Gündem Okumaları 1
Geçtiğimiz günlerde iki haber çok da dikkat çekmeden popüler konular arasında kaybolup gitti...
İlk haber şöyleydi:
“Kasetin mucidi Lou Ottens hayatını kaybetti.”
1960 yılında Philips'in ürün geliştirme biriminin başına geçen mühendis Ottens, ekibiyle birlikte kaseti geliştirmişti.
Hollandalı mühendisin 1963'te Berlin Radyo elektronik fuarında tanıtılan ve müziği erişilebilir hale getiren icadı, dünya çapında ses getirmişti. Piyasaya sürüldüğünden bu yana dünya genelinde satılan kaset sayısının 100 milyar civarında olduğu tahmin ediliyor...
Müzik dünyasında devrim etkisi yapan kasedin mucidi, Hollandalı Mühendis Lou Ottens Brabant eyaleti Duizel köyünde 94 yaşında öldü...
Ottens’in icadı 40 yıla yakın hayatımızda önemli bir yer tutarak 2000’lerden itibaren teknolojik gelişmelere yenilerek anılarda bıraktığı izi ile kaybolup gitti...
Tıpkı telgraf, teleks, faks, çağrı cihazı gibi... Tıpkı daktilo gibi...
Teknolojik gelişmeler baş döndürücü bir hızla her gün yeni heyecanlara kapılar açarken her şeyi değiştirmeye devam ediyor. Değişimi fark etmeyen ya da direnenler ile değişen teknolojinin yeni ürünlerine yenilenler devirlerini tamamlayarak ortadan kayboluyorlar. Çoğu zaman bu ürünlerle birlikte bazı şirketler ve sektörlerde ortadan kayboluyor. Geriye sadece “zamanın ruhunu iyi okuyup” gereken değişim ve dönüşümü yapanlar ayakta kalıyor.
İflas Eden Şirket 55 Milyon Sterline Satılır mı?
Yoğun gündem içerisinde kaybolup giden diğer bir konu da 232 yıllık İngiliz parakende zinciri Debenhams’ın isim hakkının satışıydı. Bu satışı ilginç kılan iki şey vardı aslında:
Birincisi Debenhams’ı alan firmaydı. Sadece internet üzerinden satış yapan ve 2006 yılında kurulan Boohoo iflas eden 232 yıllık İngiliz perakende devini satın almıştı. Yani yine zamanın ruhu işlemiş ve Pandemi şartlarının da katkısıyla Online alışveriş klasik alışverişe galip gelmişti.
İkinci ve daha ilginç olanı ise Boohoo’nun 55 milyon sterlini Debenhams’ın sadece “isim hakkına” yani “marka değerine” ödeyecek olmasıydı. Debenhams’ın 118 mağazası kapanacaktı...
Bu satışı daha ilginç kılan da buydu. Sık sık duyarız “marka değeri” kavramını... Dünyada ve Türkiye’de marka değeri yüksek şirketlere ilişkin her yıl listeler yayınlanır ve bu listeler oldukça da yakından takip edilir.
Özellikle global listeler çok önemlidir. İlk yüzde hangi ülkeden kaç şirket olduğu çok önemlidir mesela... Çünkü güçlü ülkelerin arkasında güçlü markalar yer alır. Gelişmiş ülkelerde MARKA, pek çok alanda işin yürütüldüğü arsa, bina, teknik donanım gibi fiziki varlıkların oranını çoktan aşmış durumda.
Marka değeriniz varsa (Bir algı yanılsaması olarak değil gerçek bir kabullenme olarak) ürün ve hizmetiniz rakiplerinizden daha çok satmakta ve daha yüksek fiyatları ödemeye razı bir müşteri kitlesine sahip olmaktadır. Üstelik burada daha yüksek bir “müşteri sadakati” söz konusudur.
İşte iflas eden bir firmanın isim hakkına ödenen 55 milyon sterlin tam olarak bunu ifade etmektedir. Tıpkı malın değeri gibi “marka” nında gerçek değeri pazarda belli olur. Burada gerçek bir markanın iflasa rağmen bulduğu değeri görüyoruz. Burada satın alınan şey 232 yıllık hak edilmiş “müşteri marka algısıdır”
unaltelekom@gmail.com