Kürtlere sürekli Selahaddin Eyyubi’li çağrıda bulunan Başbakan Erdoğan, sorunu müzakere sürecine taşıdığı için tarihe Eyyubi, gibi geçme şansı yakaladı. Selahaddin Eyyubi, adalet ve mücadele anlayışı ile birçok parçaya ayrılmış olan Müslümanları tekrar bir araya getirerek tarih yazmıştı. Aynı hedefi ortaya koyan Başbakan Erdoğan, Ortadoğu’da yakaladığı sevgi ve Kürt sorununu çözmek için başlattığı yeni süreç ile Eyyubi’nin açtığı yolu izleyerek tarihe II. Selahaddin olarak geçmeye aday oldu.
-BDP ve CHP’yi unutmayalım-
Aynı şekilde iradesi sürekli olarak tartışılan BDP’liler de sergiledikleri olumlu duruş ile süreci taçlandırarak, tarih kitaplarında yer almaya aday oldular. Bu sürece sağduyusu ile destek veren yurttaşlar da sergiledikleri duruş ile çocuklarının daha iyi bir gelecekte yaşatmanın önünü açtılar. Tabi sürekli olarak rejim bekçiliği yapan CHP’nin lideri Kılıçdaroğlu’da tabanından gelen ağır baskıya rağmen müzakere sürecine verdiği destek ile unutulmayacaklar listesine ismini yazdırmayı başardı.
-MHP bütünlemeye kaldı-
Ancak MHP iyi bir sınav veremedi. Ama henüz sınıfta kalmış sayılmazlar. Bu işin bütünleme süreci var. O da şimdi başladı. Şimdi MHP, etnik milliyetçilikten yaptığı siyaseti arındırarak, eleştirmek yerine çözüm önerisini sunmalıdır. Önerdiği çözüm önerilerini kamuoyu ile paylaşıp, sınavı geçmeye çalışmalıdır. MHP, unutmamalıdır ki kendisine son notu halk verecektir. O da sandık olacaktır ki, ağır bir travma ile MHP’nin karşılaşması tesadüf olmayacaktır. Çünkü artık halk siyasilere, sorunlarını şiddetin diliyle değil, çözüm önerisi sunularak sağduyu içerisinde atılan adımlara göre not veriyor. Geçmişten kalan alışkanlıklarla hareket eden siyasiler 2002 yılında nasıl halk eliyle tasfiye edildiyse, yeni süreçte de halk iradesine sahip çıkmayanlara aynı hezimeti yaşatacaktır.
-Devlet bile geçmişi ile yüzleşiyor-
81 ilin hem kentsel hem de kırsal kesiminde yapılan anketlere göre Türkiye’de Kürt sorunun var olduğunu belirtenlerin oranı yüzde 80 iken sorunu yok saymak, sadece ve sadece teröre indirgeyerek güvenlik politikalarını dayatmak halkın gerçekleri ile savaşmaktan başka bir şey değildir. Tamam, MHP’nin hassasiyetini anlıyoruz ama ısrarla sorun ile yüzleşmekten kaçınmasını çözemiyoruz. Devlet bile geçmişi ile hesaplaşırken MHP’nin siyasi varlığını kimlik siyasetine bağlamasına anlam veremiyoruz. Ve en azından MHP’yi Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusundaki şiddet konusunu anlayabilmek için, görünen karışıklıkların ardındaki sorunları doğru bir şekilde analiz etmeye davet ediyorum. Ulus devlet paranoyalarının ortaya çıkardığı uygulamaların Türkiye’de verdiği zararı da görmeye…
-Tatlı su aydınları nerede-
Birde çözüm önerilerine bakmak lazım. İşte burada bir tıkanıklık olduğu kesin. Sürece hemen herkes destek verirken, aydınların; çözüm noktasında kamuoyuna öneri sunmaktan çekindiklerini görüyoruz. Oysa asıl şimdi konuşma zamanı. Yıllardır konuşturulmamaktan şikâyetçi olan çevrelerin sadece destek vererek süreci geçiştirmeleri akıl tutulmasından başka bir şey değildir. Düşünce özgürlüğünü demokrasinin temel ilkesi olarak yıllardır savunanların önlerinin açıldığı bir dönemde sessiz kalmaları oldukça manidardır. Barış iklimini AK Parti başlattı diye rahatsızlık duyarak sessiz kalıp, “İyi bir adım” demekten öte tek kelime etmeyen ‘tatlı su aydınları’nı okyanusa davet ediyorum.
Not: Şiddetin panzehirinin şiddet olmadığı açıktır. Ve Türkiye, etnik kimliklere göre şekillenen bir devlet olmamalıdır…Devlet ile halk arasındaki kopukluğun sebepleri masaya yatırılmalı, farklılıklar bir zenginlik olarak algılanmalıdır. Şimdi ırkçılığı reddedip, kardeşliği önceleme zamanıdır.