DünTatlıses TV'de “Hayat Ağacı” programına konuk oldum. Yaklaşan Ramazan ayı vesilesi ile yardımlaşma konusunu, hayır kurumlarımızı ve Deniz Feneri'ni konuştuk.
Canlı yayın stüdyosunda dekor olarak ağaç figürleri vardı. Dallı budaklı, gürbüz ve dikkat çekici ağaç örnekleriyle renklendirmişler etrafı.
Sunucu Nur Hanıma bir mektup verdim. Üniversite okurken destek aldığı kuruluşun yetkililerine teşekkür eden bir kızımızın satırlarını vecd içinde okuyan Nur hanımın gözleri doldu, “Ben bu güzel işleri yapan herkesi ayakta alkışlarım, emeği geçen herkesten Allah razı olsun. Bu kuruluşun gönüllü bir neferi olarak ben de çalışmak istiyorum” dedi.
Üniversiteyi yeni bitiren gencin içten ifadelerini ismi kısaltarak dikkatlerinize sunuyorum:
“Sevgili Deniz Feneri,
Satırlarımı yeni mezun olmanın verdiği heyecan ve mutlulukla yazıyorum. Bu mutluluğumu önce sizlerle paylaşmak istedim çünkü öğrenim hayatım boyunca bana gerek verdiğiniz bursla maddi gerekse ailem kadar yakın oluşunuzla manevi olarak hep destek oldunuz. Sizlere ve değerli bağışçılarınıza ne kadar teşekkür etsem azdır.
Üniversiteye başlamak için ailemden uzak bir şehre gittiğimde kalbimde özlemin yanı sıra çekeceğim maddi güçlüğün de sıkıntısı vardı. Beklediğim gibi ilk bir ayım maddi zorluklarla geçti. Ramazan ayını geçirmek için ailemin yanına geldiğimde bir vesileyle Deniz Feneri Derneği ile tanıştım. Burada çalışan insanların gerçekten kendilerini muhtaç insanlara adayan ve hiçbir çıkar gütmeyen iyilik kervanın birer üyesi olduklarını gördüm. Hatta ihtiyaç sahibi bir ailenin yanından gelip onların haline hüngür hüngür ağlayan çalışanlara şahit oldum ve bu beni çok duygulandırdı. Bir an kendimden utanıp burs isteğimi geri çekmeyi bile düşündüm çok ihtiyacım olmasına rağmen.
Üniversiteye döndüğüm ilk birkaç hafta sıkıntılarım devam etti. Sonra bir gün bana telefonumdan ulaşan dernek görevlisi bir hesap açmamı istedi. Burs talebim kabul edilmişti. Tarif edilemez bir mutluluk yaşadım. Ne zaman çok ihtiyacımın olduğu bir anda bir umutla hesabıma baksam günü gelmemiş olsa da param yatmış oluyordu. Bu durum aramızda manevi bir bağ olduğuna olan inancımı güçlendirmişti.
Son sınıfa geçtiğim 2008 yılının Ramazan ayında (kasıtlı olarak yapıldığına hiç şüphem yok!) çirkin bir karalama kampanyasının başlatıldığına şahit oldum. Bu o kadar planlı yapıldı ki ne yazık ki birçok insanın içine şüphe tohumu atıldı. Zaten amaçları da buydu... Çünkü mesnetsiz iddialarını ispatlayamayacaklarını kendileri de biliyorlardı. İstedikleri insanların yardım duygusunu öldürerek iyilik hareketlerini baltalamaktı.
Benim içlerinde hala bir nebze olsun merhamet duygusu barındıran insanlardan bir isteğim olacak, özellikle Ramazan ayının yaklaştığı şu günlerde karalamalarını kasıtlı bir şekilde arttıracak olan insanların emellerine ortak olmayın, onların sizin yerinize düşünmesine izin vermeyin. Benim gibi birçok öğrencinin, ailenin, yetimin, öksüzün size ihtiyacı var unutmayın. Yardım elinizi onlardan çekmeyin. Ben dernek mali yetersizliğe düştüğü için son senemde burs alamadım. Şimdi en büyük arzum öğretmenliğe başlar başlamaz dernek vasıtasıyla bir öğrenciye burs vermek çünkü onların gerçekten ihtiyaç sahiplerine ulaşabildiklerinin en canlı ispatıyım.
Satırlarıma son verirken destekleriniz için şükranlarımı sunar, yolunu aydınlattığınız binlerce insan gibi daima arkanızda olacağımı belirtmek isterim. Satırlarımı şu çok manidar ayetlerle bitirmek istiyorum;
“İşte kim zerre ağırlığınca (iman ve ihlâsla) bir hayır işlerse, onu(n karşılığını) görecek.
