İlkokulu köyde bitirdim. Çorum İHL’de 1974 yılında yatılı olarak okumaya başladım. Orta birinci sınıfta okuduğumuz bir hafta sonu çarşıda tur atıp yatakhanemize doğru ilerlerken akşam yahut yatsı ezanı okundu. İki üç kişilik arkadaş grubu olarak namaz için okulumuzun çok yakınındaki Emir Ahmet Camii’ne girdik. Cemaat çok az kişiden oluşuyordu. Namaz sonrası Hocaefendi bizimle ilgilendi. İsimlerimizi, okulumuzu, sınıfımızı, köylerimizi sordu. O kısacık zaman diliminde küçücük ilgi bile yüreklerimizi ısıttı.
Yaşım ve sınıfım ilerledikçe o Hocanın kim olduğunu öğrendim. Köyümüzün yakınındaki Sarışeyh Köyü’ndendi Hoca ve adı Hasan Baran’dı. İlk tanıştığımızda mahalle arasındaki o küçük şirin bir camide görev yaparken zaman içinde şehir merkezindeki Sancaktar Camii’nde görev yapmaya başlamıştı. Sancaktar’da defalarca namaz kılmak nasip oldu onun cemaati olarak. “Nasuh tevbesi”ni anlattığı kısa bir vaazındaki hikâyeyi unutmuyorum. O hikâye muhtemelen tefsirlerde geçen, ibretlik ve akılda kalıcı bir hikâye idi.
İmam Hatip Lisesi bitti. Ankara’ya gittim. İlahiyat fakültesini bitirdim. 1986 yılında fakülteyi bitirdiğim yıl evlendim. Eşimin dayısının kızı Hasan Baran Hoca’nın oğlu ile evliydi. Hasan Hoca’nın oğlu Erdoğan Bey öğretmendi ve kayınpederim ve kayınvalidem ile sık görüşen bir hısım idi.
Hasan Hoca’yı Sancaktar Camii’nin yakınındaki evinde birkaç defa bayram vesilesiyle ziyaret etmek nasip oldu.
1990’lı yılların sonunda benim AKRA FM’deki görevim devam ederken bir Ramazan öncesi Erdoğan Öğretmen telefonla aradı. “Babam emekli oldu. Bu Ramazan’da teravih kıldırması, vaaz etmesi ve mevlit okuması için gurbetçilerimiz babamı Almanya’ya davet etti. Babam da daveti kabul etti. İstanbul üzerinden uçakla Almanya’ya gidecek. Siz babamı karşılayıp yolcu edebilir misiniz?” dedi.
Elbette bu kadar hayırlı bir iş için Hocam’ı karşılayacaktım. Otobüsün kalkış saatini ve firma adını haber vermesini ve Hasan Hocam’ın Göztepe Köprüsü’nde inmesini tembihledim.
Beklenen gün geldi. Akşam saat 20- 21 gibi Çorum’dan hareket etmişti Hasan Hocam. Erkenden kalkıp Göztepe Köprüsü’ne gittim. Sabahın 05.30-06.00 gibi beklediğimiz noktaya ulaşıyordu otobüs. Hava henüz karanlıktı. Güneşin doğmasına epeyce bir vakit varken beklediğim otobüs geldi.
Hasan Hocam otobüsün ön kapısından adımını aşağı atmadan, “Hocam hoş geldiniz” diye karşıladım. Bavulunu alıp Küçük Çamlıca’daki evimize gittik.
Günlerden Pazar idi. Vakit çok erkendi. Sabah namazı sonrası dinlenmesi için misafirimize yatağını gösterdim. Birkaç saat sonra gittim. Hocam kalkmıştı. Kahvaltıda yumurtayı nasıl sevdiğini sordum. “Yağda mı pişirelim, haşlayalım mı, rafadan mı olsun?” gibi sorular sordum.
O gün Atatürk Havalimanındaki acente yetkilileri ile irtibat kurup biletinin durumunu öğrendim. İkindi sonrası havaalanında gittik birlikte. Biletini ve uçuş kartını alıp verdim. Güvenlik için son kontrol kuyruğunda aynı şehre giden bir yolcu bulduk. Hocamla ayaküstü tanıştılar. Aynı havaalanına kadar birlikte gideceklerdi. Orada kendisini gurbetçi ev sahipleri beklemekteydi.
