Asırlar varki bu dünyayı ve sonsuz hayatı(ahiret) yaratan, gücüne, kudretine, merhametine ilmine… Sınır olmayan Rabbimizin, tüm insanlığa kurtuluş reçetesi olarak gönderdiği son din olan İslam'ın, ana kökü olan İtikat, kalpleri sevgi ve merhamet tutkalı ile birleştiren güzel ahlak ve O'nun günlük hayata uygulanmasının adı olan muamelat kökleri kesildi. O zamandan beridir tüm dünya bu eşsiz sistemden/ reçeteden mahrum yaşıyor. Bunun neticesi olarak da insanlık sahte doktorların( batıl din ve sapkın ideolojiler) yazdığı yalan yanlış reçetelerin ilaçlarını içe içe hem maddi sağlığını bozuyor, hem de manevi(ruhi, psikolojik) dünyasını harap ediyor.
Şu an dünyada yaşayan Müslümanların bu dünyadaki en büyük vebali ellerinde bulundurdukları “Hakikat Reçetesinin” cahili olmaları. Bu gün diğer dinler ve sistemler sahte reçetelerini müthiş derecede savunup, muazzam şekilde pazarlarken, “çare otunu” elinde bulunduran Müslümanlar ise asırlardır suskun ve bezgin. Üstelik de “ezik Müslümanlar” bu büyük propagandanın etkisi ile tüm dünya ve tekmil insanlık ile birlikte bu “sahte ilaçları” Gayri Müslimlerle birlikte kullanmaya, içmeye devam ediyorlar.
DİN ANLAYIŞIMIZ NASIL BOZULDU?
İslam’ı hakkıyla bilen herkes şunu bilir ki bu dünyada yüzde yüz adalet, yüzde yüz saadet, yüzde yüz mutluluk olmamıştır ve olmayacaktır. Çünkü Allah böyle istemiştir. Ahiret bunun için yaratılmış, Cennet cehennem bunun için halk edilmiştir. Aykırı durum fıtrata ( yaratılışa ) zıttır. Rabbimiz, sonsuz mutluluğu, mutlak adaleti, emsalsiz saadeti öbür âleme sakladığını insanlığa gönderdiği son Kitabında (Kuranında) bizlere defalarca bildirmiştir; "Her insan ölümü tadacaktır. Kıyamet günü, ecirleriniz size mutlaka ödenecektir. Ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulan kimse artık kurtulmuştur. Dünya hayatı, zaten, sadece aldatıcı bir geçinmeden ibarettir.(Ali İmran 185) “Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. (Nihayet hepsi yok olur gider). Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ahirette ise (dünyadaki amele göre ya) çetin bir azap ve(ya) Allah’ın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı, aldanış metaından başka bir şey değildir.(Hadid 20)”
Buna rağmen insanlık tarihini incelediğimizde kendi halkına ve hükmü altındaki diğer milletlere adalet dağıtmada, insanca bir hayat yaşatma mevzuunda, en başarılı din mensupları Müslümanlar olmuştur. Peygamberimiz dönemi, 4 halife dönemi, Abbasi, Endülüs Emevi, Selçuklu, Osmanlı Devletlerinin dönemleri adalet, saadet, mutluluk dağıtmada henüz geçilmiş değiller.
Pekiyi ne oldu da bu saadet yılları yıkıldı? Niçin yerine yenileri kurulamadı? Bu sorunun binlerce cevabı var. En önemlileri ise galiba şu: a-Asırlar süren zaferin getirdiği rutinlik ve usanç. b- Bu zaferi, bu yüceliği, bu ihtişamı oluşturan o muazzam formülün uyulamadan kalkması (ki o formül şu idi: Hanefilik +Maturidilik+ Tasavvuf ) c- İslam’ın ana karakterini oluşturan büyük kütlenin parçalanması-
Bu iddiaya/teze küçük bir misal verelim: Dikkat edin son birkaç asırdır dinin daha iyi anlaşılması, devletin daha adil ve merhametli olması ve toplumun daha ahenkli ve saadet içinde yaşaması için gereken temel değerler ve kurumlar yok edildi. Bu gün mevcut olan kurum ve kuruluşlar ise medeniyetler kuran, adalet dağıtan bu iksirin formülünden uzak durumdalar. Bu gün hala Diyanet İşleri Başkanlığı dâhil değişik mezhep, meşrep, tarikat, dernek ve gruplar muhatapları olan insanlara (halka, öğrencilere, müritlere, mensuplarına) İslam’ın, iman ve ahlaki yönünü oluşturan, itikat ve ahlak kesiminden daha çok herkesin basit bir gayretle, az bir çalışma ile herhangi bir ilmihal kitabından öğrenebileceği ameli bilgileri (gerçi o da çok iyi başarılamıyor ya) defaetle vermeye çalışıyor. Bu cümleden olmak üzere çoğumuz namazın, abdestin şartlarını ve bozan şeyleri biliriz de Dinin ve hayatın esasını oluşturan itikat ilminden pek haberimiz olmaz. Abdestin, namazın, orucun makbul olması için verdiğiniz uğraşın binde birini Ahlaki değerleri öğrenmeye harcamayız. Neticede dinin esasını ve temelini oluşturan “İMANIN “ muhteviyatını tam öğrenmediğimiz gibi. İMANI BOZAN şeylerden de bihaber yaşarız.
TABDUK EMRE DİZİSİ GİBİ DİZLER OKULLARDA GÖSTERİLSE
Tapduk Emre dizisinin bir bölümünde (https://www.youtube.com/watch?v=qHPwYLm354Q ) bu konu o kadar güzel işlenmiş ki bu bölümdeki bilgileri dile getiren o diyalogları sizlerle paylaşmak istiyorum.
“İmanı Bozan Şeyler;
a-Kul hakkı yemek b- Emeği hiçe saymak c- İşi ehline vermemek d-Adam kayırmak e-İşine ve tartısına hile karıştırmak f- Büyük görünce dalkavuk etmek g- Hırsa kapılmak h-Zayıf bulunca zul metmek ı- Topluluk içine fitne sokmak i- Dostunu dahi kıskanmak j- Yalan söylemek k- Buğz beslemek l- bölücülük yapmak…”
Keşke bu gerçekler, gerek bu gibi güzel diziler aracılığı ile, gerek sinema filmleri ile, gerekse MEB aracılığı ile topluma çokça anlatılsa da tarihte kurduğumuz ve tüm dünyaya örnek teşkil eden “MERHAMET MEDENİYETİNİ” tekrar inşa etsek.