Başımdan geçen veya yakın dostlarımın anlattığı ilginç ve güldüren Amerika anılarını sizlerle paylaşmaya devam ediyorum.
Meksikalı Enver!
Geçenlerde bir proje için Philadelphia’ya gitmiştim. Proje sahasında başka şirketlerden mühendislerle beraber keşif yaparken tecrübeli bir Amerikalı mühendisin yüz hatlarından ve tavırlarından göçmen olduğunu tahmin ettiğim diğer bir mühendisi “Envır” diyerek çağırdığını duydum. “Envır” bizim “Enver” mi acaba diye düşündüm hemen. Hatları klasik bir Türk’e benzemiyordu ama yaka kartında “Enver” yazıyordu. Soyadı hispanik bir soy isimdi. Acaba annesi mi Türk diye meraklandım. Yanına gidip tanışmak istedim.
Adım Mehmet dedim tepki vermedi. Benimki de Enver dedi İngilizce. Ama senin adın Türk ismi dedim. Güldü! “Evet adım Türk ismi ama ben Meksikalıyım dedi. Babam tarihe çok meraklıydı. Bu ismi beğenmiş ve bana vermiş” dedi.
Hemen aklıma çok sevdiğim ve geçenlerde 100. doğumgününü kutladığımız Prof. Dr. Turhan Nejat Veziroğlu’nun meşhur “olsa olsa” metodu geldi. Bizim Meksikalı Enver’in tarihe meraklı babası “olsa olsa” Enver Paşa’nın ismini oğluna vermiştir dedim kendi kendime.
Enver Paşa’yı tanıyıp tanımadığını sordum Enver’e. Ne yazık ki tanımıyordu. Ona çok kısaca Osmanlı İmparatorluğu’ndan ve Enver Paşa’dan bahsettim. Umarım eve gittiğinde her şeyi bilen “mübarek” Google’a sorup öğrenecek kadar merakını celbetmişimdir!
Ben Ermeniyim!
Miami’de 20 küsür senedir tanıdığım Kuzey İranlı ve Azeri kökenli bir dostum var. Uzun aradan sonra 1980’li yıllarda İran’a ailesini görmeye gidiyor. Yaşadıkları şehir İran’ın kuzeyinde, Azerbaycan sınırındaymış.
ABD’den geldiğini duyan dayısı da kendisini görmeye gelmiş. Sohbet ederlerken dayısı arkadaşıma başından geçen şu hikayeyi anlatmış:
“İran’da içki içmek yasak olduğu için hemen her akşam demlenmek için sınır kapısından çıkıp Azerbaycan’a geçiyorum. Demlendikten sonra gece geç saatlerde geri dönüyorum. Bir gece geri dönüşümde İran polisi durdurdu. İçkili olduğumu anladı ve yasak olmasına rağmen niye içtiğimi sordu. Ben de cezadan kurtulmak için “Ben Ermeniyim” dedim. Polis de bana “Kırk kırbaç yedikten sonra Müslüman mısın Ermeni misin anlarız” dedi! Tam üç ay boyunca sırtımın üstüne yatamadım bacımın oğlu”!
Çöpe Gitti Canım Pastırma!
Çalıştığım işyerine benden yaşça hayli büyük tecrübeli bir Amerikalı Ermeni mühendis alınmıştı. Babası Erzurumlu, annesi ise Sivaslıymış. 1915’te Beyrut’a tehcir edilen Ermenilerdenmişler. Daha sonra da Beyrut’tan Amerika’ya göç etmişler.
Annesi 1960’lı yıllarda bir gün Amerikan Hava Kuvvetlerinde çalışan oğlu için kendi elleriyle pastırma yapmış, çemenlemiş, güzelce paketlemiş ve gönderilmek üzere postaya teslim etmiş.
Paket oğlunun görev yaptığı Colorado’daki üsse vardığında arkadaşımın ağabeyi tatbikat nedeniyle başka bir yerdeymiş. Görevli olduğu üsse birkaç gün sonra geri döndüğünde hemen annesinin gönderdiği paketi sormuş oda arkadaşına. Oda arkadaşı: “Evet sana bir paket geldi ama o kadar kötü kokuyordu ki bozulduğunu düşünüp çöpe attım!” Elin Amerikalısı ne bilsin çemeni!
Size enteresan bir bilgi vereyim. ABD’deki en kaliteli ve lezzetli pastırmayı Ohanyan adında bir marka çıkarıyor. Bilin bakalım Ohanyan ailesi nereli? Tabii ki Kayseri Ermenisi!