Muaviye bin Hayde radıyallahü anh'ın bildirildiğine göre, Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam buyurmuş ki: "Faciri (açıkça günah işleyen kişiye facir denir.) anlatmaktan ne zamana kadar kaçınacaksınız? Onu bu kötü huydan vazgeçirene kadar onu rezil edin!"
Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı bir imam toplumdaki çıplaklığı eleştirdi. Kur'an-i Kerim'deki Allah'ın ayetlerini söyledi. Aile reislerine tebaalarının ıslahı için çağrıda bulundu.
Ne var bunda?
Elbette hiçbir şey yok!
Bir imam ne yapar? Elbetteki namaz kıldırır, başka vazifeleri de vardır. O vazifelerden şüphesiz ki en başta geleni Allah'ın emir ve yasaklarını anlatıp öğretmektir. İmam cemaatin önderidir. Sesinin yetiştiği her yere Allah'ın emir ve yasaklarını anlatmakla da mükelleftir. Kur'an-i Kerim'de Allah-u Azîmüşşan buyurur ki: “Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun." (Âl-i İmrân sûresi, 104)
Esasında bu mükellefiyet İslam dinine mensup olan herkesin vazifesidir. Allah-u Teala bu konuda şöyle buyurmaktadır.
"Onlar, öyle kimselerdir ki, kendilerine yeryüzünde iktidar verdiğimiz takdirde, namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar.” (Hac sûresi, 41)
Abdurrahman bin Ebza radiyallahu anh'ten bildirildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir gün hitap ederek Müslümanlardan bir taifeyi övdü, sonra şöyle buyurdu. "Bir takım insanlara ne oluyor da komşularına fıkıh öğretmiyor, onlara ilim öğretmiyor, vaaz etmiyor, iyiyi emretmiyor ve onları kötüden de alıkoymuyorlar?
Diğer bir takım insanlara da ne oluyor ki komşularından ne fıkıh ne de ilim öğrenmiyorlar. Onlardan öğütte almıyorlar! Vallahi insanlar ya komşularına öğretecekler; onlara öğüt verip iyiyi emredecekler, kötüden de alıkoyacaklar. Diğer insanlar da komşularından fıkıh öğrenecekler, öğüt alacaklar ya da ben onları hemen cezalandıracağım!" Sonra hutbeden indi. Bir grup, "Bu sözleri ile acaba kimi kastetti." dediler. Bunun üzerine, "Eş'arilerdir. Çünkü onlar ilim sahibidirler. Onların cahil sucuları vardır, ayrıca yanlarında bedeviler de yaşamaktadır da onlara bir şey öğretmiyorlar." dedi. Bunu Eş'ariler duyunca hemen Allah Rasülü sallallahu aleyhi ve sellemin yanına geldiler ve şöyle dediler: "Ey Allah'ın Rasülü, bir kavmi övdün ama bizi kötüledin, suçumuz nedir? "Bir kavim komşularına ilim öğretecektir, onlara fıkıh öğretecektir, onlara öğüt verecektir. Onlara iyiyi emredecek, kötüden de alıkoyacaktır. Diğer kavim de onlardan öğrenecektir. Aksi halde ben onların cezasını hemen vereceğim." buyurdu. Onlar da ey Allah'ın Rasülü, onlara bizden başkası vaaz veriyor mu? dediler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onlara sözünü tekrarladı. Onlar da ona karşı sözlerini tekrarladılar. Peygamber aleyhisselam aynı şeyi tekrar edince şöyle dediler: Bir sene mühlet ver. Peygamber aleyhisselam da onlara komşularını eğitmek, onlara fıkıh öğretmek, vaaz etmek için bir yıl mühlet verdi.
İşte bahsedilen imamın yaptığı da buydu. İyiliği emredip kötülükten sakındırmak. Peki ne söylemiş bu imam efendi, şimdi ona bakalım.
"Namazını kıldırt hanımına, başını örttür. Bak sokaklar ne hale geldi! Kasap dükkanı gibi. Et görmekten içimiz dışımıza çıkıyor artık. 100 yıl önce dedelerimizin yatak odasında göremediği kıyafetleri biz çarşıda pazarda plajda görüyoruz. Neden? Bu kadınların başında yok mu adamları abileri babaları kocaları? Geçtim helali haramı hadi buna inanmıyorsun. Tamam ateistsin, imanın zayıf... Ya hiç mi kıskanmıyorsun lan? Kızın, karın öyle sokağa çıkarken, video paylaşırken hiç mi vicdanın sızlamıyor? Benim aklım bu işi almıyor. Allah sonumuzu hayretsin."
Hocanın anlatmak istediği şey ise şu ayette belliydi.
"Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır." Tahrim suresi 6. ayet.
Demek ki hoca ne yapmış? Ayeti Kerime'de olan şeyi söylemiş. Ailenizi, eşinizi, çocuğunuzu yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun demiş. Bunu söylerken de halkımızın kullandığı bir üslup kullanmış. Benzetme yapmış; çıplaklığı kasaptaki etle kinayelendirmiş. Kinaye sanatını kullanmış.
Hoca vazifesini yapınca toplum düzenini bozmaktan başka bir icraati olmayan meşum zihniyet ayağa kalkmış. Yok efendim et dedi, kasap dedi demiş. Kadınları kasaptaki ete benzetti. Alın bu imamı görevden!.. diye zırvalamaya başlamış.
Buraya da Kur'an-i Kerim'deki şu ayet gelip konuyor; "Siz yoldan çıkan bir topluluk oldunuz diye sizi Kur'an ile uyarmaktan vaz mı geçelim!" Zuhruf 5.
Bahsedilen imam hocamız; Allah'ın ailesi üzerine sorumluluk verdiği baba, koca, abi ve eşlere çağrıda bulunmuş. Verilen bu yükümlülükler İslam'da tek tek açıklanmıştır. Yani kadın, bunların kastettiği gibi ikinci sınıf varlık olmuyor. Bilakis korunan, himaye edilen ve böylece değerli kılınan bir varlık oluyor. Babamız, kocamız, abimiz (küçük erkek kardeşte buna dahildir.) oğlumuz biz kadınların dininden ve yaşayışından sorumludur. Rızkımızdan, ekmeğimizden, yiyecek, içecek ve barınağımızdan sorumludur. Biz kadınlar Allah tarafından onlara emanet edildik. Evet saçımızın teline dahi zarar vermeyecekler, haklarımızı gasp etmeyecekler, bize ikinci sınıf insan muamelesi yapmayacaklar. Nazlı, nazenin yaratıklar olduğumuz için bize gücümüzün üstünde yük yüklemeyecekler. Biz de onlara hürmet ve hizmet edeceğiz. Saygı ve sevgide kusur etmeyeceğiz. Eğer aramızda bir sorun çıkarsa sorunumuzu Allah'ın kitabı ve Resulü sallallahü aleyhi ve sellem Efendimizin yaşam tarzına göre çözeceğiz. Bunun için de toplumumuza adil imamlar seçeceğiz Böylece birlikte güzelce yaşayıp gideceğiz. Ha, ben buna karşıyım Kur'an, sünnet tanımam diyen varsa da (kadın olsun erkek olsun) o gitsin kendisine başka bir din arasın. Bizim içimizde, bizim dinimizde ne işi var!
Elhamdülillahirabbil alemîn. Alâ nimetil İslam.