Abdülhamid Han kendisini sevenler için Ulu Hakan, sevmeyenler için Kızıl Sultandır.
Peki doğrusu ne? Kızıl sultan mı? Ulu hakan mı?
Hadi birlikte derinlere inelim biraz…
Sultanın yaptığı en önemli işlerden biri içteki ve dıştaki saldırılara karşı Hamidiye Alaylarını kurmasıdır. Doğu Anadolu da Ermeni hareketlerine karşı kurduğu bu alay ile bölgelerde büyük ölçüde asayişi sağlamış, Ermeni isyanını bastırmıştır.
Ve bu sebeptendir ki, Ermeni asıllı Fransız yazar, Albert Vandal sultanın hakkında kan döken sultan anlamında " Kızıl Sultan" yakıştırmasını yapar. Ve bu Kızıl Sultan sloganı ile genç nesilleri yanıltmayı başarır. Bilakis günümüzde kendini milliyetçi zannedenler dahi bu yakıştırmaya inanır…
Sultan, tahta geçtiği andan itibaren Memlekette büyük bir imar ve eğitim seferberliği başlatır. Arkasından pek çoğu kendi şahsi parasından olmak üzere okul cami, köprü, hastane, çeşme gibi tam 1552 eser bırakır.
Onun Tahttan indirilmesinin hemen ardından imparatorluğun dörtte üçü elden çıkarılmış ve bu gün dahi orta doğu’da sulh ve sükun sağlanamayacak kadar çıkmaza girmiştir. Çünkü o yabancılara toprak satışını yasaklayan bir yasa çıkartmıştır. Buna rağmen İttiat ve Terakki komitesinin ilk icraatlarından biri Filistin dahil olmak üzere memleket topraklarının satışını sağlamak olmuştur.
Onun için vatan, milletin ortak malıdır ve asla satılamaz. Bu sebeptendir ki şu gün orta doğu siyonizm’in oyuncağı haline gelmiştir. Enver Paşa, Cemal Paşa, Talat paşa tarafından devamlı olarak çalışmaları engellenir.
1909yılında tarihe "31 Mart Vakası" olarak geçen, bütün bir yüzyılın kaderini değiştiren bir olay yaşanır. Kandırılmış bir kısım insanlar birinci ordudaki birliklerden bir kısmını arkalarına alarak "şeriat isteriz!" diye meydanlarda bağırmaya başlarlar, Ulema sınıfının "bu isyanın şeriatla ilgisi yoktur" diye bildiri yayınlamalarına rağmen, bu bir "din ayaklanması" diye düzmece bir irtica olayı sahnelenir.
Tahttan indirildiğinde yüksek bir veli derecesinde olan Büyük Hakan: "Bu Cenabı Hakkın bir Takdiridir." diyerek elinde muazzam kuvvetler olduğu halde müdahale etmeden tahtı hemen terk eder. Çünkü yıllar önce Şeyhi ona 33 yıl hüküm süreceğini söylemiş bu sebepten hiç direnmemiştir.
Bu isyandan sonra Osmanlı Devleti daha fazla ayakta kalamayacaktır.
Ordu komutanı olan MehmetŞevket Paşa, hiçbir Osmanlı hükümdarına nasip olmayan bir iktidarla ülkeyi yaklaşık 4 (dört) sene dilediği gibi yönetmiştir.
"Ülkeyi pislikten temizliyorum, sizi korkularınızdan kurtarıyorum, korktuğunuz geçmişinizden sizleri sıyırıyorum" diyerek Osmanlı Devletine ait bütün jurnalleri yaktırmış, Osmanlıya ait bütün ihbar mektuplarını, yazılı kararları, devletin tüm bilgilerini, yani Osmanlı belgelerini yok etmiştir.
Abdülhamit Han 31 Mart vakasını hatıralarında şu şekilde anlatır.
"Olayların ve acemi idarenin her gün bir suretle izhar ettiği tahrik edici olaylar elbette infilak edecekti. Hatta 31 martın bu kadar tehiri bile şayanı hayrettir. Hiç kimseye bir hesap vermek zorunda olmadığım bir zamanda yemin ederek temin ederim ki ben bir fenalık olmaması için elimden geldiği kadar çalıştım."
Bir iddaya göre de 31 Mart vakası İttat ve Terakki ve İngiltere'nin onu tahttan indirmek için hazırladığı planın bir parçasıydı. Abdülhamid Hana Filistin sebebiyle husumet besleyen mason teşkilatları ona misilleme olarak bu olayı tertiplemişlerdi.
