işgali altına girmiş o yıllarda. Buna rağmen İstanbul, Anadolu’da başlayan özgürlük savaşı için lojistik bir merkez olmaktan da asla geri kalmamış. Askerinden, gazetecisine, hamalından, ev kadınına, tüccarından, cami imamına kadar herkes bir yandan yokluk, sefalet ve işgal ile uğraşırken diğer yandan da Anadolu’ya yardımı en önemli vazife bilmiş.

Kitapta anlatılan silah kaçırma öykülerinden biri oldukça enteresan:

Maçka silahhanesinin içinde Türk görevliler var. Ancak kapı önünde İngiliz askerleri kuş uçurtmuyor. Beşiktaş’ta bir cami hocası olan Cemal Efendi cemaatini arkasına toplamış, ellerine de boş bir tabut vermiş. Cemaatten birinin de gözünden yaş eksik olmuyor. Çünkü silahhanede görev yapan asker oğlu vefat etmiş. Gavur da olsa İngiliz askerinin de yüreği var. Hiç zorluk çıkarmamış cenaze alayının içeri girmesine. Oysa tabutu içeride ölü bir asker değil canlı askerler karşılıyor. Hazırladıkları en kaliteli silahları bir bir tabuta dolduruyorlar. Biraz ağır olmuş, ama olsun! Torbalara da cephane dolduruluyor; sözde askerin eşyaları. Yine hoca efendi önde, cemaat gözü yaşlı arkada. Kapıdan öylece çıkıyorlar. Helal süt emmiş İngiliz askeri de cenazeye saygısından selam duruyor. Sonra da bu silahlar doğruca cephedeki mücahitlere.

Tabi her zaman bu kadar kolay olmuyor Anadolu’ya silah kaçırmak.

İstanbul bin yıl önce de önemliydi, doksan yıl önce de, şimdi de… Batılılar o dönemde o kadar gayretlerine rağmen Ayasofya’yı ancak cami olmaktan çıkartabilmişlerdi. Oysa onlar için Ayasofya, kilise olmayı bekleyen mahzun bir mabet… Bir Kızılelma

Tarihi hakikatleri bilmeden geleceği görebilmek, duyabilmek, hissedebilmek mümkün olmayacaktır.

Tarihçi dostumuz Mümin Yıldıztaş’ın, Yeditepe Yayınevi’den çıkan “Yaralı Payitaht İstanbul’un İşgali” adlı çalışması bu açıdan da çok önemli.

Kitapta bulduğum tek eksik o zamanki İstanbul’daki sosyal ilişkiler. Komşuluk ilişkileri olsun, aşklar olsun bunlar dile getirilmemiş.

Umarım bundan sonraki baskısında DostumYıldıztaş bunlara da yer verir.

Kitabı hararetle tavsiye ediyorum. Çok güzel bir başvuru kaynağı.

Bu kitabı okumakla, İstanbul’un tarihi ile ilgili mühim bir kesitin günışığına çıkarıldığını hissedeceksiniz.

Kitabın yazarını, yayınevi yetkililerini ve emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.

 

Not : Bu yazımı 16 Mart İstanbul'un işgaline binaen yazdım. "Kurtul Sevgili İstanbul Güzel İstanbul Ya beni şehit et, yahut da kurtul Sen esir oldukça Bana yaşamak dünyada haramdır Haramdır mutlak..." Cevat Kazım'ın dizelerinde anlattığı İstanbul'un işgali 16 Mart'ta gerçekleşti. Şehzadebaşı karakolu ansızın basılmış, içeride bulunan askerler öldürülmüştü. Rabbim bu güzel şehri hiçbir zaman Müslümanlar'ın elinden almasın.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.