Aynı ülkenin aynı verileri Başbakan'ın da Ana Muhalefet liderinin de, biz gazete yorumcularının da önüne gelir.
Ama herkes farklı yorumlar bu verileri.
Başbakan ise yorumlamakla kalmaz, bu verilere dayalı olarak icraat da yapar.
Eldeki malzeme ile kendince en lezzetli yemeği pişirmeye çalışır.
Bu açıdan bakıldığında "Yorum Farkı" hepimiz için söz konusudur.
Siyasete ve toplumsal olaylara ilgi duyan kaç kişi varsa, o kadar da yorum farkı vardır.
Ama icraatı sadece iktidar olan yapabilir.
Bir nevi tekel olan "İcraat imtiyazı" na karşı her vatandaşın sahip olabildiği "Yorum yapma hakkı " veya "Eleştiri yapma hakkı", çoğulcu demokrasilerde sahiplerine çok geniş hareket özgürlüğü sağlar.
Örneğin yurt ve dünya gerçeklerine gözlerinizi kapatıp, neden hâlâ aya gidemediğimizin hesabını da sorabilirsiniz iktidardan.
İçinde bulunduğumuz coğrafyayı, toplumun tarihini, inançlarını, geleneklerini yok sayar ve olaylara Fransız da kalabilirsiniz.
Vücut salgılarınızın beyninize aktardığı öfkeleri ve evinizdeki yahut işyerinizdeki tatminsizliklerinizi topluma yönlendirmeyi "Kamuoyu oluşturmak" diye de görebilirsiniz.
Bütün bunlar çoğulcu ve özgürlükçü demokrasinin kabul ettiği olgulardır.
Kızdıran düşünceler
Bu farklı yaklaşımların hukuka yansıması ise, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 1976 tarihli "Handyside" ve bizim Yargıtayımızın 8'inci Ceza Dairesi'nin 2004 tarihli "Taş" kararları ile, şöyle ifade edilmiştir:
- ...Bu değerlendirmeler, toplumun bir bölümünü rahatsız edici nitelikte olabilir. Ancak unutulmaması gerekir ki ifade özgürlüğü, çoğunluk gibi düşünmeme, kurulu düzeni sorgulama, hatta eleştirme hakkını da kapsar. Dahası, sarsıcı nitelik taşıyan, toplumun çoğunluğunu kızdıran ve tartışmaya yönelten fikirler de ifade özgürlüğünün koruması altındadır.
İlk gününü yaşadığımız 2009'dan siyasal beklentimiz, "İcraat imtiyazı" nın sahibi olan iktidarın, toplumun "Eleştiri hakkı "na karşı hoşgörülü, sabırlı ve anlayışlı davranmasıdır.
Hep vurguluyoruz.
Ortadoğu coğrafyasında "Bu ülkede ne düşünce özgürlüğü, ne insan hakları, ne de demokrasi var" denilebilen tek ülke biziz.
Bunun kıymetini bilmeliyiz.
Burada dileyen Ermenilerden özür diler, dileyen de özür dileyenleri kınar.
Bireylerin "Resmi görüş" e uymak zorunluluğu ve bundan kaynaklanan toplumsal suskunluk Türkiye için geçmişte kalmıştır.
Birlikte yaşamak
İktidarın eleştirilere karşı hoşgörülü, sabırlı ve anlayışlı davranmasını beklerken, eleştirenlerin de iktidara karşı hoşgörülü, sabırlı ve anlayışlı davranmasını istememiz mümkün değil.
Bu, eleştirenlerin düşünce tarzlarına, dünya görüşlerine, yaşlarına, başlarına, konumlarına bağlı bir şeydir.
Ancak çok ince bir ayrıntıya işaret etmeyi de unutmayalım.
Çoğulcu ve özgürlükçü demokrasilerde, karşıt düşüncelerin ve rakip siyasi partilerin mensupları, düşman kamplarda yaşayan ve belirli bir süre sonunda ülkeyi terk etmek zorunda kalacak topluluklar değildir.
Demokrasinin özünde "Barış içinde bir arada yaşamak" ilkesi vardır.
Dileriz 2009'da iktidar ve icraat imtiyazının sahipleri de, eleştiri ve yorum yapma hakkını kullananlar da, bu temel ilkeyi hep hatırlarlar.
Dileriz her farklı kesim, arada bir empati yapmayı ve "Ben olsaydım" diye başlayan cümlelerle karşıtlarının durumunu değerlendirmeyi dener.
