Ey büyük Allah'ım, bize bugünleri gösterecek miydin? Vaktiyle hiçbir sınır tanımadan 'ihbarcılık' yapan azılı muhbirleri, bugün başkalarını 'ihbarcılık' ve 'McCarthycilik' ile suçlar hale getirecek miydin?
'Psikolojik savaş ürünü' olduğu şimdilerde herkes tarafından bilinen bir dizi yalan-dolanı 28 Şubat döneminde gazetelerinin en mutena köşelerinden Türkiye ve dünyaya 'gerçekmiş' gibi sunan, manşetlerini giyotin olarak kullananlar, bugün, “McCarthycilik yapılıyor” mızmızlanmasındalar...
Bizde kincilik, intikamcılık yok, olmamalı; kim kime yargısız infaz yapıyormuş örneklerle bildirilsin, ona karşı çıkmak da bizim görevimiz...
Başbakan Tayyip Erdoğan medyadan olağanüstü şikâyetçi; daha geçen gün “Sen ne karışıyorsun benim kongrelerime ya!” diye kürsüden meydan okudu. Gazeteler elbette öncesi ve sonrasıyla parti kongreleriyle ilgilenecekler; kongre ertelenmişse bunun sebebini de araştıracaklar... Partilerin içine ellerini uzatıp hizipçilik yapmak ise gazeteler ve gazetecilerin işi değil; onu da geçmişte mebzul miktarda yaptıklarını biliyoruz.
Tayyip Bey'in bugünden geçmişe bakıp haline binlerce kez şükretmesi gerekiyor. 28 Şubat'a bakıp şükretmeli... 2001'de yaşanan krizle başlayan süreçte Bülent Ecevit'e reva görülen medya ızdırabına bakıp şükretmeli... 1989 sonrasında medyanın Turgut Özal'a yaşattıkları ise bugün için binlerce hamd ve şükrü hakediyor... Hatta ve hatta Süleyman Demirel'i AP'ye genel başkan yapmalarından bir süre sonra başlattıkları tezvirat kasırgası bile bugünle mukayese edilir gibi değil...
Okurların çoğu genç, yaşı müsait olanlar da çabuk unutuyor; bu sebeple “Basın Süleyman Demirel'e kök söktürmüştü” cümlesiyle sarsılabilirler... Evet, 'Çoban Sülü' diye sempatik gösterecek yazı dizileriyle bir 'basın ürünü' olarak siyasete soktukları Demirel'le de takışmış, hiçbir ölçü tanımayan yayınlarıyla iffet ve namusuna bile dil uzatmışlardı.
Şaşıranları daha da şaşırtacak müthiş ayrıntılarla örülü bir 'kara sayfası'dır o dönem Türk basını için... Simavi Biraderler'in büyüğü tarafından yayımlanmakta olan 'Günaydın' gazetesi birkaç ufak-tefek işini hallettirmekte zorlandığında “Ülkede gerçek güç kimmiş, öğrensinler bakalım” mücadelesini başlatmıştı iktidara ve Demirel'in şahsına karşı...
Ufak-tefek işlerden biri, Hasan Cemal'e göre, Haldun Simavi'nin evi için satın aldığı iki klozetin gümrükte takılı kalması, teslim almak için yapılan bütün girişimlerin boşa çıkmasıydı... İki klozet yüzünden hükümet devirmeye kalkan bir basındır bizimki...
Muammer Kaylan, 'Kemalistler' kitabında çocuklarının İngiliz mürebbiyesinin de bu işe âlet edildiğinden söz ediyor; savaşın bir yerinde 'İngiliz casusu' olduğunu ileri sürerek mürebbiyeyi Demirel'in sınırdışı ettirdiğini yazıyor. Başka bazı kaynaklarda ise, savaşın bir sebebi olarak gösteriliyor İngiliz mürebbiye; ülkeye turist vizesiyle giren mürebbiyeye çalışma izni verilmediği için açılmış savaş...
Gümrüğe takılan iki klozet ile bir mürebbiye yüzünden Türkiye'nin bütün dengelerini sarsmaya koyulmuştu Simavi Biraderler... Biri Günaydın'da Demirel'i ve ailesini doğrudan hedef alan yayınlar yapıyor, diğeri ise Hürriyet'te seçimden daha yeni muzaffer çıkmış başbakana istifa çağrısı yapan başyazılar yayımlıyordu.
Haldun Simavi'nin gazetesi işi Demirel'in iffet ve namusuna saldırıya kadar vardırdı...
Nazmiye Hanım'ın ayakkabılarını satın aldığı mağazanın sahibi Osman Nuri Tepe bir trafik kazası sonucu vefat etmişti. Ankara'da o tür esnaflar vardır; Osman Nuri de o yıllarda Genelkurmay Başkanı olan Org. Cemal Tural'ın tanıdığıydı ve onunla görüşmeleri yüzünden dikkat çekmiş, istihbarat tarafından takibe alınmıştı.
Org. Tural daha sonra iktidarı devirmek için darbe girişimi başlatacak, bazı sivil kurumları teftişe kalkıştığı görülünce Demirel-Sunay ikilisi tarafından emekliye sevk edilecekti...
Günaydın, ayakkabı mağazası sahibinin kardeşi Ali Tepe'yi bulmuş, elinden Noter'e de tasdik ettirdikleri, “Ağabeyim Nazmiye Demirel'le yakın arkadaştı, ayakkabıları evine kadar gidip teslim ederdi, o sebeple öldürüldü” ifadesini tam sayfa habere dönüştürmüştü.
Sonra? Sonrasını Hasan Cemal anlatsın: “Simavi ve Günaydın Gazetesi bu olaydan sonra tutumunu giderek sertleştirdi. Gazetenin her yeni sayısında Demirel hakkında yeni bir iddia ve yolsuzluk haberi gündeme taşınıyordu. (..) Süleyman Demirel başkanlığındaki hükümet tüm bu iddialar karşısında fazla direnemedi ve Demirel kabinesi 11 Şubat 1970 yılında daha 4 ayını doldurmamışken düşürüldü. Klozetle başlayan muhalefet, hükümetin düşürülmesine kadar varmıştı. Bazı iddialara göre bu anlaşmazlık Türkiye'yi 12 Mart muhtırasına da götürdü.”
“Bizim basının genleri böyle” diyorum da inanmıyorsunuz.