HAYATIMDA ilk kez bir "30 Ağustos Resepsiyonu"na katıldım...
Ve kendimi fena halde "asker uzmanı" hissetmeye başladım...
Kısacası...
"Çakma Mehmet Ali Kışlalı", Gazi Orduevi'nden bildiriyor...
İşte "Giden Paşa" ile "Gelen Paşa" arasındaki 7 fark:
BİR: Yaşar Paşa tiryaki meşreptir... İlker Paşa ise çelik iradeli...
İKİ: Yaşar Paşa sürprizlidir... İlker Paşa ise planlı...
ÜÇ: Yaşar Paşa, muhabbeti koyulaştırmak isteyen Ankara gazetecilerinin, "Ne olacak Fener'in hali?" şeklindeki oltalarına gönüllü gelir... İlker Paşa ise sıkı bir Fenerli olmasına rağmen takım aşkını kalbine gömer...
DÖRT: Yaşar Paşa, eşiyle yaptığı küçük bir dansla hükümete laiklik dersi verdiğini düşünecek kadar naiftir... İlker Paşa ise jeste dayalı derslere gönül indirmeyecek kadar realisttir...
BEŞ: Yaşar Paşa kafa dengidir... İlker Paşa ise muallim tabiatlı...
ALTI: Yaşar Paşa "gece yarısı internet bildiricisi"dir... İlker Paşa ise MGK'da süre uzatıcısı olacak gibi...
YEDİ: Yaşar Paşa'nın referans noktaları Harp Okulu notlarıdır... İlker Paşa'nın referans noktaları ise filozoflar...
SEKİZ: Yaşar Paşa taktik adamıdır... İlker Paşa ise strateji...
Bir uyumsuzun tatil günlüğü
BİRİNCİ GÜN: Berlin Havaalanı... Dakika bir, gol bir: Yanıma yaklaşan bir Türk, etraftaki Türk popülasyonunun yüksekliğine dikkat çekerek, "Niye buraya geldin abi! Burada Türkiye'den daha çok Türk var" diyor...
İKİNCİ GÜN: Almanya'daki Türkler için yeni bir entegrasyon programı uygulanmalı... Çünkü karşılaştığımız her Türk, bir yandan memleket hasretiyle yanıp tutuşuyor, bir yandan Alman hayat tarzına yakası açılmadık küfürler savuruyor... Büyükelçimiz uyuyor mu?
ÜÇÜNCÜ GÜN: Berlin'den Amsterdam'a yola çıkış... Dört tren değiştirmeyi göze alarak mızıkacılarıyla ünlü Bremen kentinde bir mola... Tam da bu masal şehrinde büyülenmişken Türkiye'den "Şaban dişliyor" ve "Keçiören yanıyor" başlıklı haberlere maruz kalmaca... "Kahretsin" diye söylenmece...
DÖRDÜNCÜ GÜN: Amsterdam... "Coffee shop" denilen mekanlardan birindeyim... Ve öteden beri işittiğim "uyuşturucu serbest ama sigara yasak" garabetiyle yakinen tanışma fırsatı buluyorum... Aklıma Erbakan Hoca geliyor... "Hoca görse Batı uygarlığına demediğini bırakmazdı" şeklinde anlamsız bir yorum yapıyorum...
BEŞİNCİ GÜN: Amsterdam kafelerinde Gülriz Sururi'nin "Kıldan İnce Kılıçtan Keskince" ve "Bir An Gelir" başlıklı anı kitaplarını okuyorum... Bayılıyorum Gülriz Hanım'ın üslubuna, özgüvenine, Engin Cezzar'ı açığa düşürecek denli açık sözlülüğüne, içtenliğine... Ve tabii hayli çocuksu laikliğine...
En iyi ramazan hocaları
NİHAT HATİPOĞLU "Çağrı" filmi gibidir... Hendek Savaşı'nı bir anlatır, kendinizi savaşın tam göbeğindeymiş gibi hissedersiniz... "Çağdaş hoca" değildir, "damardan hoca"dır... Fıkıhçı katılığı ya da kelamcı soğukluğuna yaslanıp polemik çıkarmak yerine, "İslam tarihinin şeref levhaları"na dayanıp gönül telini titretir... Reytinginin yüksekliğinin sırrı buradadır...
YAŞAR NURİ ÖZTÜRK Biliyorum... Onu yeniden "Ayşe Özgün / Her gün" tarzı programlara sokup, Semra Teyze'nin "Sakız çiğnersem orucum bozulur mu?" türünden suallerine maruz bırakmak büyük haksızlık olur... Ama her ramazan olduğu gibi bu ramazanda da gözlerimiz kendisini aramaktadır... Keşke şu "halkın yükselişi" saçmalığını bırakıp, aslına dönse ve tıpkı eski günlerde olduğu gibi yine stüdyoda "Ben bunu daha önce defalarca anlattım" diyerek teyzeleri haşlasa...
BAYRAKTAR BAYRAKLI Dikkat! Bir yıldız doğuyor! Bir kere polemikçi... İkincisi Karadeniz'e has öfkeye sahip... Üçüncüsü halkımızla nasıl konuşulacağını biliyor... Dördüncüsü hurafe düşmanı... Beşincisi ekrana yakışıyor... Bence bu ramazana kesinlikle Bayraktar Hoca damgasını vuracak...
ZEKERİYA BEYAZ Çıtayı o kadar yükseltmişti ki, fark yaratması için mutlaka iyi bir atraksiyon yapması gerekiyordu... Ve yaptı! Manken gibi bir kızımızla ikili oldu... Kızımızla sırt sırta vererek çektirdiği tanıtım filmleri, "Dini sabah şekeri" kıvamındaydı... Gerçi Amerikan menşeli Fox TV'de program yaparak keskin ulusalcılığına leke sürüldü ama olsun... Ne olursa olsun şov devam etmeli... Değil mi ama...