İnsanoğlu, zor zamanlarda kazandığını kolay zamanlarda vermeye meraklıdır!..
Öfke ekip fırtına biçmeye olduğu kadar!..
Savaş meydanlarında "kazandıklarımız", masada "kaybettiklerimiz" olmuştur hep!..
Keskin sirkenin küpüne verdiği "zarar" kadar!..
*
Ama bana göre “er meydanında” bıraktığımız en büyük kaybımız, nedir derseniz?
Tek bir kelimeyle “vefa” derim!..
Biz “vefa meydanında” kaybettik her şeyimizi aslında..!
Ya, yenile yenile yenmeyi öğrenebilir miyiz, dersiniz?..
*
Çıktığımız her yolculuğun, gönül limanlarında bittiğini anlayamamamız, bizim mutsuzluğumuz!..
Sevgisizliğimiz ondan..
Vurdumduymazlığımız..
Adam sendeciliğimiz..
Aç gözlülüğümüz..
İki yüzlülüğümüz..
Dostluklarımız, sorgulanmaya muhtaç!..
*
Demem o ki;
Vefa; en büyük erdem, vefasızlık en büyük insanlık suçudur, bana göre!..
Siz hiç, suçunu itiraf edip kabulleneni gördünüz mü?..
Tek, vicdanlarda mahkum olup, “gecikmeden” cezaları kesilenler işte bu suçlulardır, biliyor musunuz?!..
*
Adam çok hünerliymiş..!
Bilgi sahibi, allame-i cihanmış..!
Verdiği sözde durmuyorsa..!
Vefası yoksa söyleyin, ne yazar..!
“Vefasızın meclisinde bade içilmez”der Ziya Paşa..
“Bülbülden vefa ummayın; çünkü her dem başka bir gülün üzerinde öter”diyen Sadi Şirazi ne kadar da haklıdır!..
*
Gelin, tarihin en “vefalı”, “sözünün eri” ender isimlerinden biri olan örnek insan Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’la dostu arasında geçen sohbete kulak verelim o halde;
Mehmed Âkif merhum, kızının nikâh akdine çok sevdiği ahbâbından olan Bosnalı Ali Şevki Efendi'yi de dâvet etmişti.
Yaşlı Hocaefendi bu dâvete biraz geç geldi ve gecikme sebebi olarak da, Vefâ Yokuşu'ndan çıktığını söyledi.
Merhûm Âkif de, bu yerinde mazereti, yerinde bir hakîkatle mezcederek mütebessim ve mânidar bir şekilde şöyle dedi:
"Hangi Vefâ Yokuşu'ndan bahsediyorsun Hoca Efendi? Nesl-i hâzır (şimdiki nesil) o yokuşu çoktan düzledi..."