1969'lu yıllarda eski diktatör Millî Şef İsmet Paşa "Yalan söylüyorlar, bizim zamanımızda bir tek cami bile yıkılmamıştır" demiş, milletin gözünün içine baka baka yalan söylemişti. Onun başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı devrinde din, inanç, vicdan, düşünce hürriyeti ayaklar altına alınmıştı. Yapılan insan hakları ihlâllerinin birkaçını sayayım:
1. Binlerce camiyi kapattılar, sattılar, yıktılar, kiraya verdiler. 1943'te Sultanahmet Camii bile ibadete kapatılmıştı.
2. İslâm medreselerini kapattılar, din alimi ve hoca yetişmesini önlediler.
3. Tekkeleri kapattılar.
4. Dinî yayın yapılmasını yasakladılar.
5. Dinî dernek kurmaya, vakıf yapmaya imkân tanımadılar.
6. Eski tarihî İslâm mezarlıklarının çoğunu düzlediler.
7. Bütün dinî hizmet ve faaliyetleri irtica/gericilik olarak gördüler ve gösterdiler ve bunlarla mücadele ettiler.
8. Dinî fikir, görüşlerinden dolayı nice hocalar, şeyhler asıldı, nicesi zindanlara atıldı.
9. Memlekette din aleyhinde dehşet ve terör estirdiler.
10. Yeni nesilleri dinsiz yetiştirmek için eğitimi kullandılar.
İsmet Paşa zamanında iş o hale gelmişti ki, hocası olmayan bazı uzak köylerde cenazeler yıkanamıyor, kefenlenip, namazı kılınıp defn edilemiyor ve kokuyordu.
Sonra memlekete az buçuk çoğulculuk, hürriyet, demokrasi geldi. Müslüman halk biraz nefes aldı.
Ülkemizde yüzde yüz din ve inanç hürriyeti var mıdır? Kesinlikle yoktur. Diyelim yüzde elli vardır. Bu da büyük bir şeydir ama bunu kullanabilmek için yüksek din kültürü, vasıflı Müslüman olması gerekir.
Din hürriyetinin kısıtlı olsa da var olduğu son elli yıl içinde neler yapıldı?
1. Cami binaları yapıldı ama hizmet edecek çok vasıflı din hizmetlileri yetiştirilemedi.
2. Bizde bütün okullara mecburî din dersini kimler koymuştur? 12 Eylül generalleri değil mi? Bu ne dehşetli çelişkidir... Onların bundan maksadı neydi? Dini kontrol altına almak, genç nesillere gerçek İslâm'ı değil, onların istediği sulandırılmış, içi boşaltılmış, evcilleştirilmiş light İslâm'ı öğretmek.
3. Güzel olmayan kubbeli camiler, bol şerefeli uzun minareler, bazen bir tek minarede sekiz hoparlör, beş altı katlı kışla gibi imam hatip mektepleri... Bunların yanında hem İslâm'ı çok iyi bilen ve anlamış olan, hem de çağı yakalamış olan bir hizmetliler, hocalar ordusu yetiştirilebildi mi?
Şimdiye kadar yapılmış hizmetleri kesinlikle görmezlik etmiyorum, hafife almıyorum ama yapılanlar, yapılması gerekenlerin yanında gerçekten çok azdır. Müslüman halkımız son elli yıl içinde dinî-islâmî hizmet ve faaliyetler için belki de bir trilyon dolar yardım etmiştir ama bu paraların tamamı planlı ve programlı şekilde, yerli yerinde hacanmamıştır, bir kısmı da (ne kadarı?) kapanın elinde kalmıştır.
Düşe kalka da olsa Müslümanların ilerlediğini gören Siyonistler, Haçlılar, kriptolar, İslâm düşmanları şimdi yeni bir planı uygulamaya koymuşlardır.
Türkiye'ye İslâm gelecektir ama gerçek İslâm değil, onların istediği İslâm gelecektir.
Hattâ, Müslümanların başına bir Halife de geçirmeyi tasarlamaktadırlar. Kendilerinin istediği, kendilerine hizmet edecek fantoş bir halife.
İstedikleri İslâm nedir?
1. Fazlurrahman İslâm'ı. Bu konuda en büyük çalışmayı ve propagandayı Ankara Ekolü yapmaktadır.
2. Diyalog İslâm'ı.
3. Light, evcil, ılımlı, sulandırılmış İslâm.
4. Fıkıhsız, şeriatsız, mezhepsiz; beşerî bir ideoloji veya hümanizma haline dönüştürülmüş içi boş yeni bir İslâm.
5. Cihadsız bir İslâm.
6. Protestanlaştırılmış bir İslâm.
Tek cümle ile Siyonistlere, haçlılara, emperyalistlere, iç ve dış sömürgecilere zarar veremeyecek, aksine onların yararına çalışacak bir İslâm.
Maalesef bazı İslâmcılar bunları kabul etmişlerdir.
Kur'ân mealleri der ki:
Onların hesapları, planları vardır. Allah'ın da vardır. Galip olan Allah'ın takdir etmiş olduğu hesaptır.