O Ramazan Hasan Hocamız Almanya’da gurbetçilerimizle hemhal oldu. Çorum’a gidişlerimizden birisinde karşılaştığımızda Göztepe Köprüsündeki buluşmamızı anlata anlata bitiremiyordu. Meğer Hasan Hocamız İstanbul’a en son 30 -35 yıl önce geldiği için Çorum-İstanbul arası yolculukta gözüne uyku girmemiş. “Ya Göztepe Köprüsünü kaçırırsam, ya buluşamazsak…?” gibi sorular gece boyunca zihnini meşgul etmiş, tedirgin olmuş. “Siz, otobüsün kapısından adımımı atarken Hocam hoş geldiniz’ dediğinizde sanki İstanbul’u bana bağışlamış gibi oldunuz” dedi. Bir de kahvaltı öncesi yumurta ile ilgili sorularımız onu çok etkilemiş. İyi bir ev sahipliği için o günden sonra bizi hep örnek vermiş birilerine.
Babam rahmetli 2002 yılı Mayıs ayında rahmet-i Rahman’a kavuştu. Vefatından 15 gün kadar önce Hasan Baran Hocamız ziyarete geldi. Babama, “Hacı Nureddin seninle 1987 yılında birlikte hacca gittik hatırlıyorsun. Ben sizin kafilenin din görevlisiydim. Ben şahidim ki o kafile içerisinde en ciddi ve nereye gittiğinin farkında olan az sayıda hacıdan birisi sizdiniz. Sizin samimi, güzel bir mümin ve hac vazifelerini ciddiyetle yerine getirmiş iyi bir kardeş olduğunuza ben şahidim” dedi. Babama güzel sözler söyledi, teselli etti. Babam duygulandı, gözünden yaşlar aktı. Biraz oturduk yanında. Çok halsizdi, uyumaya başladı.
Biz Hasan Hocamla bahçeye çıktık. Ağaçların gölgesinde bir süre sohbet ettik. O bana yıllar öncesinden bir hatırasını anlattı: “Göreve yeni başladığım yıllarda bir yakınım vefat etti. Yaşım çok gençti. Çok sarsıldım. Ne yapacağımı bilemedim. Köyümüzden bir teyze benim ne halde olduğumu görünce teselli etti. Hayatın geçiciliğini, herkesin bir gün vakti geldiğinde öleceğini, önemli olanın bu hayat imtihanını güzel vermek olduğunu söyledi. Söyledikleri aslında bildiğim şeylerdi. Ama rahatladım. Teyzenin sözleri bana ilaç gibi geldi. Böyle zor zamanlarda mümin mümini ziyaret etmeli, güzel sözlerle teselli etmeli. Ben genç bir din görevlisi olarak benim kadar dini bilgisi olmaya bir köylümüzden unutulmaz bir hayat dersi almıştım. O dersi hiç unutmuyorum.”
Hasan Hocam emeklilik yıllarının başında eşini ahirete uğurladı. Sonra yeni bir evlilik yaptı. Bu evliliği de 15 yıl sürdü.
Onunla en son üç yıl kadar önce kayınvalidemin vefatı sonrası taziye ziyaretine geldiğinde görüşmüştük. Hoşsohbetinden bir şey kaybetmemişti. Ama hareketleri yavaşlamış, yaşının emareleri üzerinde açıkça görülüyordu.
O, İstanbul karşılaşmamızı dillere destan bir hikâye gibi yıllarca anlatmıştı çevresine. Son görüşmemizde bir kez daha anlattı. İstanbul buluşmamızın üzerinden yaklaşık 20 yıl geçmişken kendisi için çok anlamlı ve unutulmaz o hikâyeyi anlatırken çevresindekiler onun neden bahsettiğini anlamaya çalışıyorlardı.
Korona günlerinde Hasan Baran Hocamızın meşum virüse yakalandığını duyduk. Yaşı sekseni geçmişti. Bir dizi alt hastalığı da vardı muhtemelen.
O, 19 Eylül 2020 Cumartesi günü 84 yaşında ebedi yolculuğuna çıktı. Ahirete irtihal haberi şöyle verildi: ”Çorum merkez Sancaktar Camii emekli imam hatibi hafız Hasan Baran vefat etti.”
O da 2020’de aramızdan ayrılıp ebedi ahiret yurduna göçen çok sayıda güzel insanın arasında yerini aldı.
Onunla ilgili hafızamdaki notları kayda geçirirken, “İnsan insanın ilacıdır” sözü düştü gönlüme.
Allah onun ve bütün geçmişlerimizin mekânını cennet eylesin.