Geçen sene “sabbatical” alarak bir proje için 8 aylığına Merkez Bankasına gitmiştim. Küresel krizin etkilerinin dorukta olduğu bir dönemdi. Malumunuz, yangın ilk bizim mahallede çıkmıştı.
Dolayısıyla, ilk elden bilgi almak isteyen Anadolu’nun bir sürü ilinden davet aldım. Meşguliyetten fırsat buldukça bu davetlere icabet etmeye çalıştım. Merkez Bankası meclis üyesi sevgili büyüğüm Necati Şahin Bey böyle bir daveti Çorum Ticaret ve Sanayi Odası adına yaptı. Ancak davet Amerika’ya dönüş anlarına rastladığından bu geziyi gerçekleştiremedik.
Bu sene yaz tatili için Türkiye’ye ayak başar basmaz bu nazik davet tekrarlandı. Aşırı bir tempodan Türkiye sahillerine taze ulaşan “müzmin yorgun” bir hoca için ilk elde Çorum sadece dost hatırına gidilecek “uzak mı uzak” bir yer gibi göründü. Yani Çorum’un belleklerde bir albenisi yoktu ve davet 5 gün içindi.
Danıştığım bazı dostlar bana acıdı ve “madem böyle bir yanlış yapıyorsun, bir bahane bul ve erkenden kaçmaya bak!” tenbihi yaptı. Ancak bizde dost deyince akan sular durur; Necati Beyin değil Çorum’a, Fizan’a götürecek indimizde kredisi mevcuttu. Bu krediyi teyiden, ciddiyetini göstermek için tüm ailesini ve hazinesini savaş meydanına götüren sultanlar gibi, ben de bütün hazinemi yanıma aldım; beraberimde aileyi bila eksik götürdüm.
Çorum’dan Özür Diliyorum
Ben ne bileyim ki, Çorum bizim gitmediğimiz, ama koskoca Japon prensinin 4 kez gittiği bir yermis. Prens Tomohito Mikasa tırnağına işlenmiş Türk bayrağı ve üzerinde ay yıldızlı tişörtü ile hemen hemen her Türkiye ziyaretinde bölgeye uğrarmıs.
Kendisi de arkeolog olan prens Hattuşa’ya ezelden hayranmış. Bunda şaşıracak bir şey de yokmuş aslında. Zira, Hattuşa, 1986 yılında aralarında Venedik, Toledo, Kudüs, Şam, Roma, Kartaca ve Machu Picchu'nun da bulunduğu UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne alınan bir yermis.
Dahası, Hattuşa'da bulunup Ankara ve İstanbul Arkeoloji müzelerinde muhafaza edilen çiviyazılı tablet arşivleri de 2001'den beri UNESCO Dünya Belleği Listesi'nde yer alıyormus.
Çorum ayrıca vaktiyle eski dünyaya hükmeden bir imparatorluğun merkeziymis. Burası, o zamanın Amerika’sı Mısırlıları bile dize getirip tarihin kaydettiği ilk yazılı barış antlaşması olan Kadeş Barış Antlaşmasına mecbur etmiş bir krallıkmıs. Bu antlaşmanın bir kopyası da ibreti alem hükmüne NY Birleşmiş Milletler binasında teşhir ediliyormus.
Ne yazık ki Çorum’un ve Hattuşa’nın kıymetini bizden çok yabancılar biliyor. Bu konuda, bir mücrim var ki yakınen tanıyorum, çünkü uzakta değil içimde. Bir kaç sene önce Fas’a gittim ve gezmediğim şehri kalmadı. Aslı astarı bir Çorum etmezdi.
İspanya’nın tarihi Toledo şehrine hayran kaldim; sonra farkettim ki daha alası Mardin’deymis. Yine aynı ülkede “alcazaba” dedikleri yerleri görmek için aşırı sıcakta kilometreler teptim; meğerse “alcazaba” dedikleri bizim “kasaba” imiş ve “kale içi şehir’ demekmis. Hiç birisi, bir İskilip’teki, Boyobat’taki, Şebinkarahisar’daki, Afyon’daki haşmette değildi. Ne var ki, onlar burnumuzun dibindeydi ve uzaktaki elma hep daha tatlıydı. Milletçe yıllarca, “gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşuz”. Çorum’dan ve ülkemden milletim ve kendim adına özür diliyorum!
Çorum’a Teşekkür Ediyorum
“Lisede en yakın arkadaşım, Çorum’luydu. Üniversitede en yakın arkadaşım Çorum’luydu. Merkez Bankasında çalışırken kazandığım en seçkin dostlardan biri yine Çorum’luydu. Bana hayatta malımı, canımı, namusumu emanet edebileceğim çok güzide arkadaşlar hediye ettiniz. Sizlere bizzat teşekkür etmeye geldim!” diyerek başladım “Kalkınma ve Çevre: Tehditler ve Fırsatlar” adlı konferansıma.
Aktviteye Çorum Ticaret ve Sanayi Odası (ÇTSO) ve Çorumlu Eğitimciler, Sanayiciler ve İş Adamları Dernegi (ÇESİAD) sponsorluk yaptı. Çorum Valisi Mustafa Toprak, Belediye Başkanı Muzaffer Külcü ve 100’e yakın iş adamı konferansa katılmıştı.
