Batı sürekli ifade özgürlüğünden bahseder. Bu özgürlüğe savaş ortamında bile sınır konulmasını kabul etmez. Bir farkla ki; bu opsiyon kendi kültürü dışındakiler için geçerlidir. Batıda ifade özgürlüğünün fevkalade geniş olduğu, söz gelimi Amerika’da başkanın bile ağır eleştirileri göğüslediği söylenebilir. Bu birkaç açıdan gerçeği yansıtmaz.
-öncelikle Amerika'da başkan sanıldığının aksine güçlü filan değildir. Şimdi bu da nereden çıktı diye düşünebilirsiniz. Amerika’yı başkan değil lobiler yönetir çünkü... Herhangi bir lobiye sırtını dayamış olmayan başkan olamaz zaten... Bu lobiler aynı zamanda 'müesses nizam' adıyla bilinen yapılarla bağlantılıdır. Lobi çoktur ama başkanın seçilmesinde etkin olanlar müesses nizamla dirsek teması içerisindedir. Yunan lobisi, Ermeni lobisi gibi baskı grupları kullanışlı garnitür olmanın ötesine geçemezler.
Bir ileri aşama olarak müesses nizamı temsil edenler ya da ilişki içerisinde olanların da kendi başlarına olmadıkları, ‘uluslarüstü’ kimi yapılara rağmen bunların da bir şey yapamayacağıdır. İlk akla gelen masonluk teşkilatlarıdır ama onunla da sınırlı değildir. Moon Tarikatı, Falun Gong gibi örnekleri de vardır ki; bunlar dünyanın gidişatına yön verme iddiasındadırlar ve birbiriyle de ilişki içerisindedirler. Başkan bu amaçlar için kullanılmak üzere vitrinde tutulmaktadır o kadar...
-İkinci olarak sizin benim duyduğum eleştiriler dedikodu sınırını aşmaz. Sinek vızıldaması gibidir. Devletin çıkarlarına zarar verecek bir şeyi kimsecikler zihninde bile geçirmez-geçiremez. Zira Amerika elindeki devasa medya gücüyle başka ülkelerdeki işbirlikçileri kahraman ilan ederken, kendi içerisinden çıkacak olana dünyayı dar eder. WikiLeaks Belgeleri ve Julian Assange'ı düşünün...
-Dikkat çekmeyen bir başka husus da odur ki; Batı gerçekte kendi hayat felsefesinin esaslarını bütün dünyaya kabul ettirmiştir. Bu yüzden hemen herkes, ama yönetimlerde bulunanlar mutlaka kendilerinin ne kadar da çok demokrat olduklarını ispatlama çabası içerisindedir. Aksi diktatörlüktür çünkü...
Bunu anlamak hiç de zor değil... Eğer dünyaya Hitler hâkim olsaydı, kutsanacak olanlar Hitlerin ilkeleri olacak, herkes Almanca öğrenecekti. Nitekim Sovyetler Birliği zamanında insanlar kendilerinin ne kadar ‘komünist’ olduğunu ispat çabası içerisindeydi. Ölenlerin bile ardından herkes ‘iyi bir komünistti’ diye şahitlik edermiş. İşte bu yüzden ülkemizde kendisini muhalif olarak konumlandıranlar rahatlıkla ağız dolusu küfredebilmektedir.
-Batı bununla da yetinmez. Çeşitli sivil (!) organizasyonlar eliyle bizim gibi üçüncü sınıfa koyduğu ülkelerdeki yapıları yine demokrasi adına 'fon'lar. Türkiye'de mesela birçok İnternet haber sitesi, ilgi gören youtube kanalları böyledir. Yine burs adı altında içeriden devşirdiklerini geleceğe yatırım için fonlamayı da ihmal etmez. Konrad Adenauer, Fulbright gibi...
Çok daha fazlası var elbette... FETÖ gibi aparatlar, kullanışlı siyasi figürler, işadamları denekleri, BBC, DW, VOA, Independent gibi Türkiye'ye dönük yayın yapan yabancı siteler, The Economist, Le Point, Der Spiegel gibi uluslararası yayın organları Associated Press, AFP, Reuters gibi haber ajansları, feministi, LGBT'si, devrimcisi, yasa içi yasa dışı her kim varsa bu ülke aleyhine yayın yaparken her biri 'ifade özgürlüğünden' yararlanır.
İçerideki tek düşmanı milli ve yerli olan yazılı ve görsel basın, tabanı milli olmasına rağmen hırsına yenildiği için kinci-işbirlikçi gafil güruh, tamamının kaynağı yabancı olan twitter gibi sosyal medya mecralarını da eklemek gerek... Bunlardan yararlanırken bile istedikleri olmadığında 'ne konuşulabileceği' konusundaki sınırları beyninize çizenler sizi diktatörlükle suçlar. Yukarıdakilerin tamamı ve çok daha fazlası da her nasılsa muhalifler.
Son Söz: Batı birisinden muhalif diye bahsediyorsa o ülkede iktidar değil demektir. Muhalefete destek olması da hayra alamet değildir. Destek olduğu muhalif kendi adamıdır çünkü... Kolay kolay da yanılmaz.