Allah'a ve Resulü'ne hakkıyla iman etmiş olanlar, sakın kâfirlerin plan ve programlarına hizmet etmesinler.
İman ile küfür bir arada olmaz.
İslâm düşmanlarının istediği, planladığı light, ılımlı, evcil, sulandırılmış, fıkıh ve şeriat hükümlerinden arındırılmış İslâm gerçek din değildir.
İslâm, tek hak din olmakta müşareket (ortaklık) kabul etmez.
Tehvid ile Teslis bağdaşmaz ve uzlaşmaz.
Haçlıların, Siyonistlerin seçtiği ve desteklediği bir halife gerçek halife olmaz.
Gerçekten, "Hüseyin" Obama mı?
Başkan Obama'nın ziyaretini, görüşmelerini bazıları çok olumlu karşıladı. Bendeniz bu konuda ihtiyatkârım. Çünkü:
1. ABD dehşetli krizler (kriz değil krizler) içindedir. Obama'nın, "bugünkü haliyle" o devletin sonuncu başkanı olması muhtemeldir. ABD çökerken veya parçalanırken dehşetli girdaplar olacak, onun dümen suyundan gidenler de o girdaplarda batacaktır.
2. Devletlerarası münasebetlerde dostluk olmaz, işbirliği, ittifak olabilir. Dostluk zahirîdir, yüzeyseldir, menfaatler gidince o da biter.
3. ABD şu anda İsrail'in kayıtsız şartsız destekleyicisidir. Bu ise, Ortadoğu'da gerçek, âdil, kalıcı bir barışa engel olmaktadır.
4. Bu gidişle, bugünkü siyaseti ve stratejisi ile İsrail de çöküş yolunda ilerlemektedir.
5. Obama Irak'tan çekilmeyi düşünüyor ama Afganistan'daki haksız ve zalimane savaşa son vermeyi düşünmüyor.
6. ABD, İsrail, AB,Haçlılar ve Siyonistler Türkiye'de, kendi emirlerinde, kendi uyduları olan, kendilerine bağlı, kendilerine hizmet verecek ılımlı bir İslâm cumhuriyeti kurulmasını istiyorlar. Tabiî ki, bu cumhuriyetin temelleri gerçek ve ilahî İslâm üzerine kurulu olmayacak, onların istediği fabrike ilkeler üzerine kurulu olacaktır.
ABD çökebilir mi, yahut parçalanabilir mi?.. Böyle bir şey mümkün müdür? Mümkündür...Muhtemel midir? Muhtemeldir... Alametleri var mıdır? Vardır... Bu konuda kitaplar, makaleler yazılmıştır. ABD'nin ileride sarsıntı geçirmesi konusunda kesin konuşulabilir mi? Kesin konuşulamaz ama konuşulabilir...
Türkiye'nin tam bağımsız bir ülke haline gelebilmesi için ABD'ye ve İsrail'e bağımlı olmaması gerekir. Ülkemizin, halkımızın, devletimizin menfaatine olan çeşitli konularda işbirliği, ticaret, alış veriş yapılabilir ama bağımlılık kabul edilemez.
Bazı safdiller Obama'yı pek kolay ve ucuz bir üslupla "Hüseyin Obama" yapıverdiler. Ekselansları başkan seçildiğinde Batı medyasında onu "ABD'nin ilk Yahudi başkanı" olarak vasıflandıran yazılar okumuştum...
Kaldırımın Ortasında Rakı Masası
Başkan Obama'nın geldiği günün akşamı biraz hava almak için sokağa çıktım; akşama 45 dakika var, bir yerde yemek yiyeyim, akşam namazını Molla Fenarî Camii'nde kılarım, sonra çay içerim dedim.
Yemek yedim, namaz kıldım, Divanyolu Caddesi'ne çıktım... Yaya kaldırımına masalar kurulmuş, çoğunluğunu turistlerin oluşturduğu kimseler açıkta yemek yiyor. Müslümanlıkta sokakta, kaldırımda, açık yerlerde yemek içmek mürüvvete aykırıdır. Canı çekip de parası olmayanların gönlü kalmasın diye. Bizim dinimiz incelikler, kibarlıklar, zarafetler dinidir.
Aaaa, ne gördüm dersiniz?.. Sanırım Yunan turisti idi, yolun ortasında masaya oturmuş rakı içiyor. Şişe masada, iki tabak da fındık fıstık var.
Rakı olduğu besbelli. Etiketli şişesi var, suyla karıştırılmış beyaz renkli içki görünüyor.
Sultanahmet elden gitti!
Kanunlarımıza göre içki satışı ruhsatladır.
Ana caddede, yaya kaldırımında, insanların yığınlarla gelip gittiği yerde, apaçık rakı içiliyor, içirtiliyor.
İstanbul Valisi, Büyükşehir Belediye Başkanı, Fatih Kaymakamı, Fatih Belediye Başkanı beyefendilerin dikkat nazarlarına saygı ile arz ederim.
Nereye kaçsam acaba?