İki buçuk yıldır İstanbul’dan uzaktım. Memleketim Giresun’a yerleştim.
Kalabalıklardan uzaklaşmak, hengâmelerle boğuşmamak, trafik derdini çekmemek, daha doğrusu kafamı dinlemek için yerleştim Giresun’a.
İyi mi yaptım, kötü mü yaptım.
İyi yaptım. Çünkü artık stres içerisinde değilim. Bitkin değilim. Yorgun değilim. Ayrıca burada toprakla uğraşıyorum az çok. Özüme döndüm yani.
Kötü yaptığım da düşünülebilir.
Çünkü İstanbul muhteşem şehir geçmişiyle, tarihiyle, kültürüyle.
Bunlardan mahrum kaldığım için kötü yaptım diyebilirim.
Ama buna rağmen artık İstanbul çekilmez hale geldi.
İstanbul’da yaşanmaz, İstanbul’da gezilir, tozulur, vakit geçirilir.
Bu yaştan sonra İstanbul’da yaşamak çok zor geliyor bana.
Giresun’a geldim; bol bol kitap okuyorum.
Okumak Giresun’da hayatımın bir parçası oldu diyebilirim.
Pek klasik olacak ama bedenen burada olsam bile ruhumun derinliklerinde hep o Aziz İstanbul var.
Yine de arada bir gidip İstanbul’u teneffüs edeceğim.
Çünkü orada kadim dostlarım var.
Orada biriktirdiğim anılarım var.
Orada atalarımın tarihi var.
Orayla sağlam gönül bağlarım var.
…
İki buçuk yıl aradan sonra İstanbul’a gelmek nasip oldu, üzücü bir olay vesilesiyle.
Küçük ağabeyimin değerli eşini, yengemizi kaybettik. Bu üzücü haberi alır almaz özel aracımızla yola koyulduk.
Ölüm…
İnsanı derinden sarsan bir şey.
Sevdiğin kişiyle artık dünyada olamayacaksın.
Çevremde birkaç yıldır yaprak dökümü devam ediyor.
Dostlarımdan, akrabalarımdan çok kişi ahirete göç etti.
Ölümün nefesini artık daha fazla hissediyoruz ensemizde.
13 saatlik araba yolcuğundan sonra İstanbul’a, cenaze evine ulaştık.
Yengem evlendikten birkaç sene sonra şeker hastalığına yakalanmıştı.
Yıllardır bu hastalıktan çok çekti.
Sıklıkla şeker komasına giriyordu ama vefakâr ağabeyim onun eli ayağı oluyordu.
Yengem böbreğini kaybetti, babam ona böbreğini verdi. Son zamanlarda gözünün biri de sadece yüzde beş görüyordum.
Organlar yavaş yavaş iflas etmeye başlamıştı.
Dünyada bir kızı vardı, Yaren kız.
Onun kolları arasında son nefesini verdi.
Arkada bir taraftan yıllardır çilesini çekmiş, onu sevgisiyle bezemiş ağabeyim, bir taraftan da boynu bükük bir yetim kızcağız bıraktı.
Rabbim merhametiyle muamele eylesin yengemize. Sizlerden de birer Fatiha bekliyorum.
Cenaze işlerimiz bittikten sonra İstanbul’u gezeyim istedim.
İstanbul hiç değişmemiş hatta daha da kötü olmuş.
İstanbul’u yöneten yeni bir anlayış gelmiş ama değişen hiçbir şey yok.
O anlayış İstanbul’u daha da beter hale sokmuş.
O güzelim İstanbul zaten çekilmezdi, şimdi de çıkılmaz hale gelmiş.
Toplu taşıma araçlarına bindim, benim iki buçuk yıl önce bıraktığım gibi.
Hiçbir fark olmaz mı?
Yeni bir anlayış gelmiş ama değişen hiçbir şey olmadığı gibi hep kötüye giden bir şeyler olmuş.
Trafiği daha da berbat olmuş.
Toplu taşıma araçlarına binilecek hal kalmamış.
İstanbul’un o eski hali gitmiş, bitik bir hale bürünmüş.
Hiç olmazsa o toplu taşıma araçlarındaki anonsu olsun değiştiremez mi insan?
Eskilerin devamı olmuş, yeni bir anlayış, yeni bir şey getirilmemiş.
Yazık etmişler İstanbul’a.
İstanbul’u, çoğunlukla İstanbul’un kıymetini bilmeyenler doldurmuş.
Her yere binalar dikilmiş.
İnsanlar arasında ülfet, muhabbet kalmamış.
Üzüldüm cidden bıraktığım İstanbul’a.
Umarım ki bu yeni anlayış artık İstanbul’a hükmetmez.
Hükmetmesi cidden eşyanın tabiatına aykırı bir durum.
İstanbul’u İstanbul gibi düşünen, İstanbul gibi duruşu olan, İstanbul gibi kültürü olan, İstanbul gibi vakarı olan, İstanbul gibi çalışan, İstanbul gibi edebi olan, İstanbul terbiyesi olan çelebi ruhlu bir insanın yönetmesi gerekmez mi?
İstanbul unutmayı sevmez.
İstanbul yalanı dolanı sevmez.
İstanbul hak yemeyi sevmez.
İstanbul kendine düşman olanı sevmez.
İstanbul kültürsüz, aymazı sevmez.
İstanbul tembeli sevmez.
Onun için İstanbul’u düşünerek yerel yönetime birilerini seçin.
Tekrar bir beş yıl daha böyle bir anlayış yönetirse, İstanbul için çok ah vah ederiz, bilesiniz.