Ama herkes farklı yorumlar bu verileri.
Başbakan ise yorumlamakla kalmaz, bu verilere dayalı olarak icraat da yapar.
Eldeki malzeme ile kendince en lezzetli yemeği pişirmeye çalışır.
Bu açıdan bakıldığında "Yorum Farkı" hepimiz için söz konusudur.
Siyasete ve toplumsal olaylara ilgi duyan kaç kişi varsa, o kadar da yorum farkı vardır.
Ama icraatı sadece iktidar olan yapabilir.
Bir nevi tekel olan "İcraat imtiyazı" na karşı her vatandaşın sahip olabildiği "Yorum yapma hakkı " veya "Eleştiri yapma hakkı", çoğulcu demokrasilerde sahiplerine çok geniş hareket özgürlüğü sağlar.
Örneğin yurt ve dünya gerçeklerine gözlerinizi kapatıp, neden hâlâ aya gidemediğimizin hesabını da sorabilirsiniz iktidardan.
İçinde bulunduğumuz coğrafyayı, toplumun tarihini, inançlarını, geleneklerini yok sayar ve olaylara Fransız da kalabilirsiniz.
Vücut salgılarınızın beyninize aktardığı öfkeleri ve evinizdeki yahut işyerinizdeki tatminsizliklerinizi topluma yönlendirmeyi "Kamuoyu oluşturmak" diye de görebilirsiniz.
Bütün bunlar çoğulcu ve özgürlükçü demokrasinin kabul ettiği olgulardır.
Kızdıran düşünceler
Bu farklı yaklaşımların hukuka yansıması ise, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 1976 tarihli "Handyside" ve bizim Yargıtayımızın 8'inci Ceza Dairesi'nin 2004 tarihli "Taş" kararları ile, şöyle ifade edilmiştir:
- ...Bu değerlendirmeler, toplumun bir bölümünü rahatsız edici nitelikte olabilir. Ancak unutulmaması gerekir ki ifade özgürlüğü, çoğunluk gibi düşünmeme, kurulu düzeni sorgulama, hatta eleştirme hakkını da kapsar. Dahası, sarsıcı nitelik taşıyan, toplumun çoğunluğunu kızdıran ve tartışmaya yönelten fikirler de ifade özgürlüğünün koruması altındadır.
İlk gününü yaşadığımız 2009'dan siyasal beklentimiz, "İcraat imtiyazı" nın sahibi olan iktidarın, toplumun "Eleştiri hakkı "na karşı hoşgörülü, sabırlı ve anlayışlı davranmasıdır.
Hep vurguluyoruz.
Ortadoğu coğrafyasında "Bu ülkede ne düşünce özgürlüğü, ne insan hakları, ne de demokrasi var" denilebilen tek ülke biziz.
Bunun kıymetini bilmeliyiz.
Burada dileyen Ermenilerden özür diler, dileyen de özür dileyenleri kınar.
Bireylerin "Resmi görüş" e uymak zorunluluğu ve bundan kaynaklanan toplumsal suskunluk Türkiye için geçmişte kalmıştır.
Birlikte yaşamak
İktidarın eleştirilere karşı hoşgörülü, sabırlı ve anlayışlı davranmasını beklerken, eleştirenlerin de iktidara karşı hoşgörülü, sabırlı ve anlayışlı davranmasını istememiz mümkün değil.
Bu, eleştirenlerin düşünce tarzlarına, dünya görüşlerine, yaşlarına, başlarına, konumlarına bağlı bir şeydir.
Ancak çok ince bir ayrıntıya işaret etmeyi de unutmayalım.
Çoğulcu ve özgürlükçü demokrasilerde, karşıt düşüncelerin ve rakip siyasi partilerin mensupları, düşman kamplarda yaşayan ve belirli bir süre sonunda ülkeyi terk etmek zorunda kalacak topluluklar değildir.
Demokrasinin özünde "Barış içinde bir arada yaşamak" ilkesi vardır.
Dileriz 2009'da iktidar ve icraat imtiyazının sahipleri de, eleştiri ve yorum yapma hakkını kullananlar da, bu temel ilkeyi hep hatırlarlar.
Dileriz her farklı kesim, arada bir empati yapmayı ve "Ben olsaydım" diye başlayan cümlelerle karşıtlarının durumunu değerlendirmeyi dener.