(Mü’minler ihlâsla yaptıkları iyiliklerinin karşılığını her iki dünyada, kâfirler ise ancak bu dünyada görebilirler.). Kim de zerre ağırlığınca bir şer işlerse onu görecektir. (Ancak mü'minlerin amel defterlerinde gördükleri günahlar, Allah'ın lütfu ile bağışlanabilir. Kâfirler ise, affa uğramayarak karşılığını göreceklerdir.)” (Zilzal Suresi; 7-8/99) N. Kahraman
2008 Eylül ayında Deniz Feneri’ne organize saldırılar başladığında da üniversite on sınıfta okuyan bir gencimizden benzer bir mektup ulaşmıştı. Hayata yeni atılmak üzere olan iki gencin satırları ehli insafa çok şey anlatıyor olmalı. İşte İ. Şan’ın satırları:
“Değerli Deniz Feneri;
Hakkınızda çıkan ve spekülasyon olduğunu düşündüğüm bahislerin ne kadar tutarsız olduğuna dair en büyük kanıtlardan biri olduğumu düşünmekteyim.
Bu bağlamda, hayatımın en karanlık günlerinde bana nasıl ışık olduğunuzdan bahsetmek istiyorum. Babamın vefatından sonra kardeşim ve annemden ibaret bir aileyiz. Tabi haliyle kardeşim ve anneme reislik yapma yükümlülüğü olan bir gencim.
2005 yılında Üniversiteyi kazandıktan sonra düzenli bir gelirimizin olmamasından dolayı Üniversiteyi okuyamama arifesindeyken aklıma Deniz Feneri geldi ve sizlere halimi arz ettim.
Halimizin kötü olmasının sebebi babamın yokluğunda eve düzenli bir gelirin girmemesi ve bunun yanı sıra benim Üniversite öğrencisi olmamdı. Hakikaten çok zor durumdaydım. Her gece kara kara düşünerek yatıyordum. Derken sizlere halimi arz etmemden bir kaç gün sonra bir telefon geldi ve telefonda çok değerli ve ilk defa sesini duyduğum bir ağabeyim Deniz Feneri’nin tavsiyesi üzerine bana yardımcı olacağını söylüyordu.
İman eden bir insan olarak yüreğimde derin bir sızlama hissettim ve sözlerim ağzımda tıkalı kaldı adeta konuşmayı unutmuştum o an için. Daha sonra o ağabeyle tanıştım ve o anda hesap numaramı istedi. Ve şu an Üniversite 4.sınıf öğrencisi olarak geleceğe umutla bakan bir gencim.
Deniz Feneri’ne yönelen bu yaygaranın çok haksız olduğunu düşünmekten daha öte bunun ispatının bizzat ben ve benim gibi birçok genç olduğunu kamuoyunun değerli bilgisine sunuyor, bu yaygaraları çıkaranları Allah'a havale ettiğimi belirtmek istiyorum.
Not: Bu gerçekleri WEB sitenizde yayınlamanız halinde büyük mutluluk duyacağımı belirtmek isterim. Ayrıca yukarıda yazdığım yaşadığım güzelliklere vesile olan derneğimizin gönüllüsü Esma K. teyzeme de selam ederim.” İ. Şan
Ülkemizin bütün yardım kuruluşlarına bunlara benzer yüzlerce mektup ulaşıyordur. Bu belgelerin her biri hayırseverlerimiz için birer şahit, çok değerli birer ahiret azığıdır.
Ramazan vesilesiyle, hayır kurumlarımızla ilgili düşüncelerimizi temize çekmenin, tashih etmenin vakti gelmiştir.
Kurum sorumlularının da kendilerini ve sistemlerini tekrar tekrar muhasebe etmeli.
Sepetlerinde çürük elma varsa mutlaka temizlenmeli ama her biri birer “iyilik merkezi” olan hayır kurumlarımız yaşamalı, yaşatılmalı.
"Hayat Ağacı" programında söylediğim bir sözü tekrarlayayım: Yardım kuruluşlarının zayıflamasına sebep olacak kampanyalar yürütenler, gerçekte iyilik ağaçlarının dibine kezzap döküyorlar. Onlar bilmeliler ki, ağaçlarla birlikte kendi bahtları da kuruyacaktır.
Sözlerin en güzeli ile koyalım noktayı:
“Bundan dolayı İsrâiloğulları’na (Tevrat’ta şöyle) yazdık: Kim bir canı, başka bir cana veya yeryüzünde fesat çıkarmasına karşılık olmaksızın (şer’an/hukûken ölümü haketmeksizin) öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onun hayatını (meşru bir imkanla) kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur. Muhakkak ki peygamberlerimiz onlara açık deliller getirmişti. Sonra onlardan bir çoğu bunun ardından yeryüzünde (yine isyan ve cinayetle) aşırı gitmektedirler.” (Maide; 5/32)