AÇ ASLANLARA PARÇALATTIRILAN İLK HRİSTİYANLAR
Roma askerinin yazdığı mektup ;
“İşimiz kolay, ama benim hiç hoşuma gitmiyor. İhbar üzerine harekete geçiyoruz. Eğer şüpheli kimse, (pagan) tanrılarımıza kurban sunmaya razı olursa, hatta sunağa biraz günlük atmayı kabul ederse kendisini salıveriyoruz. Eğer bunu reddederse, biliyor ki kendisini bekleyen ceza ölümdür.
Yirmi Hıristiyan, vahşi hayvanlara teslim edilirken ben de görevliydim. Bu yirmi kişi arasında son derece güzel ve pek soylu bir aileden bir genç kız da vardı. Hayatını kurtarabilecek davranışları yapmayı reddetti. ‘Din yolunda kurban’ olmak ve tanrının bir olduğunu (kulhüvallahu ehad, y.n.), başka tapılacak tanrı olmadığını (lailahe illallah, y.n.), göstermek istiyordu.
Hayatın bütün imkan ve kolaylıklarını ayağına getirdiği bu kadar ince ve narin bir kızda gördüğümüz bu eşsiz cesaret hepimizi duygulandırdı. Aslanlar onu parçalayıp yerken, kan görmek için gelmiş 20 000 seyirci, put kesilmişti. Hatta bazılarının ağladığını gözlerimle gördüm.”
( Nasıl Yaşarlardı Ansiklopedisi Baskan Yayınları 1981 İstanul Baskısı)
Tarih boyunca tüm peygamberler, hiç bir değişikliğe uğramaksızın aynı konunun altını çizmişler; “Allah’tan başka ilah yoktur ve Allah birdir.”
Hıristiyanlıkta üçlemenin mucidi, günümüzde inanılan ve yaşanan Hıristiyanlığın kurucusu olarak bilinen Aziz Pavlus da, bir zamanlar ilk Hıristiyanları, arenalarda aç aslanlara parçalattıran zalim biriydi. Daha sonra “efsaneye” göre, bir yolculuk sırasında İsa peygamberin ruhaniyeti tecelli etti, ona üçlemeyi ve bilinen Hıristiyanlığın ilkelerini anlattı. Böylece Aziz Pavlus hidayete erdi(!) ve üçleme doktrini de dâhil birçok Hıristiyanlık ilkesinin temelleri böylece atılmış oldu. Gerçekten çok dokunaklı bir hikâye... Hazreti İsa'nın ruhaniyetinin böyle zalim bir insana tecelli etmesi de oldukça manidar. Tecelli adresinin koordinatlarında bir yanlışlık olduğuna ise şüphe yok.
İsa ve Yahya (asm), peygamber olmadan önce, dört Yahudi mezhebi vardı: Ferisîler, Sadukîler, Zelotlar ve Esensîler. Onlar ise "Çileci Essene Kardeşliği" olarak bilinen, Esensî hareketine mensuptular… Roma ile işbirliği içinde olan Ferisîler, radikal savaşçı bir hareket olan Zelotlar, Yahudi aristokrasisini temsil eden Sadukîler, yıkanmanın (gûsulün) ve şifacılığın gündelik hayatlarında önemli yer teşkil ettiğini gördüğümüz Essenîler...
Essenîler'den iki tane peygamber çıkmıştı: Birincisi anadan doğma körleri iyi eden, ölüleri dirilten İsa Peygamber, öbürü ise yıkanmanın (gusül abdestinin) ibadetlerinin önemli parçası olarak sayıldığı Yahya peygamber -ki onun takipçilerine Kur'an Sabiîler diyor. (Sabiîler'den günümüzde sadece Irak'ta yaşayan küçük bir kitle mevcut. Bu kitle Yahya Peygambere inanıyor ve günde yedi kez yıkanarak ibadet ediyor.)
İsa peygamberin davetine ilk icabet edenlerin büyük çoğunluğu Yahudilerden oluşuyordu. Roma Pagan dinine mensuptu ve bu yeni dini otoritesine itaat etmemesi sebebiyle kendisine tehdit olarak algılıyordu. Bu yüzden ilk Hıristiyanlar, yukarda Romalı askerin mektubunda bir kısmı anlatılan, zalimce işkence metotlarıyla, on binlerce kişinin önünde acımasızca öldürülüyordu.
Roma imparatorluğu, Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra hiç şüphe yok ki kendi eski inanış şekillerinden esintiler taşıyan ve otoritesiyle uyum içinde olan, yepyeni bir dinin oluşmasını sağlamıştır.
“Tanrının hakkını Tanrı'ya, Sezar'ın hakkını da Sezar'a” veren mevcut otoritelerle her zaman uyum içinde yaşayan Hıristiyanlık düşüncesi, bu şekilde doğmuştur.
İncil'in içinde İsa Peygamber'in öldürülmesi bahsinde anlatıldığı üzere, Ferisîler'in yoğun baskısı altında kalan Roma valisi, "gönülsüz bir şekilde" İsa’yı çarmıha germek zorunda kalıyor. Bu hikâye nedense bende Roma İmparatorluğunu "şirin" göstermek için uydurulmuş izlenimi uyandırıyor.
Roma’nın Yahudileri kitlesel katliama tabi tuttuğu biliniyor. Bugün Ağlama Duvarı olarak bilinen bölge, Roma’nın tarihte yaptığı en büyük Yahudi katliamı ve yıkımdan arta kalan tek yer... Yahudiler o günün anısını canlandırmak adına Ağlama Duvarının önünde ağlıyor...
Roma İmparatorluğunun Yahudi toplumuna karşı duyduğu tiksinti ve uyguladığı katliam, ister istemez İncillerde, İsa Peygamber'i ihbar eden kişinin isminin Yahuda olmasını akla getiriyor. O dönemde resmi devlet ideolojisinin hışmına uğramış bir grubun adının, ihbarcının adıyla (Yahuda) aynı olması acaba tesadüf olabilir mi? (Bu olay, İncil metinlerine Roma İmparatorluğunun müdahalesi olduğu şüphesini güçlendiriyor.)
Yakın dönemde yapılan kazılarda Gospel of Judas (Yahuda İncili) bulundu... Tarihte bir dönem kendisine bol miktarda müntesip bulmuş bu kişinin, İsa Peygamberi ihbar eden kişi olması bana biraz çelişkili bir durum gibi geliyor. (İsa Peygamberi ihbar eden bir haini nasıl oluyor da o kadar kişi takip ediyor?)
İsa peygamberden kısa süre sonra onlarca İncil ortaya çıkmışken, bunların bir kısmının sansürlenmesi ve bir kısmına da eklemeler yapılmasıyla ortaya çıkan mevcut İncillerden, o dönemde yaşananları anlayabilmemiz gerçekten çok zor gibi görünüyor.
Tarih boyunca bütün peygamberler Tevhit inancını tebliğ etmişlerdir. Sonrasında ise ya mevcut otorite tarafından ya da insanların kendi elleriyle dinler tahrif edilmiş ve ilk haline kıyasla tanınmaz hale gelmişlerdir.