Yedi ay kadar önce, Anglikan Kilisesi lideri Canterbury Başpsikoposu Rowan Williams İngiltere'de şeriat mahkemelerinin uygulamaya konmasını teklif/tavsiye etmişti. Bugünlerde tavsiye yerine getirildi ve daha önce Müslüman halkın resmi olmayarak kurup işlettikleri şeriat mahkemeleri resmileştirildi. Karara göre başkent Londra başta olmak üzere, Müslümanların yoğun olarak yaşadığı Birmingham, Bradford, Manchester, Warwickshire'da bölge mahkemelerinin bünyesinde hizmet verecek olan şeriat mahkemeleri, boşanma, aile içi şiddet, mali anlaşmazlıklar gibi sosyal konularda söz söyleme hakkına sahip olacak. Kararları bölge mahkemesi ve Yüksek Mahkeme'nin onayıyla geçerli sayılacak olan şeriat mahkemeleri, bir ilki oluşturuyor.
Din hürriyeti ve yumuşak laiklik anlayışı konusunda dikkate değer bir örnek vermiş olan İngiltere'nin bu uygulamasının mukabili (karşılığı, benzeri) İslam'da var mıdır?
Bu sorunun cevabını, heyet olarak hazırladığımız Kur'a Yolu isimli tefsirden takip edelim (Maide: 5/42. âyetin meali ve tefsiri):
"42. Onlar, hep yalana kulak veren ve durmadan haram yiyen kimselerdir. Sana gelirlerse aralarında hüküm ver veya onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir zarar veremezler. Eğer hüküm verirsen aralarında adaletle hükmet. Şüphesiz Allah âdil olanları sever."
"Ehl-i kitap, Hz. Peygamber'i hâkim ve hakem olarak seçip seçmemekte serbest oldukları gibi, Hz. Peygamber de bunu kabul edip etmemekte serbest bırakılmıştır. Nitekim âyetin "Sana gelirlerse aralarında hüküm ver veya onlardan yüz çevir" meâlindeki bölümü bunu ifade eder. "Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet, onların arzularına uyma" meâlindeki 49. âyetin bu âyeti neshettiği ileri sürülmüşse de neshe gitmeden âyetlerin uzlaştırılması mümkündür ve muhayyerlik devam etmektedir. Zira Hz. Peygamber Ehl-i kitap arasında hüküm vermeyi tercih ederse şu yollardan biri ile de Allah'ın indirdiğine göre hüküm vermiş olur: a) Kur'an'la, b) Tevrat'ta bulunan ve neshedilmemiş olan âyetlerle, c) evrensel adalet ilkeleriyle, d) yahudilerin inancına göre Allah'ın indirmiş olduğu Tevrat'la.
Bir müslümanla zimmî olan bir kimse, aralarındaki davayı müslüman hâkime götürürlerse hâkimin davaya bakmak mecburiyetinde olduğuna dair icmâ vardır (Şevkânî, II, 50). Ehl-i kitabın kendi aralarındaki davalar hakkında ise fakihler arasında görüş ayrılığı bulunmaktadır. Bazıları müslüman hâkimin gayri müslimlerin davasına bakıp bakmamakta serbest olduğunu, bazıları da müslüman hâkimin bu davalara bakmak mecburiyetinde olduğunu savunmuşlardır (bk. Elmalılı, III, 1688). Şâfiî'ye göre müslümanların hâkimiyetleri altında yaşayan Ehl-i kitap, davalarını müslüman hâkime getirirlerse bu davaya bakmak müslüman hâkimin üzerine farzdır. Ancak müslümanlarla antlaşmalı olan Ehl-i kitabın davalarına bakmakta müslüman hâkim serbesttir (Râzî, XI, 235; geniş bilgi için bk. İbn şûr, VI, 202-206).
İslâm, din ve vicdan özgürlüğüne önem verdiği için hiç kimseyi hak dini kabul etmeye zorlamadığı gibi gayri müslim tebaayı da İslâm hükümlerini uygulamaya mecbur etmemiştir. Onların kendilerine ait özel mahkemeler kurarak davalarını kendi dinlerinin hükümlerine göre çözmelerine müsaade etmiştir."
Osmanlı'nın son yıllarında çıkarılan Aile Kararnamesi (Hukuk-ı aile kararnamesi), gayr-i müslimlerin davalarını da İslam mahkemelerine havale etmiş, ancak kararnameye, Mûsevîler'in ve Îsevîler'in kendi inançlarına (kitaplarına) uygun hükümleri de koymuştur. Hakim, davanın taraflarına bakarak İslam Hukuku veya ehl-i kitabın hukukuna göre hükmetmiştir.