İki emanet mesaj

xxxx111

Sizin kanallarınız olabilir, beni İlker Başbuğ Paşa'yla görüştürebilir misiniz?” Bu son cümleyi sarf edene kadar karşımdaki kişinin televizyon aşinalığından öteye gitmeyen binlerce başka insandan farklı olabileceğini düşünmemiştim. Televizyon evde aile boyu izlendiği için, sıklıkla ekrana çıkanlara 'hane halkından biri' muamelesi yapar bizim millet. Yaşını-başını almış, devlet tecrübesi olduğu anlaşılan biriydi yolumu kesen... Meğer muradı, Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ'a kanal bulmakmış...

Söyleyeceğini bana emanet etti. Basit bir akıl yürütme onunki. İlginç olabilir diye size de aktarmaya karar verdim.

İlker Başbuğ'un bir gazetede üç adet fotoğrafı çıktı. İkisinde, başında kasketiyle bir duvarın önünde duruyor; üçüncü yine aynı mekânda çekilmiş dindar bir Musevi olduğu anlaşılan biriyle 'asker hatırası' türü bir fotoğraf... Fotoğrafları yayınlayan gazete adını vermeyip 'bir devlet memuru' bilgisiyle yetinmişti; ertesi gün Hürriyet ve Vatan'dan öğrendik o kişinin İlker Başbuğ olduğunu... Birkaç yıl önce İsrail'i ziyaret ettiğinde, Kudüs'teki ünlü 'Ağlama Duvarı' önünde çekilmiş o fotoğraflar...

“Ne var bunda?” denilecek kadar basit bir olay. Ancak üzerinde düşününce bir 'gıllıgışlılık' olduğu akla gelmiyor değil. Nitekim, önümü kesen zat, “Basite alanlar çıksa bile Paşa bunu ciddiye almalı” dedi. Şundan dolayı: O fotoğrafların çekilmesi gerekmeyebilirdi çünkü...

İsrail'e giden yabancı devlet görevlileri, bizdeki Anıt Kabir ziyaretinin bir benzeri olarak 'Holokost Müzesi'ne (Yad Vashem) mutlaka götürülür. Bugüne kadar İsrail'e gidip de o müzeye uğramamış önemli kimse yoktur. Hikmet Çetin, Tansu Çiller, Süleyman Demirel ve Abdullah Gül'ün resmi ziyaretlerini izledim, hepsi ziyarette bulundu. Âdet olduğu üzere oraya giden başına ya takke (kippa) takıyor, ya da kasket-şapka gibi bir şey giyiyor.

'Ağlama Duvarı' ise hiçbir rezmi gezi programında bulunmuyor. Dinî bir yer orası çünkü. Çok merak edeni götürüyorlar elbette, ancak uzaktan baktırıyorlar. Ben bugüne kadar İsrail'e giden devlet büyüklerinden birinin bile Ağlama Duvarı önüne götürüldüğünü hatırlamıyorum. Merakımdan ben gittim, ama onlar gitmedi.

“Sorun da bu” dedi yaşlıca adam. “Paşa'yı hem duvara götürmüş, hem de fotoğrafını çekmişler. 'Basına kim servis etti?' merakındaysa 'Ağlama Duvarı'na gitme, orada poz verme teklifinin kimden geldiğini düşünsün.”

Kafam bu düşünceyle karışık, bilge saydığım bir eski politikacıya işittiklerimi anlattım. Fotoğraflardan haberi yokmuş, fazla ilgilenmedi. Buna karşılık, “Benim de Tayyip Bey'e bir mesajım var; iletirsen memnun olurum” dedi.

Bilge dostum, şimdilerde olup bitenleri tek bir olayla açıklayanlardan. “Farklı teoriler üretenlere itirazım yok; onların dedikleri de doğru olabilir elbette” dedikten sonra kendi tek boyutlu tezini özetledi: “Şu anda olup-biten her şey hükümetin Ağustos ayı başında yapılacak Yüksek Askeri Şura'da (YAŞ) belirlenecek yeni komuta kademesine müdahale edeceği varsayımıyla ilintili.” Yargıda, siyasette, hatta dış politika alanında yaşanan her şey...

“Bizde askerin işine karışmama bir teamüldür. Uzun yıllar içerisinde iki kez bozuldu teamül: İlkinde (1977) Org. Namık Kemal Ersun'un önünü kesti Süleyman Demirel; diğerinde de Turgut Özal Org. Necdet Öztorun'un (1987) önünü... Bu iki olay dışında hep askerlerin tercihleri belirleyici oldu.”

Org. Ersun'un önünün kesilmesi 12 Eylül'ün önünü açtı; emekliliğini bekleyen Kenan Evren yoluna devam edip darbesini yaptı.

Dostumun sağdan-soldan işittiğine göre, birileri, askerlerin kulağına “Müdahale edecekler” diye fısıldıyormuş. Hükümete de yakın birilerini tanıyan birileri komutanla gizlice buluşup bu tür bilgileri aktarıyormuş: “Falancadan duydum, o filâncaya yakındır, ona sizin için 'boşuna hazırlanıyor' demiş...”

Yaşadığımız sıkıntıların sebebi bu kadar basit olabilir mi gerçekten?

“Geçen dönem de aynı huzursuzluğu Org. Yaşar Büyükanıt üzerinden yapmışlardı, son iki yılı bu yüzden gerilimli geçirdik” dedi bilge dost: “O huzursuzluğun da arkasında hükümet ve hükümete yakın birileri olduğu iddiası etrafta dolaştırılımıştı. Şimdi de aynı şeyi yapıyorlar.” Hükümete yapışmayacağı için yakın görünen birilerini suçlayarak...

Mesaj? Mesajı şu: “Başbakan Tayyip Erdoğan uygun bir biçimde üst düzey gerilimi azaltacak bir açıklama yapmalı; ister ilgilisinin kulağına, ister kamuya.” Böyle bir açıklamanın ortalığı rahatlatacağına inanıyor dostum.

Org. Başbuğ'a veya Başbakan Erdoğan'a gizlice iletmek yerine, bana tevdi edilmiş iki mesaj emanetini Kulis aracılığıyla duyuruyorum işte.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.