İki ayaklı Vicdan Olmak

Bilgin ERDOĞAN

İki ayaklı Vicdan Olmak

İki ayaklı vicdan diyebileceğimiz yiğitler ve hatta cemaatler vardır yaşadığımız dünyada. Adalet deyince dik durmasını bilen, masumun ve mazlumun hakkını savunma adına bedel ödeyen kaliteli yürekler . Yığınların, maddesinin enkazı altında kaldığı şu dünyada, insanların evlerinin yıkılmaması için işgal buldozerlerinin altında ezilmeyi göze alabilenler…Bir Latin şairinin ifadesiyle “ İnsanım, ve insanla ilgili olan hiçbir şey bana yabancı değildir” (Homo sum, humani nil a me alienum puto) diyebilenler.

Bu hali özetleyen anahtar kavram, empatidir kanımca. Kendi acısına ağlamak her kişinin işi ,başkalarının acılarına ağlayabilmek er kişinin işidir. Böylesi er kişileri öncelikle tanımak ve takdir etmek gerekir.

Yeni Şafak gazetesinin verdiği habere göre Doğan Kasadolu isimli bir Musevi işadamından Mavi Marmara olayı ile ilgili cesur açıklama geldi. Musevi olmanın İsraili desteklemek anlamına gelmediğini ve İsrail'in Mavi Marmarada tam bir fiyaskonun altına imza attığını cesurca ifade etti.

“The Guardian” gazetesinin belirttiğine göre George Galloway, Oxford ünivesitesinde bir İsrailli öğrencinin konuşması üzerine “Ben İsraillilerle tartışmam “ diyerek salonu terk ettiği belirtiliyor. İngiliz Hükümeti'nin en sert muhaliflerinden İskoç asıllı Londra milletvekili George Galloaway, İsrail zulmüne karşı müslüman mazlumları savunucu konuşmalar yapan , Filistin yanlısı ve işgal karşıtı fikirleriyle bilinen İslam dünyasının bir gayri müslim savunucusu … Filistin konusuna ismi Ahmed yada Mehmet olan birinin değil adı George olan bir gayri müslimin duyarlı olması nazara verilmesi gereken bir konu olduğunu düşünüyorum.

Filistin deyince akla ilk gelen isim kuşkusuz Edward Said tir. 1978 yılında yayınlanan "Oryantalizm" (Şarkiyatçılık) üzerine yaptığı çalışmayla ve Filistin üzerinde hassasiyetiyle tanınan 2003 yılında vefat eden Edward Said, Anglikan Kilisesine mensup bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş bir gayri müslimdi. Ancak onun müslüman olmaması vicdansız olacağı anlamına gelmiyordu. “Filistin Sorunu” kitabıyla dünyada ezilen bir halk olan Filistinin savunuculuğunu yapmıştır. İsrail tarafından Nazi olarak itham edilen Said, yıllarca Yaser Arafat ile beraber çalışmış ancak daha sonra barış karşıtı olduğu gerekçesiyle araları açılmıştır. O, müslüman dünyanın, gayri müslim bir müdafii idi.

Aliene Rachel Corrie ise ABD'li bir barış gönüllüsü olarak mazlum Filistin halkı için yeryüzünün damarlarına kan veren iki ayaklı vicdanlardan biri. İ nsanlığın maddesinin enkazı altında kaldığı bir dönemde o insanlığın yüksek onuru için buldozerin altında kalan güzide bir insan.Kimi müslümanlar evlerinden dahi çıkamazken, Rachel Corrie, Gazze Şeridi'nde Filistinlilerin evlerini yıkmak üzere harekete geçen bir İsrail buldozerinin önüne çıkmış ve bu buldozer tarafından ezilerek öldürülmüştür. Annesine yazdığı mektupta şöyle diyordu : “"Dünyada böyle bir zulmün kıyamet koparmadan gerçekleştirilebileceğine inanamıyorum.Canımı yakıyor, geçmişte de yaktığı gibi, dünyanın böyle korkunç bir hâle gelmesine göz yumuşumuza tanıklık etmek”. Rachel Corrie iki ayaklı bir vicdandı.

  İsraile ve Siyonimze karşı olmak için müslüman olmak gerekmiyor. İnsan olmak bunun için yeterli. Hatta vicdan sahibi bir Yahudi olmak dahi İsraile ve siyonizme karşı mücadele etmek için yeterli. Referansı Tevrat olan ehli vicdan Musevileri unutmamak lazım.

Joel Teitelbaum (1887-1979) hayatı boyunca Siyonizme karşı mücadele veren bir Yahudi din adamı.Satmar hareketinin kurucusu. Ortodoks ve aşırı muhafazakar bu grup Siyoinizme ve İsraile karşı duruşlarıyla bilinen dindar bir Yahudi cemaati olarak biliniyor. İsrail’in işgalini kınayan ve sorgulayan konuşmalarıyla biliniyorlar. İsrail’in varlığını ve siyasetini dini gerekçelerle kınayan bu haraketi elbette bebek katleden İsraille bir tutmamak gerekir. Vicdan felç olmamışsa kim olursa olsun mazlumlara sahip çıkanlar hep olacaktır.