Nitekim onun tahttan inmesinin hemen akabinde Yahudiler Filistin'de toprak satın alma izini’ni koparmışlardı. Ve İmparatorluk hızla parçalanmış vatan toprakları satılmaya başlamıştı. Bu İngilterenin istediği bir şeydi ve istekleri gerçek olmuştu.
O tarihlerde Yahudiler, Filistin'den toprak istemişlerdi; Doktor Theodor Herlz, 1896 yılında İstanbul'a gelerek, padişahla görüşmüş ve Filistin karşılığında, padişaha 20.000.000 (yirmi milyon) sterlin vermeyi ve de Osmanlının bütün borçlarını ödemeyi teklif etmişti.
Daha da ileri giderek "Musevilerin etkin bir yardımı olmadan, mali sorunların çözümünde Osmanlı Devleti'nin hiç bir başarı gösteremeyeceğini" vurgulamaktan da geri kalmamıştı. Theodor Herlz, huzurdan ayrıldıktan sonra, padişah, yanında gelen arkadaşına hitaben: "Eğer Bay Herlz, senin benim arkadaş olduğun gibi arkadaşın ise, ona söyle bu meselede ikinci bir adım atmasın. Ben bir karış dahi olsa toprak satmam, zira bu vatan benim değil, milletime aittir" demiştir
Abdülhamit Han Kuran'a ve Peygamber sünnetine sımsıkı sarılmış çok dindar bir insandı. Kızı Ayşe Sultan bunu anılarında şöyle anlatır;
"Babam doğru ve tam itikata sahip bir müslümandı. Namazını hiç kaçırmaz, ramazanlarda namazını Süleymaniye Camiinde kılardı. Orada açılan sergilerden de alışveriş ederdi. Sarayın hususi bahçesinde beş vakit Ezan-ı Muhammedi okunurdu. Babam devamlı olarak "din ve fen" derdi. Bu ikisine de itikat etmenin caiz olduğunu söylerdi".
İlk kız okulları Dar-ül Muallimat onun zamanında açıldı. Bilinenin aksine okuma seferberliği onun zamanında başlatıldı.
Fatma Pesend Hanım ile evliliğinden bir sene sonra Hatice sultan isminde bir yavruları dünyaya gelir. Ancak hatice sultan 8 aylıkken kuşpalazı olup vefat eder. Bunun üzerine Osmanlı imparatorluğunun ilk çocuk hastanesi olan Şişli Etfal Hastanesini yaptırır. Eşi fatma hanım da tahttan ininceye kadar hastanenin idaresinde çalışır.
1906 yılında ise Ok meydanındaki Darülacezeyi kurar. Yine onun zamanında petrol araştırması raporlarında Musul, Kerkük, Bağdat ve Erbil'de gösterilen petrol yataklarının yanında Diyarbakır, Mardin, Bismil, Siirt, Hakkâri gibi yerlerde petrol yataklarını tesbit ettirir. Bu bilgiler ve devlet için yaptığı bu çalışmalar elbette dış güçleri çok rahatsız edip onların huzurunu kaçıracaktır.
Atatürk’ün birçok inkılâpta Abdülhamit Hanın projelerini geliştirdiğini bazılarında projeleşmeyen ama heyecan halinde duyulmuş olan yeniliklerin Atatürk'te olgunlaştığını görmemek mümkün değil…
Abdülhamid Han zamanında başlayan devlet öncülüğündeki sanayi kalkınması Atatürk zamanında şu başarılarla devam ediyordu…
İplik bez ve kumaş fabrikaları, Kayseri uçak fabrikası, bankalar, Tarım Kredi Kooperatifleri, Türkiye Malzeme Ofisi, şeker, çimento, süttozu, gülyağı, kükürt, zehirli gaz maskesi şişe ve cam sanayi.
Ayrıca kuduz mikrobunu bulan Pastöre de araştırmaları için kendi cebibden yüklüce bir para yardımında bulunduğu bilinir.
Tahttan indirildikten sonra önce Selanik'e sürülmüş, kendisine birçok işkenceler yapılmış ve Selanik'in düşman işgali altında kalma ihtimaline karşın İstanbul Beylerbeyi Sarayı'nda oturmaya mecbur edilmiştir. Büyük Hakan 1918 senesinin 10 Şubat'ında Beylerbeyi sarayında hayata gözlerini yummuş, Divan yolundaki Sultan Mahmud Türbesine, amcası Sultan Abdülaziz ile dedesi İkinci Mahmud'un yanına defnedilmiştir.
