( İkisi de aynı semaya, aynı yıldızlara aynı yerden, aynı aletle baktılar. Lakin çok farklı şeyler gördüler...).
Bugünlerde Merhume Ayşe Şasa Hanım Efendi'nin "Delilik Ülkesinden Notlar" adlı kitabını okuyorum. Kitapta çok ilginç yazılar var. Kitap, yazarın değişik zamanlarda, değişik dergi ve gazetelerde yazdığı yazılardan oluşuyor. O yazıların her biri çok değerli, tekmili pek kıymetli.
Bendeniz de bugünkü yazımda sizlerle o yazılardan dikkatimi çekenlerden birini paylaşmak istiyorum: Yazının başlığı, "Yıldızlar Ve Çoklukta Birlik" Ayşe Şasa makalenin girişinde erenlerden birinin kısa bir serüvenini anlatıyor, sonra gerçek konuya, esas hikayeye geçiyor. Benim sizlerle paylaşmak istediğim bölüm şöyle: "... Bu fakirin Diyar-ı Frenkte yaşayan Reiner adında gök bilimci bir arkadaşı var. Bir zaman önce Reiner, fakiri telefonla arayıp, Alplerin tepesinde yıldızları izlemeye mahsus dev bir rasathaneye tayin olduğunu bildirdi. Bu rasathanede devamlı nöbette olan uzman ekipler, aralarında sürekli vardiya tutarak, dünyadaki en ileri araçlarla gökteki tüm cisimlerin hareketlerini irdeliyor, bunlardan bilimsel sonuçlar çıkarmaya çalışıyorlarmış. Günde 24 saat gökyüzünü yıldızları izlemek insanın ruhu, inançları üzerinde acaba ne gibi etkiler yapıyor? Bu soruyu merak edince bir vesileyle bu soruyu Reiner' e yönelttim. Aradan epey bir süre geçtikten sonra Reiner'dan bir mektup aldım. Mektupta dev rasathanede kendisiyle bulunan iki arkadaşının hikayesini özetliyor Reiner.
FARKLI OLAN NE?
Birinci arkadaşın adı Adı Heloise. Bu bayan, az çok imanlı bir Hristiyan olarak gelmiş istasyona. Ancak kalbi Paris'te bıraktığı ve yeni boşandığı kocasına karşı garaz doluymuş. Bütün Boş zamanlarında içki içiyor, boşandığı eşini bulunduğu Üniversitede onu küçük düşürecek bir ifşaat romanı kaleme alıyormuş. Göğe ve yıdızlara hep içindeki kinin garezin ve korkunç bir can sıkıntısının odağından baktığı için Heloise,, kainatta " anlamdan çok saçmalık ve tesadüf olduğuna" kani oluyor, nefsindeki berzahın karanlıklarına daldıkça dalıyormuş. Sonunda kainatın tamamen saçmalık kesret ve tekdüzelik üstüne kurulduğuna kanaat getirmiş. Her şeyin içinin boş olduğunu haykırmaya başlamış. İçkiciliği kısa zamanda tam bir alkolizme dönüşmüş. Meslektaşları arasında çıkarmadığı fitne kalmayınca da işten kovulmuş. Heloise istasyondan tam bir kâfir olarak ayrılmış.
Reiner'ın anlattığı hikayenin ikinci kahramanı ise Anton adında bir Polonyalı. Anton sessiz, içine kapalı bir gençmiş. Anton, İmanlı mı imansız mı olduğuna bir türlü karar veremeyen bir kişiymiş. Ülkesinden gelirken geride mutsuz sonla noktalanmış bir aşk, kendisini terk etmiş bir sevgili bırakmış. Sevgilisi kendisini terk ettiği halde Anton karşılıksız sevgisini içinde büyütmeye devam ediyor, boş zamanlarında dağlardan Kardelen çiçekler topluyor, bunları muntazaman tuttuğu şiirle dolu bir güncenin sayfalarına yapıştırıyormuş. Anton yıldızlara bakarken büyüleniyor, helecana kapılıyorumuş. Her geçen gün göğü ve ondaki olayları daha anlamlı daha harikulade buluyormuş. Bir gün Anton izlediği bir TV programında Kabe'nin ve onu tavaf edenlerin görüntüsü ile karşılaşmış. Hayretler içinde haykırmış, "işte yıldızların hareketinin semadaki anlamı, işte çokluktaki birlik" Anton, 10 gün sonra ani bir kararla görevinden istifa etmiş, arkadaşlarıyla vedalaşırken coşkuluymuş." hayatım boyunca aradığımı buldum yerin ve göğün birliğini buldum" diyormuş.
GÖKTEKİ YILDIZLAR KABEDEKİ HACILAR
Anton Kabe'ye gitmek üzere Alplerdeki istasyondan ayrılırken ardından bakanlar onun içinde yüzdüğü sade sarhoşluğuna, insiyaki bir gıpta duyuyorlarmış...." . Bana çok ilginç geldi bu hikaye. İki insan aynı aynı mekandan, aynı teleskopla Gökteki Yıldızlara bakıyorlar, onları inceliyorlar, ama oraya bakarken iç dünyaları çok farklı, duyguları çok değişik. Bunun neticesinde de zuhur eden birbirine zıt iki ayrı sonuç. Nabi Dedemizin asırlar önce dediği gibi, "İbrik u leğen, maden-i Vahitten iken, birinde su pak, birinde na pak..."
Ayşe Şasa nın ilginç hayat hikayesini (Batılı tarzda yetişmesine sebep olan okuduğu ABD okullarını ve bu mekteplerin hakikatle arasına nasıl setler ördüğünü anlamak, ve O'nun bu anafordan tasavvufun "Sefine - i Necatı" ile nasıl kurtulduğunu öğrenmek için" Delilik Ükesinden Notlar" adlı kitabını evinize misafir etmeniz gerekiyor.
Hayırlı yolculuklar