İsraildeki yapılanmayı şeytani bir yapılanma olarak gören dindar ve vicdanlı Yahudilerin Neturei Karta hareketide bu bağlamda hatırlamamız gereken örgütlerden. Her fırsatta İsraili lanetleyen ve hatta Osmanlı yönetimini özlediklerini söyleyen ve Filistinde yapılan mezalimin asla Tevrat ile bagdasayamayacagini haykıran bu grubun samimi ve insaflı bir Yahudi cemaati olduğunun hatırlatılması gerektiğini düşünüyorum.

Hristiyanlar arasında ise Quaker, Mennonite Kilisesi ve Brethren Kiliseleri, Hristiyan pasifizmini savunan ve isgallerin ve savaşların Hristiyan öğretileriyle asla bağdaşmayacağını belirtenlerden.

Quakerlar, 17. Yüzyıl ortalarında George Fox tarafından kurulan mevcut Hristiyan mezheplerini savaşçı ve saldırgan oldukları için elestiten ve teolojik ve insani gerekçelerle zulmün karşısında durmaya çalışan bir Hristiyan grup olarak biliniyor. Quakerlar özellikle tarihte köleliğe karşı mücadele verdikleri için yasaklı mezhep olarak kabul edilmişler ve diğer Hristiyan mezhepler tarafindanda dislanmislardir.

Pensilvanya eyaletinin kurucusu William Penn önceleri Anglikan kilisesine mensup olup sonra Quaker öğretilerini benimseyenlerden. William Penn, Oxford’da öğrenim gördüğü sırada ü nivesitenin Anglikan kilisesine bağlı olmasını eleştirdiği için Londrada hapse alınmış ve daha sonra Old Bailey’de yapılan duruşması ertesinde, kendisine Amerika’da toprak verilmesi karşılığında öne sürdüğü haktan vazgeçmiştir.Böylece, 1681 yılında Pennsylvania eyaleti doğmuş ve Pennsylvania topraklarında, bütün yasaklanmış mezhepleri benimseyenler toplanmıştır.

Filistin konusunda bugün özellikle Batı Şeria bölgesinde İsraili ,her türlü ırkçılığı ve siyonizmi lanetleyen ve motivasyonlarını Hristiyan ogretilerinden alan Quaker isimli ana-babtist Hristiyan oluş umdur.

Fetih sırasında müslüman olan Hakim bin Hizan Allah resuluna sorar: Ey Allah'in resulü ! Ben daha önce Allah için ibadete kapanır, adak verir ve köle azad ederdim. Bunun için bana ecir var mi? Allahresulu (sav) şöyle der : Sen işte bu iyiliklerin sayesinde iman ettin. (Buhari,Zekat) Hakim bin Hizan kaliteli bir insandı ve  Fetih sırasında müslüman oldu.

Bir başka misal ise Sa'sa bin Naciye’dir. Bu zat cahiliye döneminde diri diri gömülen 360 kız çocuğunun kurtulmasına vesile olmuştur. Her bir çocuk için iki tane 10 aylık gebe deve infak etmiştir. Allah resulü (sav) ise bu zatla ilgili olarak işte İslami bulman bu amellerin sayesinde oldu der.(Taberani, Fethul Bari) Tüm bunlar gösteriyor ki bu anlamdaki takva, hidayete vesiledir.

 Kanımca dünyadaki insanlar peygamberin dört amcasına benzer. Hamza gibi olanlar müslüman olan ve müslümana sahip cikanlardır.İkincisi Abbas gibi olanlar ve nötr konumdaki insanlar. Üçüncüsü yukarda anlatmaya çalıştığım Ebu Talib kategorisinde olanlar yani müslüman olmadığı hale müslümana ve mazlumlara sahip çıkanlar. Habesitan kralı Necaş i’yide bu kategoride değerlendirmek lazım. Dördüncü tip ise Ebu Leheb gibi olanlar. Vahyin lanet ettiği Ebu Leheb ile vefatından sonra Allah resulu’nun hidayeti bulamadığı için gözyaşı döktüğü Ebu Talibi birbirinden ayırmak vefa ahlakının bir gereğidir.

Müslüman olmadan insan olabilmek mümkün; ama insan olmadan Müslüman kalabilmek mümkün değil.Zira hidayet, aklın,fıtratın ama önce vicdanın vahiy ışığında buluşmasıdır.Vicdanın üstünü örtmek vahyin üstünü örtmek gibidir.Vahyin sesi, vicdanın sesidir.

Öyleyse ey müslüman ! Sana yakışan iki ayaklı vicdan olabilmendir. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.