Çok ibrettir ki cenazesinde en hararetli düşmanları, onun aleyhinde olanların bile ağladığı söylenir.
Memlekete yaptığı hizmetler anlatmakla bitip tükenecek gibi değildir. İşte bundan bazıları :
Polis teşkilatının geliştirilmesi
Komiserlik ve baş komiserlik makamlarını ihdası
Ceza ve Ticaret Usulü kanunlarını çıkartması
Askeri dikimevleri, tersaneler, feshanelerin kurulması.
İstanbul İzmir limanlarının tahsis edilmesi
Hereke Halı ve Dokuma, Beykoz Deri, Yıldız Çini, Cibali Tütün, Yedikule İplik ve Havagazı, Kireç burnu Tuğla, Çubuklu Cam, Fabrikalarını işletmeye açılması. Zirai alanda haralar, örnek çiftliklerin tesis edilmesi;Ziraat, Baytar, İpek böcekçilik, Halkalı Ziraat, Orman ve Maden, Ticareti Bahriye, Mülkiye, Hukuk, Sanayi Nefise, Tıbbiye, Ticaret ve Hendese-i Mülkiye, Darul-muallim, Darülfünungibi her dereceden okulların açılmasıdır ki bugün hepsi dekullanılmaktadır.
Arkeoloji, Askeri Müze, Yıldız ve Beyazıt Kütüphaneleri
Gureba Hastanesi, Hamidiye Etfal Hastanesi, Yıldız Askeri Hastanesi ve bugünkü Darülaceze. Hamidiye çeşmeleri ve Terkos Su Şirketi. Kültür, Sanat ve Mimari gibi konulara önem veren ve ince ruhlu bir padişah olan Sultan İkinci Abdülhamid döneminde, özellikle yabancı mimarların faaliyetleri göze çarpar. Sultan İkinci Abdülhamid'in padişahlığı döneminde yerli ve yabancı mimarların yaptığı bazı eserler şunlardır;
İstanbul Askeri Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi, Yüksek Ticaret Merkezi, Tarabya İtalyan Sefareti, Haydarpaşa Tıbbiye Mektebi, Düyun-u Umumiye ve Karaköy Osmanlı Bankası, Karaköy Palas İş hanı, Maçka Palas, Ankara İş Bankası, İstanbul Maçka İtalyan Sefareti,
Haydarpaşa Garı, Sultanahmet'te Alman Çeşmesi, Sirkeci Garı, Kütahya Ulu Camii, İstanbul Yıldız Hamidiye Camii, Cihangir Cami ve daha pek çok eser ona nasip olmuştur.
Osmanlı Hanedanının modern Türkiyeye verdiği en büyük miras, Türkiyenin güçlü şahsiyetlerinin mirasıdır.
OSMANLI ruhunu taşımak demek,İnsanlığın ahlaki değerlerini korumak, konu komşuya karşı hak ve hukuka riayet etmek, iş hayatında dürüstlük, muhtaca yardım ve merhamet, eşe dosta ve aileye şefkat, samimiyet, adap ve arkan içinde sahip olduğu örf adet ananelere saygı duyarak bunları yaşatmak demektir.
Düşmanın dahi haklarına saygı ve hoş görü, her şeyden önce hakiki hak ve adaleti muhafaza etmek, yani özetle Osmanlı ruhu taşımak demek: Kuran Ahlakıdır.
Bu güne kadar OSMANLI hanedanları zalim, merhametsiz, nefsinin afetlerine uymuş, yozlaşmış gibi gösterilse de aslı asla böyle değildir...
Bu gün modern bir Türkiye varsa bilakis OSMANLI’NIN değerli mirasıdır…
Şimdi soruyorum size? Bu kadar hizmeti islami ve milli şuur ile yapan bir sultan;
Kızıl sultan mıdır? Yoksa ulu hakan mıdır?
Merak ediyorsunuz değil mi? Ben ne düşünüyorum diye? Bana göre; ‘’Cennet Mekan Sulatan II.Abdulhamid Han’’ Tüm kör gözlülere inat, Gönüller sultanı ve ULU HAKANDIR!
Ves… Selam…