İnönü'ye sevdanın yolları; “gerici köylülere” barajın suları!

xxx444

“Cumhuriyet döneminde dindarlara çok baskı yapılmıştır” diyenlere Hürriyet'in Kaptan Köşkü'nde oturan E.Ö. ısrarla sesleniyor:

“-Bu bir iftiradır!”

* * *

“En iyi savunma hücumdur” prensibini benimsediği anlaşılan E.Ö. “Madem baskı yapılmıştır. Alın size o zalim aşiretin yani dindarlara baskı yapan elit klanın eksiksiz listesi!” diyerek son 60 yılda Türkiye'de başbakanlık yapanların listesini sıralıyor…

Listede “sol denilebilecek tek ismin Ecevit olduğunu” vurguladıktan sonra “Demirel mi, yoksa Menderes mi dindarlara baskı yaptı? Özal, Erbakan, Yılmaz, Çiller ceberut laikçi miydi?” diye sorarak güya dalgasını geçiyor…

E.Ö.'nün tezini oturttuğu temel o kadar çürük ki, böyle durumlarda en uygun karşılık “Çabalama kaptan ben gelemem”dir…

Türkiye'yi söz konusu 60 yıl boyunca yöneten başbakanların büyük ölçüde sağ veya muhafazakar olması neticeyi/gerçeği değiştirmez...

Dindarlara baskı, uzun yıllar Türkiye'de egemen olan “Gizli İktidar”ın sistematik uygulamasıydı…

Sayısız çarpıcı örneği bu sütuna sığdırmak mümkün olmadığına göre, tek bir örnekten söz edeceğim…

Dikkat buyurunuz, E.Ö.'nün listesinde İsmet İnönü yok…

Vereceğim örnek dindarlara baskının zirveye çıktığı 'Gayrı-Milli Şef İnönü' dönemine de ait değil, üstelik: İsmet Paşa'nın son başbakanlığı esnasında yaşanmış çarpıcı bir olay…

Hadiseyi sağ-sol hükümetler diye ele almadığımı tekrarlarken, İnönü'nün göz ardı edilen en büyük özelliğini buraya not düşmeyi zorunlu görüyorum: İsmet Paşa partisi iktidarda veya muhalefette olsun hiç fark etmez; daima “Amerikancı Gizli İktidar”ın gerçek bir parçasıydı!

Gelelim onun 1963'teki başbakanlığı esnasında yaşanan ibretlik hadiseye: O tarihte kamuoyu Isparta'nın Karakurt nahiyesinde “Şeriatçı köylülerin köy öğretmenini öğrencilerine top oynattığı gerekçesiyle linç ettikleri” asparagas haberiyle çalkalanmıştı!

“Gizli İktidar”ın ileri karakolu malum basın “fabrikasyon haberi” derhal Menemen'deki Kubilay Olayı ile birleştirerek her zamanki gibi büyük bir psikolojik harekata girişivermişti…

Televizyonun olmadığı o yıllarda radyodaki açık oturumlar kamuoyunu etkilemek için birebirdi: Radyodaki bir açık oturumda “dönemin başbakanı” Karakurt köylülerinin tamamının mecburi iskana tabi tutulacağını açıklıyordu!

Oturuma katılanların hemen hepsi köylüleri ağır biçimde suçluyor; “kabahati de İslam dininde” buluyorlardı! Katılımcılar arasında yer alan bir tabii senatör ise mecburi iskanı hafif bir ceza olarak görmüş olacak ki, tüyler ürperten bir teklifte bulunuvermişti:

“Civardaki bir barajın kapaklarını açalım, bütün köy sular altında kalsın!” (Radyodaki oturumu nakleden; Kamil Kutluay: Rahmetli ağabeyi Doç.Dr.Yaşar Kutluay için Çatı Kitapları'na yazdığı önsözden alınmıştır.)

* * *

Hürriyet'in kaptan köşkünde oturan zat, “dindarlara baskı yapılıyor” diyenlerin “askeri darbe” dönemlerini örnek göstereceklerini hesap ederek “Bu ülkede en fazla imam hatip okulu 12 Eylül darbesinden sonra açılmadı mı?” diye soruyor…

12 Eylül sonrasında imam hatip okulu açılması (bu Statüko'nun ters köşe stratejisiydi) dindarlara askeri darbe yönetimlerince baskı yapılmadığı anlamına gelmez ki! Darbecilerin de amiri “Gizli İktidar”dı…

E.Ö.'nün hala canla başla savunduğu 28 Şubat'ın sadece vitrindeki değil, perde arkasındaki kirli mi kirli icraatlarını da masaya yatırmak gerekiyor, aslında…