Evet, yazımın başlığında ve önceki yazımda yazdıklarımı yanlış okumadınız, aynen öyle, 'ikrazat' ama 'faizli ikrazat', hem de katmerli faizlisinden, halk arasında 'tefecilik' denen cinsinden 'ikrazat' ve 'ikrazatçılık'!
'Nasıl oluyor ve nasıl yapılıyor?' demeyin; burası Türkiye, demek ki oluyormuş!
Olmanın da ötesinde, bu işin kanunu/yasası da varmış, kurumları/şirketleri de varmış!
Bakar mısınız, işi kitabına, kanununa ve de piyasasına uydurmak için neler demişler?
Ticari anlamda çek, senet, gayrimenkul vs karşılığı para dağıtan kişilerin ve kuruluşların yaptığı iş ve bu işe verilen ad imiş, ikrazatçılık! Faiz karşılığında, hem de fahiş faiz karşılığında borç para işini mutat hâle getirmeye verilen ad imiş, ikrazatçılık!
Daha doğrusu tefeciliğin resmileşmiş ve kanunileşmiş hâline 'ikrazat' demişler!
Hazine'ye bağlı olarak yapılanıyor, şirketleşiyor ve çalışıyorlarmış!
Yani, sizin anlayacağınız, 'yasal tefecilik' yapıyorlarmış!
Neymiş? Demek ki faizciliğin bu şekli de varmış!
Ne kadar acı bir durum. Müslüman mahallesinde salyangoz satmak gibi bir şey. Ne kadar saçma sapan bir ülke olduk. Ekonomik sistemimizin düştüğü hallere bakın. Eskiden bu gibi ekonomik faaliyetleri yapanların hepsine birden 'tefeci' denirdi; şimdi 'ikrazatçı' deniyor! Malum olduğu üzere 'tefecilik' de fırsatçı, üçkağıtçı, sahtekar, simsar, soyguncu gibi çok kötü algısı olan bir kavramdı. Meğer tefeciliğin adını 'ikrazat' diye makyajlamışlar, devlet vergilendirip yasal çerçevede resmiyete sokmuşlar, böylece güya masum bir şekle bürünmüş! Üstüne üstlük Kur'an'da 'karz-ı hasen' yani 'güzel borç verme' diye geçen güzelim 'karz' kavramını da bu çirkin işlerine âlet etmişler!
'Karz, ikraz, ikrazat, ikrazatçılık' deyip sonunda bu işin de cılkını çıkarmışlar!
Bu güzelim kelimeden ve güzel borç vermeden yola çıkarak işi nerelere kadar götürmüşler. Oysa yapılan iş simsarlık, soygunculuk, tefecilik ve darda kalana bir tekme daha vurmaktan başka bir şey değil. Bütün bunlar yetmiyormuşçasına, bir de devletin de 'vergi' adı altında pay alarak tefeciliğe ortak olması ve yasal çerçevede vatandaşın, halkın belini daha da bükmesi yok mu; pes yani! Devleti faiz alacağına ortak etmeyince yapılan işin adı 'tefecilik' oluyor; ama devlet tefeciliğin yasal düzenlemesini yapıp resmi çerçevede vergi adı altında faizden payını alarak tefeciliğe ortak olunca iş masumiyete bürünüp adı 'ikrazatçılık' oluyor!
Bizim geçmişimizdeki temellerimize dayanmadığı ve hak, hukuk, adalet, güzel kredileşme üzere kurulu medeniyet anlayışımızda yeri olmadığı, biraz da bu işi yapan isimlerden belli. Avram Peres, Vitali Yangın... Ekonomik krizde zora düşüp de bankalardan kredi bulamayanları fırsat bilenler korsan ikrazatçılığa başlamış... Hazine Müsteşarlığı'ndan yetki belgesi alarak yıllardır faaliyet yürüten ikrazatçı sayısı sadece 29 iken, internette ilan yayımlayan korsan ikrazatçıların sayısı her geçen gün artıyormuş... Korsan ikrazatçıların vurgununa uğrayan mağdurların sayısı krizde patlayıp daha da katlanmış ve artmış...
'İkrazatçılık' işi kitabına ve resmiyete uydurulmuş dedim ya; biraz da resmî bilgiler vereyim. Hazine Müsteşarlığı'nın verdiği bilgiye göre 'ikrazatçı belgesi' sahibi 29 kişi var. Bunların 19'u İstanbul'da, 6'sı Ankara'da... İzmir, Antalya, Denizli ve Yalova'da da birer ikrazatçı bulunuyor... Hazine verilerine göre, ikrazatçıların işlem hacmi kriz yılına kadar yükseliş göstermiş... 2004'te 148 milyon, 2005'te 222.4 milyon, 2006'da 368 milyon, 2007'de 418.5 milyon liralık işlem yapan resmî ikrazatçılar 2008 yılında 417.8 milyon liralık iş hacmine ulaşmış... Hazine, sonunda iyi bir şey de yapmaya başlamış, 1998 yılı Kasım ayından beri yeni ikrazatçılık faaliyetlerine izin vermiyormuş... Bugüne kadar yapılan denetimler sonucunda kurallara uygun hareket etmemeleri nedeniyle 17 ikrazatçının da izin belgesi iptal edilmiş...