İkinci Cumhuriyet ve kuantum sıçraması

xxx23

Dün sabah medyayı tararken ‘Birinci Cumhuriyet’in’ sonuna gelindiğini, şimdi sıranın ‘İkinci Cumhuriyet’i’ kurmaya geldiğini söyleyen birçok yazıya rastladım...

Örneğin, Haber 7 sitesinde Cem Küçük, ‘12 Haziran Seçimleri ve 2. Cumhuriyet Gerçeği’ başlıklı yazısında şu tespitleri yapıyordu:

“...1. Cumhuriyet’te rejimin sahibi askeri vesayet ve onun uzantısı bürokratik yapıdır. 1. Cumhuriyet’te devletçi ekonomi vardır ve bu ekonomi soygun ekonomisidir. Devlet bütün ekonomiyi yönettiği için bankaların içi boşaltılmış ve bunun faturası millete ödetilmiştir. 1. Cumhuriyet’te vergi mükellefi vergisinin nereye harcandığını sorgulamaz. Sorgulasa da karşısında ceberut bir devlet anlayışını bulur. Yani şeffaflık istemez. 

1. Cumhuriyet ırk, dil, din üzerine kuruludur. İnsanları birey olduğu için değil, Türk olduğu için, Sünni Müslüman olduğu için makbul sayar. Ha, dindar, ibadet eden insanı da sevmez.

İşte Türkiye 1. Cumhuriyet’in bu savrukluklarından, saçmalıklarından, insanı hiçe sayan yanlarından kurtulup 2. Cumhuriyet’le tanışmalıdır.”

***

Cem Küçük ‘nasıl tanışacağı’ konusuna da şöyle yaklaşıyordu:

“AK Parti yapacağı demokrat bir anayasayla pekâlâ bunun önünü açabilir. Eğer Sayıştay yasasında olduğu gibi askeri koruyan bir anlayışa yol verirse değişimin önünü kapamış olur.

Türkiye artık cami ile kışla arasında sıkışmış, aşırı milliyetçiliğe boğulmuş bir yapıya maruz bırakılmamalıdır. Yeni anayasa bunun için çok önemlidir. Avrupa Birliği ipine de tüm eksiklere rağmen sıkı sıkıya sarılmalıdır. Unutmayalım ki 1. Cumhuriyet’in hukuksuzluklarını devam ettirmek isteyecek yapı içeride hazır beklemektedir. Buna izin vermemek için 2. Cumhuriyet’in tam zamanı.”

***

Dün ‘İkinci Cumhuriyet’ten’ söz edenlerin ortaya koyduğu soru ve sorun aynıydı:

‘İkinci Cumhuriyet nasıl gerçekleşecek?’ 

Rejimin bürokratik yapısının değiştirilmesi, devletin ekonomik ağırlığının azaltılması, şeffaflaşması, vergi verenlerin vergilerinin nereye harcandığını denetleyebilecek hale gelmesi... 

Rejimin, üzerindeki ordu vesayetinden arındırılması...

Tüm toplumsal tabakaların katılımıyla devlet çatısının üretken ve demokrat olarak yeniden çatılması... 

Mağdur yaratmayan bir devlet ile birbirini mağdur etmeyen bir toplum oluşması...

Din, ırk ve mezhep üzerinden siyaset yapma ve hayatı okuma yerine ‘vatandaşlık hukuku’ ile ‘temel hak ve özgürlükler’ egemenliğini ilan etmek...

Aslında...

AB perspektifleri ve onun somut reçeteleri üzerinden hareket edilse, mevcut tıkanıklık çok daha rahat aşılır ve İkinci Cumhuriyet dediğimiz, evrensel hukuk kurallarına ve ilkelerine dayalı sistemli bir demokratik yapının geri dönülmemek üzere hayata geçmesi çok kolaylaşır...

***

Türkiye’nin Birinci Cumhuriyet’ten İkinci Cumhuriyet’e geçmesi, kısacası Kemalizm’den demokrasiye geçmesi, bunu başarması, ‘kuantum sıçraması’ kadar farklı bir toplumsal enerjiyi kazanması anlamına gelecek...

Biliyorsunuz, atom altı parçacıklarının bir enerji düzeyinden bir diğer enerji düzeyine geçmesine, sıçramasına, bir süreç içinde kendinden başka bir enerjiye dönüşmesine ‘kuantum sıçraması’ denmekte...

Bu kadar nitelikli, sistematik, kurumsal ve bütüncül bir dönüşüm yapabilir miyiz?

Toplumsal niteliğimizi ve enerjimizi, dünyalı olarak bu yerkürenin birikimlerinden akıllıca yararlanarak kullanabilirsek tabii ki başarabiliriz...

Türkiye halkı ‘demokratik bir cumhuriyet’i’ talep ettiğini her fırsatta haykırıyor, yeryüzünün de kösteği değil, açık desteği var...

Kısacası top bizlerde... Yeter ki ilkeli olup, akıllıca bastıralım...