İki saati bulan konferansta, küresel krizdeki son durum, hızlı kalkınmayla gelen çevresel sorunlar, ve bu gelişmeler ışığında ortaya çıkan fırsatlar hakkında konuştuk. Bunlar çok makro konulardı ama konferansın en son kısmında, mikro bazda Çorum’u daha yakınen konuştuk. Arta kalan noktaları da vali beyi ve belediye başkanını makamlarında ziyaretlerde, oda üyelerinin iş yerlerini ve şehrin tarihi yerlerini gezerken konuştuk.
Geçen sene Kayseri’yi ve Konya'yı ziyarette ufkum değişmişti. Çorum, parlayan yıldız Türkiye hakkındaki umutlarımı yeşerten başka bir tecrübe oldu. Şehir, halk tarafından çok sevilen dinamik valisi ve çalışkan özel sektörüyle hareketli bir kimya yakalamış. Bu kıpırdanmaya destek için ATCOM Çorum’la anlaşma yaptı. Çorum artık yeryüzünün en büyük pazarına girmek için ATCOM’la yollar arıyacak. Çorum sadece leblebiden ibaret değil. Çorum artık demirden leblebiler yapmaya başlamış!
Bu anlamda, ülkemi doğru tanımama vesile olan ÇTSO ve ÇESİAD yönetimine, başkanları Çetin Başaranhıncal ve Mehmet Zahit Yıldırım’a candan teşekkür ediyorum!
Çorum’a ve Türkiye'ye Yürekten İnanıyorum!
Çorum’da sanayi önemli ölçüde yeşermiş ve çeşitlenmis. Önceden tuğla ve kiremit üretimi ağırlıktaymıs. Ancak şimdi bu sektörü daha üst düzeye taşıyan firmalar var. Bunlardan birisi Ece Banyo. Yönetim Kurulu Başkanı Erdem Çenesiz Türkiye’de “Yılın Genç Girişimcisi” seçilmis. Çorum’a ailecek bağlı olan Çenesiz’ler vitrifiye alanında patentlere sahip oldukları gibi, dünya çapında faaliyet göstermek için Avrupa’nin bir numarası İdeal Standard ile iş birliğine girmis.
Yağmaksan ise Mustafa Yağlı adında “Alamancı” bir iş adamı tarafından kurulmuş. Almanya’da çalıştığı fabrikanın bir benzerini Çorum’a kondurmuş. Şimdi Çorum’dan Siemens, Hübner, Günter Till gibi uluslararası firmalara parça yapıyor.
Ziyaretin ilk günü Çorum bir başka başarıyı kutluyordu. Mehmet Çağıl’ın kurduğu Çağıl Makina, Amerika ve İspanya’ya petrol, doğalgaz ve su boruları yapan makina ihraç etmenin gururunu yaşıyordu. Bizim de davetli olduğumuz törende, Çağıl’lar sanayici ve eşraftan dostlarını iki katli ev büyüklüğündeki makinanın gölgesinde İskilip dolması ve helvasıyla ağırladı.
Şehirde iki tane beş yıldızlı otel var. Bizim kaldığımız otel, girişimci Ali Penez tarafından yapılmış. Başta herkes caydırmak istemiş ama o bir kere kazmayı vurmuş. Vurduğu yerden de termal şu çıkmış. Penez Otel şimdi şehrin gözbebeği.
Gezimizin son günü, Fakı Ahmet Köyüne misafir olduk. Köy diyorum ama Fakı Ahmet’in sadece adı köydü. Köyün Amerikadaki bir suburbten farkı yoktu. İki katli evler de garaj bile vardı. Köyün 250 kişilik anfi tiyatrosu, şelalesi, parkları, basket sahası ve havuzu vardı. Proje, bir kaç diyaspora vizyonerin köylüyle el ele vererek “Kalkınma Köyden Başlar” anlayısıyla hazırlanmış.
Avrupa Birliğinden hibe ve finansman alan proje sayesinde köyde tarımsal sulama altyapısı tamamlanmış ve projede öngörüldügü üzere organik tarıma elverişli 720 dekar arazi kiraz, vişne, erik ve elma üretimi yapılması için sulanabilir hale gelmiş. Projeye göre, tüm köylü kurulacak şirkete tarlalarını vererek ortak olacak ve köyün tüm tarlaları şirket tarafından işletilecek.
Toplulaştırma yoluyla verimlilik artacak, ürün satışında pazarlık gücü elde edilecek ve modern teknikler uygulanabilecek. Köylü hem kar payı hem de işçi ücreti alacak. Amerikan rüyasını köye getiren, Avrupa’ya dev makinalar satan, Almanya’nın çeliği balmumu gibi işleyen sanatını memleketine getiren, Anadolu’nun göbeğinde patentler sahibi olan insanlardan düşman olanlar ürker, dost olanlar sevinir. Ben hem mutlu, hem ümitvarım.
Çorum sanki buz dağının sadece ucu. Türkiye sonunda dev uykusundan uyanıyor. Başına demirden leblebi mi düştü yoksa?
Prof. Dr. İhsan Işık – Amerikan Türk Ticaret Odası (ATCOM) Başkanı