Canlılar tek başına ve topluluk halinde yaşarlar.
Topluluk kollektiflik arzedebilir. İnsan toplumları bundan farklıdır.
İnsanlar grup halinde yaşar, kişiliklerini de kaybetmezler.
Ortak ürettikleri halde, tüketimleri üretime yaptıkları katkı nisbetinde olmaktadır.
Bu nedenle insan toplum içinde kişiliğini muhafaza eder.
Fert toplumu korur. Yaşayabilmesi için ona ihtiyacı vardır. Ancak kendi varlığını aynı zamanda toplumun üstünde tutar.
Toplum da fertleri korur. Çünkü onlara muhtaçtır. Ancak toplum da kendi varlığını düşünür.
İstenen, ferdin temel hak ve hürriyetlerinin toplumun varlığı zedenlenmeden sağlanmasıdır.
Aslında ne fert toplumsuz ne de toplum fertsiz olabilir.
Böyle olunca herşeyden önce, ferdi ayrı olarak ele alıp onun varlık ve geleceğini incelemek, onun hak ve görevlerini belirlemek, yine toplumu da ayrı olarak ele alıp onun da hak ve görevlerini ayrıca tesbit etmek gerekir. Biri diğeri olmadan varlık sürdüremeyeceğine göre aralarındaki ahenk ortaya konulmalıdır.
İnsan, fert olarak ele alındığında, ruh ve bedenden müteşekkil olduğunu ifade etmek mümkündür. ‘İnsan en güzel surette yaratılmıştır.’
İnsanı diğer canlılardan ayıran anatomik özelliklerinden bahsetmek gerekirse:
- Canlıların en genci (beyni büyük, kompleks, alın var ve bellek var).
- Çenesi az kuvvetli. Dil oluşturmaya müsait.
- Beyni ile düşünebiliyor, hafızaya kaydediyor, konuşabiliyor ve dille anlaşabiliyor.
- Dik duruyor muhatap kabul ediyor.
- Nesillerini devam ettirmesi diğer canlılara göre farklı. (Nesep bağı, mirası koruma vs.)
gibi birkaçını sayabiliriz.
Bununla birlikte onu toplumsal hayatın en önemli unsuru yapan psikolojik dört meziyetinin (yetenek) de zikredilmesi gerekmektedir.
- Düşünce/Fikir meziyeti ki bu sayede doğru ve yanlışı bibirinden ayırıyor.
- His/Duygu meziyeti ile iyi ve kötünün, güzel ve çirkinin ayrımını yapıyor.
- Ünsiyet/Sosyal yön meziyeti sayesinde adalet ve zulmü fark edip,
- İrade/İsteme meziyeti vasıtasıyla da kendisi için faydalı ve zararlı olan şeyleri seçebiliyor.
Özelliklerinden bahsedilen bu fertler toplumu oluştururlar ve karşılıklı etkileşim içine girerler. Aralarında bir denge kurmaya çalışırlar. Kurulan denge bozulmadığı sürece de barış içinde yaşamlarını sürdürürler.