Önce Ağustos'un ortasına dönelim ve IMF'yi şaşırtan hadiseyi hatırlayalım.
Hazine tahvillerine Temmuz'da 36 milyar TL, Ağustos'un ilk 13 gününde ise 91 milyar TL'lik teklif gelmesi üzerine IMF'nin Türkiye temsilcisi Hüseyin Samiei “Tahvillere yüksek talebin olması bize ihtiyacınızı azalttı” diyordu.
127 milyar TL'lik teklifin, epeyce bir süredir Türkiye'ye IMF ile yeni bir anlaşmayı dayatan içimizdeki kriz lobisini fena halde üzdüğünü söylemeye gerek var mı?
Hazine tahvillerine nasıl oluyor da böylesine yüksek bir talep gelebiliyor?
Hâlâ daha izah edemedikleri “18 milyar dolarlık” döviz girişinin ardından, cevabını veremedikleri bu soruyu da 'hesaba eklemek' gerekiyor.
*
IMF Lobisi'ni üzen bir başka demeç, hafta başında Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz'dan geldi.
Yılmaz “Hükümet mali disiplini koruduğu sürece IMF'den kredi almasına gerek yok” dedi:
Oldu mu, şimdi?!
Aylardır Türkiye'yi canla başla IMF'ye yazmaya çabalayan, anlaşmanın imzalanması her defasında 'taca atıldığı' için de acayip moral bozukluğu yaşayan kimi ekonomi kalemşorları; Merkez Bankası Başkanı'nın açıklaması karşısında “Anlaşılan o ki, artık bu saatten sonra bu işin olması zorlaştı” yollu yorumlarla enseyi kararttılar.
Arkadaşlar 'Bir türlü IMF ile anlaşma imzalanmadı' diye bunalımdalar.
“Hükümetin uzun zamandır piyasaları IMF havucu ile oyaladığını, IMF'nin bu oyalamadan rahatsız olmakla birlikte yapacağı bir şey de bulunmadığını” söyleyerek üzüntülerini ifade ediyorlar.
Vah, vah…
“Piyasaların yavaş yavaş IMF'siz döneme alıştırılmaya çalışıldığından” yakınıyorlar.
Rahatsızlıklarına bakar mısınız?
Bu gidişle “IMF'sizliğin farkında mısınız?” diye manşet de atarlar.
Hangi formanın hesabına top koşturduklarını siz söyleyin.
*
İçimizdeki kriz lobisi uzun süredir hükümete IMF anlaşmasını dayatıyor.
ABD kaynaklı krizi bahane edip neticede borçlarını halka ödetebilmek için hükümete “Çek bir IMF anlaşması daha” diye baskı yapmak doğrusu hayli konforlu bir yöntemdi; ne var ki bu “numara” hâlâ sonuç alabilmiş değil.
H
Küresel krizin ilk altı ayında Türkiye'ye 18 milyar dolar “kaynağı belli olmayan!” döviz girişi –buzdağının görünen kısmı- ya da son dönemde hazine tahvillerine yüksek talep veya yabancı yatırımcıların Türkiye'ye ilgisinin artıyor olması vesaire…
Bütün bunlar içimizdeki IMF'cileri fena halde üzen gelişmeler!
Türkiye kazandıkça onlar kaybediyor.
***
CEVAP VE DÜZELTME METNİ
Gazetenizin 27 Nisan 2009 tarihli nüshasının 13.sayfasında Tamer Korkmaz imzası ile “Law silahlarını dert etmeyi bırakıp onları nasıl sevdim?” başlığı altında, belli bir maksada yönelik olduğu çok açık ve tümüyle gerçeğe aykırı bir haber ve yorumlar yayınlanmıştır. Müvekkil aleyhinde elle tutulur adli kanıt niteliğinde hiçbir delil bulunmadığının ortaya çıktığı bir aşamada, gelen mektuplar ve elektronik postalar oldukça manidardır. Bilindiği üzere LAW silahı PKK Terör Örgütünün elinde bulunan silahlardandır. Müvekkilin Poyrazköy'de bulunan silahlarla en ufak bir ilgisi bulunmamaktadır. Bu nedenle suça konu elektronik posta ve mektupları gönderen kişiler hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunulmuştur. Eşi hakim olan müvekkilin meslektaşı olan savcılara suikast düzenleyeceği iddiası ise hayal mahsulü çok ilginç bir iddiadır.
Öte yandan, müvekkil Mustafa Levent Göktaş silah ve patlayıcılar konusunda uzman bir emekli subaydır. Hassas elektronik ateşleme sistemine sahip Law silahının toprağa gömüldüğünde veya nemli ortamda depolandığında çalışmayacağını bilecek kadar silahlar hakkında bilgi sahibidir. Dolayısıyla silah ve patlayıcı konusunda uzman olan müvekkilin, silahların toprağın altına gömülmesine yönelik bir talimat vermesi söz konusu olamaz. Silahların ihbar mailini gönderen ve hangi örgüte mensup olduğu bilinmeyen kimliği meçhul şahsa ait olduğu şüphesizdir. Bu nedenle ilgili makamların elektronik postayı gönderen kişiyi bir an önce yakalamalarını ümit ediyoruz. Ömrünü TÜRK MİLLETİNE ve Terörle Mücadeleye adamış bir kahraman olan müvekkil aleyhindeki kara propagandanın bundan sonrada devam edeceğini biliyoruz.