Birkaç ay evvel "İran'ın Türk ve Sünnî Düşmanlığı(1)" adlı makâlede İran'ın tarih sergüzeştinde gerek Türkler'e ve gerekse de İslâmiyet'e ne gibi fenalıklarda bulunduğuna çok mücmel bir sûrette değinmeye azamî gayret göstermiştik. Bu hafta kaldığımız yerden devam edelim:
Haddizâtında meselenin temeline inildiği vakit Sünnî ve Şiîler arasındaki ihtilâfların çok ciddi meseleler olmadığı görülür. Zira her ikisinde de tevhit akîdesinden (Allah'ın varlığı ve birliği) ve Hz. Peygamber'in (selâm olsun ona) Allah'ın (c.c.) kulu ve resûlü olduğu hususlarında hemfikir olup bu konularda asla taviz vermemektedirler. (En azından şimdilik böyle)
Mezhep" kelimesi "izlenilen yol" demektir. Mezhepler arasındaki ihtilâflar her ne kadar teorik mânada sünnetin farklı yorumlamaları üzerine bina edilmiş gibi görünse de aslında bu iki mezhep arasındaki ihtilâflar daha çok Hz Ali'nin hilâfeti mes’elesi üzerinde yoğunlaşmaktadır. Sâir bir deyişle Şiîler ve Sünnîler arasındaki farklılıklar, en çok haleflik-seleflik gibi din esaslı olmayan bir hadise sebebiyle meydana gelmiştir. Fakat gelin görün ki İranlılar, asırlar evvel olup bitmiş basit hadiselerin üzerine öylesine teolojik ve hattâ şizofrenik sapkınlıklar ilâve etmişlerdir ki, durumu sadece "mezhep farklılığıdır" deyip geçilemeyecek bir raddeye getirmişlerdir. İnsan muhayyilesinin alamayacağı, akıl ve mantıkla telifi kâbil olmayan pek çok dogmayı İslâm akâidinin içine sokup âdeta din içerisinden başka bir din meydana getirme gayreti bataklığında debelenip durmaktadırlar!
Aslında bu makâleleri yazmaktaki maksadımız, İran’ın müntesibi olduğu ve hattâ bayraktarlık vazifesini deruhte ettiği Şiîiliğin ne kadar sapkın olduğunu anlatmaya çalışıp onu teolojik mânada cerh etmeye (çürütmek) çalışmak değil. Nitekim bunun için uzun uzun kafa yormaya bile gerek yok. Zira kerâmeti kendinden menkul teolojik bir figür olan Humeynî’nin verdiği fetvaları işittiğiniz vakit zaten başka teolojik argüman bulmanıza gerek bile kalmayacaktır. İşte Humeynî'nin verdiği akla ziyân birkaç fetva:
- Tahrir’ul Vesile adlı kitabında, Necâsetler (pislikler) başlığı altında kâfirleri sekizinci sırada zikreden Humeynî, "kafirler kimlerdir" sorusunu cevaplandırken 110'uncu maddede "On iki ehlibeyt imamlarına küfür eden ya da onlara düşmanlık besleyen Müslümanlar da necistir" demek sûretiyle Sünnîleri vasıtalı yoldan "Necis(pis)" addetmektedir. (Bkz. Resim 2) Suriye'de kâfir Rusya ile elele verip Sünnîleri katleden İran, bunu bu teolojik gerekçeyle yapıyor olsa gerektir!
- Kadınlarla parayla geçici bir şekilde nikâhlanmak (mut'a) caizdir. (Tahrir’ul Vesile, İhsan Yayınları, İstanbul, 2010, Mesele 18)
- Bir erkek hayvanlarla cinsel ilişkiye girebilir! (Tahrir’ul Vesile)
- Ters ilişki câizdir. (Tahrir’ul Vesile-11.mesele)
- 9 yaşından küçük çocuklarla nikahlanabilir. Erkek, nikahlandığı kız süt emme çağında bile olsa, ona şehvetle dokunup sarılabilir. (Tahrir’ul Vesile-12.mesele)
- Erkek, çocuk yaşındaki eşiyle vajinal yolla ilişki yaparsa çocuğa acı verebilir ama anal yoldan ilişki kabul edilebilir. (Tahrir-ul vesile)
- Sünnîlerin kıldığı namaz bâtıldır.(https://youtu.be/AFOt9uPh1dc)
Vs.
• • •
İran bugün Hıristiyanlıktan mülhem olan ve İslâm`ın şiddetle reddettiği ”ruhbanlık” benzeri bir teşkilâta sahiptir. Bunun en bariz göstergesi "Velâyet-i fakih" ve "Âyetullah" yani Allah adına fetva verme salâhiyetini hâiz olmak gibi son derece yakışıksız sıfatlarla mücehhez (donatılmış) din adamlarının mevcudiyetidir.
İran Ruhban sınıfına mensup bazı kişiler Kur'ân-ı Kerîm üzerinde eksiltme ve değiştirilme yapıldığını düşünmektedir. Hakiki Kur'ân-ı Kerîm'in (!) şu an ki hacminden üç kat daha geniş olduğunu, Hz. Ali ile alâkadar nazil olunan âyetlerin Hz. Peygamber tarafından Kur'ân-ı Kerîm'e dahil edilmediğini dermeyan etmektedirler.
Tefsirus Safi, Birinci Cilt
Basım Yeri: Beyrut, Lübnan
Eserin 49. sayfasında şunlar yazılmaktadır;
...elimizde olan Kur’an Hz. Muhammed (sav)’e indiği gibi tam değildir…Belki de Allah (cc)’ın indirdiğinden farklı bir şeydir…Muğayyer ve muharreftir(değiştirilmiş)…Birçok mevzuda Hz. Ali Aleyhisselâm'ın isminde olduğu gibi çok şey silinmiştir…Bunun dışında yine Allah (cc) ve Resulullah (sav) katında tatmin edici bir tertip de (düzen) yoktur?!
Kuleynî Usulu Kâfi kitabında Caferî Sadık'tan rivayet ediyor: Cafer dedi ki;
"Vallahi bizim elimizde bir mushaf var ismine Fatıma aleyhesselam mushafı deriz sizin Kurân'ınızın 3 katıdır lâkin sizin Kurân'ınızdan bir harf bile içinde yoktur."
Kuleynî Usulu Kâi cilt 1-sayfa 57-Tahran 1378 baskısı
İşbu sebepten ötürü İran'da Kur'ân-ı ezberlemek çok matah bir iş olarak ittihaz edilmemektedir. İran'da hafız sayısı yok denecek kadar azdır. Ayrıca İslâmiyet'in tasvire hoş bakmamasına rağmen Hz. Ali'nin resimleri her tarafı süslemektedir. Peygamber övgüsüne lâyık görülmüş olan Hz. Ömer ve Hz. Osman hakkında çok ağır hakaretâmiz ifadeler günlük hayatın bir parçası olmuştur. Ezcümle Şiâ, bir beşer olan Hz. Îsâ'ya olan muhabbetlerinde ifrada düşüp O'na hem "Tanrı" hem de "Tanrı'nın oğlu" deme garabetinde bulunup şirke düşen Hıristiyanların izlediği yolun aynısını izleyerek Hz. Ali'ye ulûhiyet izafe etme yolunda hızla ilerlemektedir. Bundan birkaç asır sonra "Hz. Ali (hâşa) Allah'tır" diyerek karşımıza çıkmaları çok zor bir ihtimal değildir.
Devam edecek…