1 Kasım seçimlerine sayılı günler kala, camiamızın içindeki büyüklerimizden bazıları bizi yine şaşırtmadılar. İdeal İslam siyaseti veya adalet adına yaptıkları açıklamalar beklendiği gibi haddini aştı. Dikkatli okuyucularım hatırlayacaktır, 7 Haziran seçimlerinden önce de bu konu ile ilgili bir yazı yazmıştım. (Lütfen bkz: http://www.habername.com/yazi-av-mehmet-yalcinkaya-dogrulari-soylemek-11063.htm)
Bu yazıda değindiğim bir noktayı burada tekrar etmekte beis görmüyorum: “Son günlerde neredeyse 30 yıldır büyük olarak bildiğimiz, siyaseten takdir ettiğimiz kişilerin gazetecilerin önünde ileri geri konuşmaları bana “Her doğruyu her yerde söylemek hak mıdır?” gerçeğini düşündürdü. Seçime girilirken gazetecilere “8 Haziran’da konuşacağım” demek, 8 Haziran’da konuşulmasından daha büyük bir gaflettir. Bu demek değildir ki, hakikatler konuşulmasın, gerçeklerin üstü kapalı kalsın. Hayır, kesinlikle kast ettiğim nokta bu değil. Ama Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ı küçük düşürmeye cüret etmek, hatta cüret etmeyi düşünmek bile kimsenin haddine değil.”
Bu eleştirilerin en kurnazı da, hayatı boyunca hiçbir taşın altına el atmamış, sorumluluk almamış, apolitik hayat sürmüş, partizanca yaklaşımdan uzak durduğunu zanneden, entelektüel birikimlerine güvenerek sürekli eleştirenler tarafından yapılmaktadır. Neden en kurnazı diyorum, çünkü söyleyecekleri sözlerinde, yapacakları analizlerinde güya dünyalık beklentinin uzağında olduklarından dem vurarak mutlaka doğruyu ifade ettiklerine inanmamızı bekledikleri için. Bu samimi görüntü altında aslında önce kendilerini sonra da bizi aldatma yolunu tercih edip, gittikçe de zalimleşiyorlar. Zalim kelimesini ağır bulmamanızı istirham ederim. Çünkü bana göre siyasi yorumlarında “İNSAF”tan ayrılan herkes zalimleşme eğilimine girmiş demektir.
Ak Parti, eleştirilecekse (veya övülecekse), diğer partilerin durumu, geçmişte yaptıkları, gelecekte yapmayı planladıkları işler, iktisadi, kültürel ve siyasi başarı/başarısızlıklar üzerinden yapılmalı. Bunlar yapılırken de, dünyanın içinde bulunduğu şartlar, coğrafyamız özelinde değerlendirilmeli.
Yapılan yanlışların insaf ölçüsü içerisindeki eleştirileri mutlaka olmalı. Bunu zaman zaman katıldığımız toplantılarda biz de yapıyoruz. Hak ve adalet ölçüleri içinde bildiğimiz doğruları, gördüğümüz yanlışları söylemeye gayret ediyoruz. Ama bir takım yanlışlıkları veya art niyetli insanları bahane ederek her fırsatta AK PARTİ düşmanlığı yapmak, AK PARTİ’yi terbiye etmeliyiz diye, bırakın ülke yönetimini, bir mahalleye muhtar olsalar, fitne ve fesattan başka bir iş yapmayacak olanları da desteklemeyi gerektirmez.
Hayatım boyunca şuna inandım ve savundum: Herkes çobandır ve güttüğü koyunlardan mes’üldür. Fert olarak ben üzerime düşenleri hakkıyla yerine getirirsem, eninde sonunda beni yönetecek layık kimseler başa geçecektir. İdeali arıyor ve istiyorsak, önce bizler ideali yaşamalıyız. Gerisi bana göre işin hikâye kısmıdır.
İşin asıl ilginci, AK PARTİ ve Sn. Recep Tayyip Erdoğan İslamcı oldukları için gayr-i İslami çevreler tarafından yok edilmek isteniyor. İslami çevreler ise İslamcılığı bitirdiği için AK PARTİ’yi ve Cumhurbaşkanımızı yok etmek istiyorlar. İroniye bakar mısınız lütfen?
Konunun beni en çok üzen kısmını sona sakladım: Bazı dindarlar/dini gruplar öyle bir kin ve nefret duygusu ile hareket ediyorlar ki, zannedersiniz AK PARTİ Türkiye’de dinsizliğin sembolü olmuş. İçine düştükleri kin, haset, aşağılık duygular, Batı hayranlığı, Türkiye’nin AK PARTİ öncesi içinde bulunduğu içler acısı halini hatırlamalarına engel oluyor. Kim ne derse desin, Türkiye tarihinde Müslümanlar açısından Tayyip Bey’in yaptıkları hiçbir zaman unutulmayacak ve hayırla yâd edilecektir.
Bütün hatalarına ve yanlışlarına rağmen, Sn. Cumhurbaşkanı’nın meşruiyeti sürekli seçimlerde ve sandıktan çıkacak sonuçta araması diktatörlük, şiddeti kutsayan, ülkenin yangın yerine çevrilmesine göz yuman, zor kullanarak Türkiye’yi ateş çukuruna sürüklemek isteyenler devrimci sayılacak… Yerseniz tabi…
Bugün, elimizde kullanabileceğimiz en değerli şey, vereceğimiz OY’dur. Parti içinde bir hesaplaşma yaşanacaksa seçim dönemi bittikten sonra olmalıdır.
Oluşturulmak istenen AK PARTİ ve Sn. Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan düşmanlığının sebeplerini görebilecek kadar zekiyim, ülkemi seviyorum, çocuklarımın geleceğini seçim zaferlerini içki masalarında veya silahların gölgesi altında kutlayacak olanlara bırakmamalıyım diyen herkesi, 1 Kasım’da sandığa gitmeye ve oyunları bozmak için, inatla değil gerçekleri düşünerek AK PARTİ’ye OY VERMEYE davet ediyorum.